Sergide görücüye çıkan saatin de diğer eşyalar gibi, antika değeri vardı.
Saati duvara asmışlardı. Bir tablodan dolayı, saatin yarısı görülmüyordu. Saatin bu şekilde görülmemesini, kabul edemedim. Görevliye saati görünür hale getirmeniz gerekir, dedim.
Antika eşya meraklısı olarak, tarihi özellikli saate de özel ilgi duyuyordum. Evimin her ortamında, mutlaka saat görmeliydim. Bana göre saat, ortama genişlik ve ferahlık kazandırıyordu. Ayrıca zamanı ne derece uygun kullanılmasını sağlıyordu.
Saati bu yönüyle severim. Bizlere günün; her anından haber vermesini içtenlikle karşılarım. Onun için masamda ve duvarda saat yer alır.
Saat, tarihi antika özellikli ise ona karşı büyük bir heyecan duyarım. O anda saat bana bir değer gibi gelir ve düşümde yaşarım. Saatin değerini düşünür, çalışma aralığını hesap ederim. Dünyaya bakışını anlamaya çalışırım.
Saatin yapılış hikayesi de beni meşgul eder. Bu meşguliyetle sosyal hayatın içerisine girerim. Kendimi eski devirlerin, köhnemiş hurdalığında hissederim. Onun için antika saatler, her zaman günün öğretisinin zamana bağlı ayarlama istasyonudurlar.
Saate bakarak işimi yaparım. Saati göremezsem, ruhum sıkılır. Böylece saatin kaç olduğuna uygun olarak, çalışmaya başlarım. Ayrıca verdiğim sözü zamanında yerine getiririm.
Antika saatim aklımdan çıkmaz. Onu tozlanmaması ve düzenli kurulması için, dikkat ederim. Tamirciye saatin bakımı için neler gerekir diye sorar ona göre uygulamayı yaparım. Genelde çalışmasını sağlarım. Çalışan demir pas tutmaz misali. Ayrıca ince bir poşetin içine koyar ve duvara asarım.
Saatin bakımı için gerektiğinde, ustaya giderim. Bakımını yaptırdığımda, gerçekten yeni gibi çalışırdı.
Sergideki diğer antika eşyalara da hayran kaldım. Bir kısım eşyaların satılık olmamasına sevindim. Çünkü antika eşyaları hiç değilse sergilerde görme şansımın olması önemli bir duyguydu. Örneğin sergide kadife bir bez üzerine konmuş olan, çift ağızlı kılıç, çok değerliydi. Padişahın baş vezirine ait olduğunu söylediler.
Nadide bir parça olan kılıç, izleyicilerin merakını çekiyordu. Çift ağız yerine sapının arkası çift yani ikiye ayrılmış kılıç da tipikti. Padişah hikayesi doğru olmasa da kılıç, tarihiydi.
Görevliye kılıcın nereden geldiğini sordum. Görevli bir şahıs müzeye hediye etmiş, nereden aldığını bilmiyorum, dedi. Görevliye o kılıcı da ben hediye ettim. Fakat silinmiş değildi. Hikayesini hediye ettiğimde yazdırmıştım. Şöyle ki dağda savaş sahasında bulmuştum.
Kardeşime sergide bizim karakulağı da gördüm, dedim. Kardeşim de sevindi. Kırılmamış olsa eski av tüfeğini de verirdik, dedi.
Kardeşim av tüfeğini büyük bir beceriyle patlatmıştı. Onu ağaca bağlayıp patlatmak, ancak antika özelliğinde bir insanın aklına gelirdi, dedim. Kardeşim çok güldü.
Hasan TANRIVERDi