‘Antalya Altın Portakal Festivali’ne öncekileri beğenmediği için katılmayan, yine de kendini eleştiri yapmaktan alamayan Hıncal Uluç’un sözleri ortamı karıştırdı! Onun satırlarına yazısıyla karşılık veren sinema yazarı Atilla Dorsay, son olarak Kanal Türk’teki ‘2. Sayfa’da zehir zemberek bir konuşma yaptı! Festivalin ‘ödül’ gecesindeki genel hoşnutsuzluğa katıldığını belirten Dorsay, eski Yeşilçam oyuncularının davet edilmesini ‘turistik tatil’e benzetti.
Günümüzde hiçbir projede yer almayan bu eski yıldızların cümbür cemaat Antalya’ya çağrıldığını, festival bütçesinde tasarrufa gidilecekse önce bu noktadan hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Dorsay, gençlere verdiği desteği de hissettirdi! Hıncal Uluç’un her olaya kendi gözüyle bakmasını ve Atilla Dorsay’ın Yeşilçam’ın eski kadrosunu ‘turist’ olarak görmesini, aynı gazetenin iki köşesinin atışması olarak bir kenara bırakıp gelelim meselenin özüne…
Köşeden ahkâm kesmekle olmaz…
Festivaller niye yapılır? Hangi konuda yapılıyorsa, ona destek çıkmak için! Peki, öyleyse hiçbir çıkar gözetmeyen böyle bir organizasyonu, medya önünde yerden yere vurmak niye? Efendim, halk bilmediği filmlerle ilgilenmezmiş; festival, halktan kopmuşmuş! Lütfedip de köşenizden çıkıp ‘Altın Portakal’daki sinemalara teşrif buyurdunuz mu? Buyursaydınız her gösterimin biletlerinin başlangıçtan çok önce tükendiğini hatta bizlerin bile erken gitmeme durumunda ayakta kaldığımızı görürdünüz. Kısacası ‘tu kaka’ denilen festivale hem Antalya halkının hem de Isparta’nın desteği olağanüstüydü! Vizyona girip halk tarafından tanınmış filmlerin olmayışına gelince… Bunlar zaten gişeleriyle belli birikime ulaşmış yapımlar! Dolayısıyla halkın çoğu ya sinemada izlemiştir ya da kısa süre sonra televizyonda izleyecektir. Asıl bunlara yer vermek salonların boş kalmasına sebep olur. Ayrıca güç bela film çekenlere maddi destek yerine zaten kendini kanıtlamışlara bu parayı aktarmak da en büyük haksızlıktır! Belki sırf bu yüzden, benim de favorim olan Sinan Çetin’in ‘Kâğıt’ filmi ödül alamadı. Çetin’in desteğe ihtiyacı bulunmadığı düşünülmüş olsa gerek… Kısacası, yeni filmlerin katılımı konusunda Atilla Dorsay fazlasıyla haklı!
Tasarruf kaygısı sonun başlangıcıdır…
Yıllar önce filmlerde yer alıp bugün sesleri çıkmayanların ‘Altın Portakal’a davetinin ‘tasarruf’ açısından yanlış bulunmasıysa oldukça tepki çekti! Oyunculukları döneminde magazinin bu kadar gelişmemiş olmasından dolayı, şimdikiler gibi parsayı toplayamayan Yeşilçam emektarları topu topu kaç kişi? Onların katılımıyla mı koskoca ‘Altın Portakal’ zarara uğruyor? Ayrıca bir organizasyonda ‘tasarruf’ kaygısına düşüldü mü, o işte sona yaklaşılıyor demektir! Festivalde bulunan biri olarak Yeşilçam’a katkıları inkâr edilemeyecek ‘eski’lerden daha çok ‘turist’ gördüğümü de rahatlıkla söyleyebilirim. Tek bir karede rol almamış, tek bir satır yazmamış ana-kızlar mı dersiniz ya da nereden torpilli olduğu belirsiz beyler mi? Bunların ne filmlerle, ne yazıyla, ne de kortejle hiçbir ilgileri olmadığı halde orada bulunmaları neden gündeme gelmezken parmakla sayılacak Yeşilçam emekçisi göze batmakta? İşte bunu anlamak mümkün değil. Şu an hiçbir projede yer almayan fakat geçmişin ‘ünlüleri’ olarak hala halkın coşkuyla karşıladığı değerleri bir kenara bırakıp aylak aylak gezen yerli-yabancı ‘asalak’lara bakmak daha doğru!
Medyadan prim yapmak yerine…
Nedense bizde kötü bir alışkanlık var: Birbirimize karşı, düşmandan daha düşman olmak! Tabii ki her faaliyetin artılarının yanında eksileri de olacaktır. Ancak görülen eksiklerin, köşelerden ‘medyatik’ uyarılarla yapılması yerine tüm olumsuzlukların liste halinde ilgililere bildirilmesi gerçek dostluktur! Aksi takdirde ‘horoz dövüşü’ne çevrilen tartışmalardaki amaç, ‘üzüm yemek değil, bağcı dövmek’ olmanın ötesine geçemeyecektir… ‘Tecavüzcü Coşkun’un hala bu sıfatla bağırlara basılması mı? ‘1001 Belgesel Film Festivali’nin sembolündeki gibi ‘gerçek yüzlerin yansıması’ndan olsa gerek! Hem zaten ‘Fatmagül’ polemiklerinden belli değil mi bu konuya olan merakımız…
Anibal Güleroğlu