Hareketli bir sabahın neşesi yoktu. Asık suratlar, hava kirliliğini işaret ediyordu. Belki de karanlıkta eşikten adım atmalarıydı. İçimdeki duyguların dışa yansıması mı acaba, dedim. Gelip geçene sorma ihtiyacını da duymadım. Saatler ilerledikçe, sisin kalkması hoş olmayan davranışın nedenini açıklar nitelikteydi.
Duygularımın dışa vuruşunu, sevgiden yana bir pırıltıyla taçlanmasını istedim. Kuru yapraklardaki yeşil kuşların ilk ışınlardaki cıvıltılarını izledim. Bir tarafa atlamıyor, günün aydınlanmasını bekliyorlardı. Anne, çocuğunun eline tutmuş, kaldırıma doğru sürüklemeye gayret ediyordu. Çocuğun sürüklenmesine takıldım.
Sabahın aydınlığı hala sökmemişti. Arabasına yaklaşan, baba, iki çocuğu karanlıkta hazırlamanın sıkıntısını ve soğukla mücadeleyi yaşıyordu. Çanta ve poşet apartmandan çıkanın forması gibiydi. Herhalde poşet öğle yemeği, çanta ise iş yerinin göstergesiydi.
Görev adına sağlı sollu direksiyon sallamaları da iş yerine ulaşmanın formülüydü. İki sağ üç sol göbekten ikinci çıkış gibi. Yollar geceden kalma buz tutmuş, ortadan gitmelisin.
Biraz daha ayaklı çocuklar, servise ulaşmanın sevincini yaşıyordu. Karanlıkta servise ulaşmak, onlar için başarıydı.
Bayanın telefonda bağırması, ilk ışınların verdiği, zorluğu açıklıyordu. Servise yetişemeyecekti, çünkü çantasındaki evraklarını karıştırıyordu.
Güne moralli başlamayan doktorlar da arabalarına isteksiz gidiyordu. Çünkü arabanın rengi zor seçiliyordu. Lambanın yanmasıyla egzoz gazının kokusu yukarılara gelmişti.
Direksiyon, dönmeye başlamıştı. Acele eden trafiğe karışıyordu.
Pencereden bir şeyler silkeleyen emekliler de moralsizdiler. İçeriye kaçmaya yetiştiremiyor ve geçen arabalara bakıp bizimkiler mi? diye sormaktan kendilerini alamıyorlardı. Çanta ve poşetiyle çocuğunu yürüten anne, günün aydınlanması için ayak sürüyordu. Günü nasıl geçireceğinin telaşıyla ayakları sendeliyordu.
Adımlarını hesaplayarak atan ve kucağında bebeği omuzunda çantası asılan bayan arabaya mı yoksa caddeye mi gideceği belli olmuyordu. Bebeğin ağlaması kulak tırmalarken, insanın içi gidiyordu.
Havanın durumuna göre arabasını örtmeye çalışan adam ise titizliğini sergiliyordu.
Kaşıya baktığımda, zil sesiyle irkiliyorum. Bu saatte mi okul başlıyor diyecek oldum ki, meğer öğrenciler dersten yani uyku saatinden çıkmıyor mu? Şaşırmamak elde değil. Okula doğru koşan ve beslenme çantasını düşürüp geri dönen öğrenci de okula gitmekten vazgeçiyordu.
Zille birlikte okulun kapısındaki cıvıldaşma, göle inen flamingo sürüsü gibi ses çıkarıyorlardı. Okula giriş ziliyle dans eden öğrenciler de genel havaya uyuyorlardı.
Sabahın ilk ışınlarıyla yola düşen satıcılar da soğuğa yenik düşüp bağırmaktan vazgeçmişlerdi.
Ankara pencereden neşeli görünüyordu. Kucağında bebekli kadına sormak gerekti. Kuru yapraklar arasında yeşil papağanların hareketleri dikkat çekiyor ve kanat çırparak, besleniyorlardı.
Sabahın ayazı yerini kısmen güneşli bir havaya bırakmıştı. Herkes bir tarafa çekilmiş, yalnız yaşlılar pencereye çıkmışlardı.
Hasan TANRIVERDİ