Canım Annem;
Hem annem, hem ablam, hem arkadaşım güzeller güzelim bir tanem… Yeşil gözlerine hasta olduğum hatta arada kıskandığım, güzel sözlerine, zekasına, endamına vurgun olduğum tek kadın…
Hayata, güzele, eğriye-doğruya ne varsa her şeyi ondan öğrendim. Boş bir insan olmamayı, hayatı dolu dolu yaşamayı ondan öğrendim. Hayata kafa tutmayı da…
Şuan beni ben yapan ne varsa hepsini anneme borçluyum… Okuma alışkanlığım, yazma alışkanlığım, radyo dinleme ve belgesel izleme alışkanlığım bunlardan bazıları.
Bugün ki yazımı belki de sıradan bir şekilde yazıp çıkacaktım. Fakat konuya baktığımda ve durup düşündüğümde altında yatan nedeni annemi gördüm. Ondan bahsetmeden de geçemedim. Annem öyle bir kadın ki hiçbir anımızı boş geçirmemizi ve boş işlerle uğraşmamızı istemez. Size garip gelebilir ama izlediğimiz programlardan, dizilerden, okuduğumuz kitaplardan, gazete ve dergilerden tutunda arkadaşlarımıza kadar her şeyimize karışır. Önceleri bu duruma kardeşimde bende çok kızıyorduk. Takii insanları tanımaya başlayana kadar. Evet, annemin bana ve kardeşime bu kadar karışması, arada önümüze engeller koyması bizleri bir çok hata yapmaktan korudu. Ve yanlışları hata yapmadan öğrenmemizi sağladı. Ve bizlere çok güzel şeyler öğretti. Bu yüzden artık bu durumdan şikayetçi değiliz. Bir şeye karışıyorsa mutlaka bir bildiği vardır deriz.
Annem iş yerinde sürekli radyo dinler. Öyle tek bir radyo istasyonu da değil. Hemen hemen her radyo istasyonun da bir programı vardır. Annemin yanında sık bulunduğum için haliyle bende eşlik ederim ona. Ama o bir yere gittiğinde ilk işim TRT FM’i açmak olur. TRT FM bana diğer radyo istasyonlarından farklı olarak pozitif enerji verir. Kültür sanat ağırlıklı programları vardır. Sunucuları şen şakrak bir şekilde programlarını sunarlar. Tek bir kesime değil bir çok kişiye hitap ediyorlar. Kısacası hayata dair ne varsa orada… Geçen iki hafta boyunca da çizgi filmler den bahsettiler. Çizgi filmlerin bizdeki etkisinden…
Onlar bu kadar güzel bir konudan bahsedince bende eksik kalmak istemedim. Hepimizde olduğu gibi bende farklı bir yeri vardır çizgi filmlerin. en çok Şirinleri severdim. Onların o minicik dünyaların da yaşamak isterdim. Sanırım bunun sebebi de çevremdeki her şeyin ve herkesin benden büyük olmasıydı. Onlar minik olmalarına rağmen her şeyleri kendilerine göreydi. Mutlu ve mesut bir haytaları vardı. onları kıskandığım çok anlarım olurdu. Bu yüzden evdeki koltukların minderlerinden kendime bir ever yapar tüm oyuncaklarımı o evin içine yerleştirirdim. Herksin aksine ben en çok huysuz şirini severdim. Onun o her şeyden nefret eden memnuniyetsi hali bana daha sevimli gelirdi. Annem gelip odayı toparlamamı söyleyene kadar da benim şirin köyümde diğer şirin arkadaşlarımla oyun oynardım.
Bir de en çok Tweety’i severdim. Bir çok kız çocuğundan farklı olarak. Eşyalarım Barbie’li değil de Tweety’li olurdu.
Lulu’nun ise kırmızı elbisenin altından görünen fırfırlı paçalı kilodu ise onu unutulmayacaklar listeme eklemişti.
Haydinin yeri de ayıydı. Onun o yaşadığı doğa harikası Alpler, samanlar üzerinde geçen dört mevsimler, ayakkabısız gezmeleri şaşkın lafları bam başka bir yer edinmişti bende. Afacan Ayıları da severdim. Taş devrinde de duş almaya yarayan fillerine bayılırdım. Şeker Kız Candy’nin benim gibi sürekli ağaçlara çıkması da hem arkadaşlarım da dikkatini çekmişti. İşte o zaman çevremdeki erkekleri farklı bir şekilde algılamaya başlamıştım. Bir Anthony’im neden yok diye düşünürdüm. Ve daha niceleri.
Artık eskisi gibi çizgi film bulmak da çok zor. Ya çok bebek düzeyindeler ya da çok savaşlı, vurdulu kırdılı filmler.
Çocukların hayal dünyasını geliştirmek yerine onlara ufak yaşlarında, kavgayı, adam öldürmeyi çok doğalmış gibi gösteriyorlar. Fakat benim en son izlediğim Yürüyen Şato ise eskilerin çizgi filmlerini hatırlattı. Neredeyse dökülen bir şato. Ama içi binbir alem. Kapsında farklı renkler ve her renk ayrı bir dünyaya açılıyor. İçinde savaş ta var ama garip bir şekilde ruhu ve beyni dinlendiriyor. Eğer rastlarsanız mutlaka izleyin.
İşte küçük bir yolculuk yaptım, annemin bendeki etkisinden başladım, radyoya gttim oradan da çocukluğuma, çocukluğumun çizgi filmlerine…
Sıra sizde 😉
TRT FM i ben de dinlerim…
Özellikle sabah kahvaltı yaparken ve akşam yemeği yerken…)))
Salı günleri sallandığı için salıncak programını da kaçırmamaya çalışırım.))))
Hatta geçen hafta Canlı yayın konuğu olmuştum Sevgili Derya ve İklim Öz Tan’ın. Haftanın sözcüğü ile potpori yapmaktalar her hafta…