Öfkem beni kahrediyor!
Öfkem, huzursuzluğumdan değil, sıkıntılardan değil!
Hatta huzursuzluk, çoğu kez insanı daha yoğun ve kapsamlı düşünmeye, muhalif olmaya ve üretmeye teşvik açısından iyi de.
Sorunsuz, sıkıntısız yaşam olmaz, biliyorum.
Mutsuzluğun, mutluluk süreçlerinin ara nağmeleri olduğunu biliyorum. Veya mutluluk, mutsuzluğun ara nağmeleri olabilir.
Öfkem, umutsuzluğumdan!
Umutsuz yaşanmaz ama öyle bir ruh haline kapılıyorum ki, “Ekmek at ola, sen de it olasın” deyişi gibi, umudun peşinden koşmaktan yoruldum!
Umutsuz yaşanmaz, biliyorum!
Umutlarım var, hayallerim var ama hepsi gittikçe bitiyor.
Yaşlanmaktan mı?
Evet, bunun önemli etkisi var ama umutsuzluğum asıl olarak yaşlanmaktan değil, bu yaşıma kadar geçen sürede bu ülkedeki sistemin ve toplumun genel yapısındaki değişimin ancak bir arpa boyu yol gitmesinden!
Bırakın daha eskiyi, 12 Eylül faşizminden bu yana 30 yıl geçti ve bir arpa boyu yol ancak gidilebildi. Daha bu aşağılık sistemin anayasasını yırtıp yeni bir demokratik anayasa yapılamadı.
Ben bir 30 yıl daha yaşamayacağım!
Çocuklarım, çocuklarımız…
Çocuklarımız birbirine karşı ölüme sürülecekler!
1989 yılında oğlum doğduğunda, şöyle düşünmüştüm: Bu tarihte doğan çocukların askerlik yaşı gelene kadar, Kürt sorunu çözülür, PKK ile yaşanan çatışma biter.
Heyhat!
Sorun, büyük ölçüde olduğu gibi duruyor.
Al şimdi bir de YSK’nın veto kararı çıktı!
Mecliste Kürtleri temsil eden parti olmasın!
En iyisi Türkiye’de Kürtler olmasın!
Bu sistemin demokrasi neresinde?
Bu sistemin ihsanı temel alan hukuku nerede?
Bu toplumun değerler skalasında vicdan, adalet, empati, merhamet duygusu nerede?
Artık doluyum! İstiap haddim bu kadar.
Belki sizler de dolusunuz. Herkesin doluluğunun farklı nedenleri var.
Hani derler ya; herkesin bir derdi var!
Toplumsal mücadeleler tarihinin bin bir türlü yalanla, kanla, çatışmayla dolu olduğunu biliyorum. Aynı süreçleri ülkemizde de yaşamadık mı, yaşamıyor muyuz?
Ama artık dayanamıyorum çünkü umudumu yitiriyorum.
Şurada daha kaç yıl yaşayacağım ki?
Hala devletin ceberutluğunu, kalitesiz siyasetin sığlığını, toplumda sırtlanlar sürüsünün arttığını gördükçe, umutsuzluğum artıyor.
Belki de ben, mücadele adamı değilim.
Umutsuzluğum arttıkça, öfkem kabarıyor.
Öfke tehlikelidir; kahroluyorum.
Şiddete, zorbalığa, vicdansızlığa, sırtlanlığa karşı öfkeliyim.
Belki de bu öfke beni daha bir duyarlı kılıyor!
Yorgunum!
Alıp başımı gitmek istiyorum ama nereye?
Sessiz, sakin bir yeri özlüyorum.
Sistemin insanı ezen çarklarının ulaşamayacağı yerlere gitmek istiyorum.
Toplumun ortak vicdansızlığının, ahlaksızlığının ve riyanın olmadığı yerlere.
Böyle bir yer var mı?