Sağ siyasetin her karesini iyi bilen, hasbelkader, bu bir kilimin desenleri olan yapılarla yolu kesişen bir siyasetçidir Sayın Meral Akşener…
İçinde yer aldığı her yapıya kendi boyasını katan, varlığı bilinen, eksikliği hissedilen…
Edilgen değil etken, üzerine tezler yazılan bir hanımefendi…
Naif hanımefendiliği kadar; mertliği, uğradığı haksızlık karşısında erkekçe bir duruşu vardır.
Onun kızgınlıkları bireysel rahatsızlıklardan öte ilkesel ve ahlaki zemindeki
değerlere saldırıların sonrasındadır.
Sayın Akşener ile pek çok il ve ilçeye, yaptıkları davetle; çalışmaları yerinde gözlemleme adına yolculuğumuz oldu. Pek çok parti lideri ve siyasi ile olduğu gibi…
Partisi ile organik / inorganik hiçbir ilişkim olmadı. Hiçbir dönemde partinin üyesi, delegesi, yöneticisi vs. olmadım.
Kendi adıma; sahada gördüğüm yanlışları, eksikleri kendisine rahatlıkla ifade edebildiğim bir siyasetçi…
Farklı görüşleri, özellikle yeterince hâkim olmadığı konuları, uzmanı olan kişilerden -doğru bilgi sahibi olma adına- detaylı olarak dinleyen, bilgiye değer veren, ekibindeki herkesi konuşturan, o konuşmaları önemseyen bir siyasetçi…
Yol arkadaşlarını kendinden öte düşünür, sahada gördüğü / görüştüğü herkesin derdini oradan ayrıldıktan sonra da yüreğinde taşır, çözümü adına konunun takipçisi olur.
Dini hassasiyeti, Milli değerler konusundaki duyarlılığı, konjonktürel değil hayat biçimidir. Bu hassasiyeti oy alma / almama odaklı değildir. Bu konudaki tavrı zaman zaman bedel ödeme boyutunda olsa da o durduğu yerde durmaya devam etmiştir.
Devletçi duruşu; “siyaseti anı kurtarmak olarak okuyanların” kolay anlamadığı / anlayamadığı titizliktedir. Bu boyutuyla hayatının kritik kararlarında; çok sonraları “hep haklı çıksa da” ağır eleştirilere muhatap olma pahasına, duruşunu bozmamıştır.
Maalesef, Türkiye sağ siyasetinin konformist ve royalist tavrı içinde, kanaatimce çok da anlaşılamadı. Demirelvari siyaseti; “sahada gördüğü, toplumsal anlamda derdi olanları TBMM grubunda konuşturacak kadar ileri taşıdı.
Makam, mevki ve bunlara bağlı maddi menfaatleri; elinin tersiyle itmeseydi -hem iktidarın konforlu koltukları hem muhalefetin yerel imkanları- elinin altındaydı. Bunlara eyvallah etmedi. Maalesef; siyasetin millete hizmet aracı olmak yerine, rant aracı olduğu bir zeminde, bu tavrın anlaşılması çok da beklenemezdi.
Çok partili siyasi hayatımız boyunca ana arter partiler hayattayken özellikle bu partilerin siyasi liderleri hayattayken kurulan partilerin belli bir yüzdelik toplumsal karşılık yakalamaları zorken yine de İYİ Parti’yi o zor şartlarda kurdu. Partisini kurduğu zaman ve zemin gerçekten zordu. Farklı kurum ve kuruluşların işgüzar tavrı kadar,
mevzuatın sopa olarak karşısına dikildiği bir ortamda, ağır baskıya rağmen geri adım atmadı.
Herkese ve her şeye rağmen kurdu. Göze aldıkları göze alınması zor şeylerdi.
Kestirmeden koltuk kapma sevdası olsaydı işi kolaydı. Zira o şekilde bir yerlere zıplayanlar makam ve mevkiler kaparken O, bu tekliflere kapıyı hiç açmadı.
Tehditlere, zaman zaman fiili saldırılara rağmen bir duruşu vardı en yakınındakilerin bile anlamadığı / anlayamadığı bu duruşu bozmadı.
Bugün bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde Sayın Akşener’le bireysel hatıralarımı yazmayı düşünmüştüm (belki bir gün onları da yazarım) ancak, Akşener’in partisinin 5. Olağanüstü kongresinde “yüzünde okuduğum” -anlaşılamamanın ağırlığı- bunları yazmama neden oldu.
Maksadım -en azından şimdilik- “Allahaısmarladık” diyerek Genel Başkanlık koltuğunu kendi tercihi ile bırakan bir Siyasetçiye “güzelleme” yapmak değil. (Kaldı ki güzellemeler gidene değil gelene yapılır) Ülke siyasetinin tıkandığı yerde, ortaya koyduğu alternatifle önünü açma adına 3. Yol seçeneğini inşa edebilen bir siyasetçinin zor şartlarda yüklendiği misyona dikkat çekmektir.
Sayın Akşener’in bu zor zaman ve zeminde ortaya koyduğu siyasi duruşun / çalışmaların ve kararların içinde; isabet ettikleri, yanıldıkları olmuştur. Ama ülkenin hâkim müesses nizamına alternatif bir yol açmıştır. Bu bile tek başına takdire şayandır.
Hayatta sevenleriniz olur sevmeyenleriniz olur… Topluma mal olmuş siyasilerde bu daha belirgindir.
İstiklal Şairimiz Mehmet Akif merhum bunu şöyle özetler.
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyet sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”