Bu kadar acıyı yaşarsan, bir gün gelir acı da bıkar sizden.
Fizik kurallarına göre; kırılganlık kat sayısı farklı olan iki cisim çarpıştığında, ortada sonucu değiştirecek bir diğer faktör olmadıkça, kat sayısı yüksek olan ya da en azından diğerine oranla daha çok hasar görür. Bunun en bariz örneği ise çekicin ayna karşısındaki zaferidir.
Ayna üzerine inen çekiç kütlesinin çarpmanın gücüne bağlı olarak, sonsuz olasılıkla paramparça olur. Buna karşın bazı yerler tuzla buz olurken, bazı yerlerde hiç parçalanma izine rastlanmaz.
İşte toplumu oluşturan birimler, bireyler arasında güç eşitliği (Maddi) yoksa sürekli zayıf olan taraf hasar alır. Ne yazık ki bu kırılma en hassas noktasında yoğunlaşırken, süratle diğer alanları da etkisine alır. Dünyaya kafa tutan kararlılığımız bir bakarsınız ki ortadan kaybolmuş ve en küçük bir darbeyle bütün gücünü alıp götürmüştür.
İşte bu yüzden umulmadık alanlarda, umulmadık düzeyde hasar alır insanoğlu.
Güya çok şey yaşadım, gördüm, güya çok şey biliyorum. Ama hala hiçbir şey bilmiyorum. Örneğin kendimi çoğu zaman bilmiyorum.
İnsanları bilmekse daha da zor.
Tam da güvenmeye başladığım an sinsice sırtımdan (niye hep sırtımdan vururlarsa) vuruyorlar.
Kirlenen ve kirden katmerleşen nasırlı yüreklere kezzap, yitirilen değerlere ve kendilerinin öğretinin elamanı sayıp zerre kadar bu kadim öğretiden nasiplenmiş kişilerin öteki yanına sesleniyorum. Açıkça itham ediyorum: İnsana, İnsanlığa ve kendinize karşı suçlu ve borçlusunuz! Maskelerinizi indirin! İstediğiniz, hedeflediğiniz kirli düşleriniz gerçekleşmedi mi?
“Çok bilirsen seni asarlar, çok alçak gönüllü olursan üstüne basarlar.”
Kendilerini entel, dantel (Entelektüel değil) zannedenler yani hak diliyle çokbilmişler, narsistik cennetinde rahat bırakalım. Çünkü onlar artık istediklerini aldılar. Gerçi megalominiklik derecesinde övünüp şişinmeyle, bu, övünüp şişinmenin tam tersi olan durum, aslında aynı kaynaktan, yani yetersizlik, daha acık ifadeyle aşağılık duygusuyla beslenir.
Dedim ya dersimi aldım.
Ne kadar efendi olursan o kadar tepene çıkarlar. Adamını tanı, bil ve adamına göre muamele et.
İnsanlar henüz insanlaşma sürecini tamamlamamıştır.
İnsanlaşma süreci her ne kadar bilim ve teknoloji, cilasıyla süslense de, bilim ve teknoloji insanlığın hizmetinde olmayan bir aksesuardır.
Bir insanın değeri üç kuruşluk ise ve sen ona beş kuruşluk değer verirsen, bakiye iki kuruşu alana kadar tepende, cellâdın kılıcı gibi sallanır dururlar.
Hegel “insan tarihsel bir hayvandır” derken Marks da “insan politik bir hayvandır” demiştir.
Bu düzenin, kirli siyasetinde insanın, insanlığı can çekişmektedir. Bazıları öylesine narsisim hastalığına tutulmuşlardır ki, kendisi olduğu bile unutur ve kendi benlik duygularını gizlemek adına, pas tutmuş egolarını başkalarına yıkmaya çalışırlar. Bizans oyunları ile bir kurumu ve kişileri alt ettiğini zannedenler, hem bu oyunlarından hem de o çirkin fiziğinin (kendine aşık olan adam) aşkından, öylesine haz alırlar ki birilerinin yanaşması da olsa, dünyanın merkezi kendi adı ve soyadıdır.
Kutsal bir dava için yola çıktığını zannettiğin insanlar bile, kaşla göz arasında birbiri satar hale gelmiştir. Ancak tarih en büyük yargıçtır. Kim haklı, kim haksız bir gün insanın gözüne sokar. Tabi o gözler görme özürlü değilse.
Sonuç olarak; Acılar çeke, çeke kayıplar vere, vere sonunda dönüp dolaşıp kendine çıkacak, kendine sahip çıkacak, insan olacaktır. Bunun için Demokratik bir toplum, insan ruhunun derinliklerindeki bu çarpıklıkların zararlarını en alt düzeyen indiren ve bunun için güvenceler getiren bir sistemdir. Onun için acilen bozuk düzenin kirli çarklarından bir an önce kurtulmak gerek.
Yaradan; hepimizi, narsisist liderlerden ve hasbel kader örgüt başına gelmişlerden korusun.