Ar damarı denilen şeyi hepimiz biliriz. Her insanoğlunda böyle bir ar damarı da vardır.
Ancak ar damarı çatlağı olanların ve bu çatlağı umursamadan bey gibi salınıp gezenlerin şifreleri her geçen gün net biçimde ortaya çıkıyor.
O kapkara alanlarda karınlarını doyurmak için, daha derin karanlıklara inenler, onca derin acıyla yukarıdakilerin ar perdesini yırtıp aldılar. Şimdi ne kadar çabalasalar da, iki aspirin bir acı dindiren ilaç yetmiyor.
Bilim dünyasında her türlü tedavi var, amma ar damarı çatlağının tedavisi yok. Çünkü ar damarının yerini bilen yok. Vicdanda mı, cüzdanda mı, yoksa acılı birine atılan tekmede mi veya bilmem kaç binlik saatin içinde mi? veya özgürlüklerin tırpanlandığı yerde mi?
Ar damarı olan kimi insan utanıyor, hemen suratı kızarıyor veya bulunduğu bir makam varsa özür dileyerek gözyaşları içinde o makamı terk ediyor. (Güney Kore’de olduğu gibi) Aslında yüz kızarması en insancıl bir bedensel ifadelerden biridir. İnsandan, başka yüzü kızaran başka bir canlı bulmak ise yok gibidir.
Ancak bebekler utanç duymadıkları için yüzleri kızarmaz. Hele geri zekâlıların ise utanca bağlı yüz kızarıklık söz konusu olmaz. Ayrıca çalanların soyup, soğana çevirenlerin, arsızların yüzü asla kızarmaz. Bütün bunları yaparken hırsızlığı da arsızlığı da, zulmü de baskıyı da emeğini ve malını çaldığı insanların gözünün içine bakarak arsızca karşınızda sırıtırlar.
Şimdi diyebiliriz ki yüz kızartan birçok neden var. Suç işleyenin, öfkeden kanı tepesine sıçrayanın, herhangi bir nedenle utananın da yüzü kızarabilir. Evet, ama utanma duygusu var ya işte bu duygu hem akıl karışıklığını önleyen hem de çatlağı bir nebze kapatan tek ilaçtır.
Ama şu gerçeği unutmamak gerekir ki ülkemiz, ar damarı çatlayan, ar perdesi yırtılıp utanma duygusu yaşamayan o kadar çok insan gördü ki ve bunlar ne acıdır ki hala itibar görmeye devam ediyorlar.
Gelişmeleri izleyebilirsek gerek yurdumuz, gerekse dünyanın çok meşakkatli bir süreçten geçtiğini görürüz. Vahşi kapitalizm olanca gücüyle insanı kirletmeyi sürdürüyor. Bu kirlenmeye karşı kendi kadim kültürlerinin kodlarına sığınarak, bozuk çarkların dişlilerine kapılmadan, direnmeyi sürdüren halk önderi ve devrimci ahlak sahip olanlardır. Tarih her zaman sistemi yönetenler tarafından yazdığı için, insanlığın onurlu tarihini bedenlerini ölüme yatırıp yazan, halk önderleri hakkında tek kelime bulmak mümkün değildir.
Öyle bir düzen ki hem fırsat eşitliği yok, hem de bu eşitsizliğin üzerine bir de ayrımcılık, korumacılık, kolaycılık ve utanmazlık şifreleri uygulanıyor.
İnsanların gelecekleri bu kadar hoyrat bir anlayışla nasıl mahvedilebilir ki? Bu hoyratlık hala savunuluyorsa, hak arayanlar yönetenlerce tokatlanıyor ve tekmeleniyorsa, insanlar kendini nasıl güvende hissedecekler. Kamu kurumlarına güven yok, siyasetçiye güven yok, kolluk kuvvetlerine ve askere güven yok. Bu sistem gün gelecek bir birimize olan güveni de zedeleyecek.
Güven ve itibar kaybının nasıl bu kadar net ve derin hale geldiğini artık sorgulamak gerekmiyor mu? Bu bizim önceliğimiz ise ki mutlak öyle olmalı o zaman; öncelikle demokrasi kültürü ve örgütlülük bilincidir. Ne yazık ki halk, örgütlenmeye değil kurtarıcı olarak gördüğü kişiye tapmayı yeğliyor. Biliriz ki örgütsüz bir halk, sadece kuru bir kalabalıktır.
Bu nedenle acilen bu sistemin bütün kodları kırılmalıdır.
Bugünlerde, tam bir örgütlenmenin gerçekleştirildiği gün, gün olmasına karşın hem covid- 19, hem de baskıcı yöntem, bırakın iki insanın bir araya gelmesini, bireyler oluşan gölgelerinden bile karşılaşmaktan kaşınıyor. İşte yine tam da ar damarı çatlamış Emperyalist güçlerin heveslerinin kursağında kalacağı günü hayal ederken, ancak o kadar haram lokma var ki kursaklara kaşmış, şimdi tamda hayallerimizin gerçekleşmesi için, bize yeniden bir gezi ruhu, kurtuluş ruhu daha önemlisi bir devrim ruhu lazımdır.
“Gerçek tıpkı ameliyat gibidir, can yakabilir, ama iyileştirir.” Han Suyyin
Çok güzel yazı üstadım. AR DAMARI çatlamışsa bir yaratığın,ne söz kâr eyler ne de yaşam şartları! Davul zurna çalınsa duymaz, gözleri görmez, acı biber sürseniz ağzına inanın duymaz! Gübre yer amma baklava tadını alır! Gül de işi olmaz bok içinde sürünür amma ona parfüm gelir…