Sözün bittiği yerdeyiz!.. Evelsi gün ‘Ceren’ diye gencecik bir kızımız Ordu ilinde evinin önünde vahşice; ondan bir süre önce yine bir başka ‘Ceren’ hocamız öğrencisi tarafından okulunda katledildiler! İsim benzerliği de olsa daha birçok Cerenler var sudan sebeplerle katledilen ve günden güne de sayıları artan…
İzmir’in Ödemiş ilçesinde, okul müdürü Ayhan Kökmen’in öğrencileri tarafından vurularak öldürülmesi… gibi son zamanlarda hiç de alışık olmadığımız sebep ve yöntemlerle artan vahşice işlenen cinayetlere şahit oluyoruz toplum olarak! Çok üzücü…
Cinnetler… Cinayetler… Özellikle durdurulamayan kadın cinayetleri!
Peki, neler oluyor bize?
Her ne kadar münferid gibi gözükse de bu ve benzeri olayların son zamanlarda artış göstermesi toplumun gidişatın normal olmadığını göstermekte!
Çünkü dönüp geçmişimize baktığımızda, Türk toplumunda bu tarzda cinayetlerin ve cinnetlerin olmadığını görüyoruz…
Toplum çözülüyor mu?
Ceren Özdemir’in katilinin basına düşen ifadesinde, “O gün birini öldürmek istedim! Bir bıçak darbesinde öldürebileceğim kişiler aradım…” diyor! İşin adli veya hukuki boyutu bir yana, biz psikolojik ve sosyo-kültürel açıdan olaya baktığımızda, toplum bilimcileri tarafından araştırılması gereken ciddi bir konu olduğunu düşünenlerdenim! Keza Akademisyen Ceren’in kopya çeken öğrencisi tarafından öldürülmesi… Ve dahi her geçen gün artan kadın cinayetlerinin sebeplerini de…
– PEKİ, DÜZELMENİN YOLU NE HOCAM?
– DEĞİŞE DEĞİŞE SONUNDA DÖNÜŞEN BİR TOPLUM OLDUK NE YAZIK Kİ!..
Düzelmenin yolu; bu toprakların mayası olmakla ve öz kültürümüze dönmekle mümkündür.
Eğitim, eğitim, eğitim! Yani kaliteli eğitim şart!..
‘Ben yaşamadım onlar yaşasın! benim olmadı onların olsun!’ diye kendini tatmin etmek için uğraşan anneler ve babalar var!.. Yani çocukları bu altın kafeslerden kurtarmak şart!..
OKUL- AILE DÖNGÜSU…
Ayna herkesin elinde!
Türk milletinin asırlardır biriktire geldiği, köklü gelenek ve kadim kültürü vardır. Yüz yıldır BATI’nın bilimini alalım derken bize uymayan birçok gereksiz şeyleri de beraberinde aldık! Sonunda bize uymayan o şeylerin bir virüs gibi topluma yayılarak toplumu dejenere ettiği aşikardır! Böylece öz kültürümüzden kopartıldık!..
Sözü çok uzatmadan diyeceğimiz o ki;
Kendi ruh köklerimize dönerek, yerli ve milli atılımlarla ancak şikayetçi olduğumuz durumlardan kurtulmak mümkündür. Buda ancak NİTELİKLİ EĞİTİM olur! Eğitim eğitim, eğitim…
Biz eğitimle ilgili yön verici yöntemi yazdık: https://www.iyigunler.net/fin-mucizesi-ve-biz-makale,2553.html
Bizler araştırıp MAKALE lerimizle DOĞRULARI yazıyoruz; sizler de OKUYUP idrak ederseniz toplum bilinçlenecek ve şikayetçi olduğumuz durumdan kurtulmak daha kolay olacaktır.
Yine bir örnek olay ve yorumla bu toplamsal gidişatı özetleyelim:
2017 yılında İzmir Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Lisesi Müdürü Ayhan Kökmen, iki öğrencisi tarafından tüfekle vurularak öldürülmüştü… Bu olayla ilgili görevlendirilen müfettişin görüşleri basına sızdı. Bakın bu rapor toplumsal çözülmeyi nasıl özetliyor bir okuyalım:
DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ :
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor.
Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar.
Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor.
Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor.
Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.
Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar.
Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar.
İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı.
Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.
Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar.
Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar.
Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.
Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum. 20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak?
Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?
Evlerini nasıl idare edebilecek?
Ülkeyi nasıl yönetecek?
Vatanı nasıl savunup can verecek?
Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi.
Çocuklar hayattan bihaber.
Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.
Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar.
Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.
Çocuklar hiç üşümüyorlar.
Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.
Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz.
Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.
Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar.
İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye.
Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.
Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz.
Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.
Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.
Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.
Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor.
Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar.
Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan ölen insanları umursamıyorlar.
Acımıyorlar……
Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize.
Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…
Doğan CEYLAN Maarif Müfettişi
…
SON SÖZ BİZDEN OLSUN:
Biz hikaye ümmeti değil hakikat/realite ümmetiyiz! Bize gösterişli mabedler, şatafatlı mekanlar, cafcaflı sofralar, hatta üst üste yaptığımız ‘Umre’ ziyaretleri değil, bize mutlu ve huzurlu aile hayatı lazım!.. Çünkü aile dağılıyor! DİKKAT Tekrarlayalım:AYNA HERKESİN ELİNDE… [Zemherî]
Yukarıdaki makalemizi okuyup, yazımızın uzamaması için kısa geçtiğimiz ‘AİLE’ kısmına değinen kıymeli okurumuz Tuğba hanımefendinin bize özelden gönderdiği mesaj/yorumu buradan sizlerle paylaşmaya değer bulduk. Teşekkür ve hürmetle…
:
“Eyvallah hocam yüreğine kalemine sağlık. Naçizane duygularımı söylemeden geçmek istemedim. Bize bunu yapan şeyleri sıralamakla bitmez ama şu bir gerçek bedelsiz bir gençlik yetişiyor. Tüm bedelleri elinden alınmış embesil gibi yetiştirilmiş gençler. ‘Ben yaşamadım onlar yaşasın! benim olmadı onların olsun!’ diye kendini tatmin etmek için uğraşan anneler ve babalar. Tırnağını dahi kesemeyip kuaföre giden gençler, baba parasıyla okuyan evlenen marifetsiz çocuklar, ekmeğin fiyatını nerden bilecekler! Ekmeğin fiyatını bilmesi için ekmek almak için bedel ödemesi gerekmez miydi? Çünkü bedel ödeyen bedel ödediğine değer verir. Bedel ödedikçe de marifetlenir eli bereketidir. Sonra neden bereket yok değil mi? İki marifetsiz genci artık kuş sütü bile eksik olmayan evlere bir gece yine babanın gücü ile yapılmış şaşalı düğünle evlendirip yerleştiriyoruz sonra en fazla 1 yıl sonra boşanmalarına şahit oluyoruz neden acaba? Çünkü o çamaşır makinesinde kanepede halıda bedeli yok! Dert edecek taksitleri ödemeleri yok. Sonra birbirine sarmaya başlıyorlar, gözünün üzerinde kaşının olduğunu fark ediyorlar. Aslında insan bedelini seviyor hocam biliyor musunuz. Çünkü her şey bedel ve hak edişler üzerine kuruludur. Aile kılıç kullanmanın öğrenildiği yerdir. Biz öğretmezsek dışarıda onu yaralayan çok olur. Yada işte gider elalemin çocuğunu can sıkıntısından öldürür. Evde kardeşinin beşiğini sallamadı sütünü içirmedi ki dahaca aileye bedel ödemediki ailenin ne demek olduğunu bilsin. Her ne yaptıysak bizler yaptık hocam, önce kendi ellerimizle bozduk düzeni sonra kendimiz toparlamaya çalışıyoruz. Sonrada dünyanın çivisi çıktı diyoruz. Yok dünya aynı dünya bozulan biziz bunu da bize yavaş yavaş yaptılar anormalleri normalleştirerek buda ayrı bir konu ya . Neyse vaktinizi almayayım kolay gelsin selamlar hürmetler efendim… ( 07.12.2019 Tuba.Ö.)”