Hafta sonunda(19 Mart) ARTANKARA’ya gittik.
Çok muhteşemdi.
Resimler, tablolar, heykeller, sanatçılar, güleryüzler, gülen gözler..
Söyleşiler,,Konuşmadan sezişler..Geleceğe gönderişler..
Ulıdağ Üniversitesi Güzel Sanatlar’dan bir hanım akademisyenle sohbet ettik, resimleri, çalışmaları üzerine..
Dedi ki özce;
“…yetenek az çok herkeste vardır, sanat tek başına yetenek işi değildir, yoğun çalışma, emek, felsefe, tarih, bilim ve adanmışlık gerekir…”
“…dört aşama vardır hem sanatta hem de bilimde..
betimleme, çözümleme, yorumlama, yargı..
O, “göz” ve “iris” çalışmaları yapmış, baskı tekniğiyle..
Yine dedi ki, göz’ün ortasındaki küçük daireyi işaret ederek;
“…insanlık önce “yuvarlağı” keşfetti, kare’ye sonra geçildi, resimde de önce dairesel, küresel simgeler yapıldı, gözün ortasındaki siyah boşluk, aslında evrendeki boşluktur,kara deliktir, göz bir bütün olarak aslında evreni, oluşumu, tarihselliği temsil eder…”
Hoca(sanatçı) anlatırken, aklım çok gerilere, 15 milyar yıl öncelere kaydı, güneş sistemine, büyük patlamaya, evrensel oluşumlara…
“…aynı olguya bakıp farklı şeyler görebiliyoruz…” dedi Merinos, söyleşinin bu noktasında..
” evet,” dedi hocamız, bizim hanıma bakarak, sevgiyle..
Sanat Fuarından çıkıp eve doğru yöneldiğimizde, “sanatın vazgeçilmezliği” üzerine konuştuk Merinos ile yol boyunca..