Kırılganlıkların en üst zirvesini yaşadığımız şu günler içinde, insanların nefislerine galebe çaldırması belki de tercih edilen en kolay yoldur. İnsanlar beşerdirler, hâliyle hata da yapacaklardır. Yapılan hatalardan dolayı, hata yapanların üstüne kin, garez ve nefsaniyetle gidilmesi doğru değildir. Terazinin izanı iyi ayarlandığında, adalet hükmüyle hayata bakıldığında; dünyanın bir takım araz ve akâmetleri, hiçbir çabaya gerek kalmadan zaten kendiliğinden düzelecektir.
Âlicenaplık ki; bu sihirli kelimenin içinde muhafaza edilen erdemlilik; affedici olmakla, bağışlayıcı olmakla elde edilir. Azaptan, gazaptan, kinden, garezden; mutlaka bağışlayıcılık, affedicilik sıfatları daha önemlidir. İnsanlar bu sıfatlarıyla anıldıklarında dünyadan ukbâya giden yolda, daha güzel olarak anılırlar.
Kadim tarihin fotoğraf karelerine bakıldığında, kötü hasletlerle bezenen insanların iyiliklerle, güzelliklerde anıldığı hiçbir zaman görülmemiştir; bundan böyle de görülmeyecektir.
Affedici olmak, bağışlayıcı olmak Mutlak Güç’ün önemli vasıflarındanken, bu vasıflar Mutlak Güç tarafından insanlara da bahşedilmiştir. Mutlak Güç, kendisinden parça kıldığı insanoğlunu bir takım melekelerle yaratmış; iyiyi de kötüyü de yarattıklarının dağarcıklarına yerleştirmiştir. Tıpkı, melekle şeytanı yarattığı gibi… Yani; iyilikler de, kötülükler de dünya içindir. Sadece iyiliklerin ya da sadece kötülüklerin bahşedildiği bir dünya, doğru bir dünya değildir. Böyle bir dünyada yeknesaklık, tek düzelik vardır ki, bu da dünyanın imtihan hâlini zayıflatır,
Dünya gündemi savaş ve kavgalar içindeyken; dünyada her ülke, her şehir, her ilçe, her belde güzellikler zaviyesinde kendi bölgesinden sorumludur. İnsanlar sorumlu oldukları yerlerde duyarlı, hakkaniyetli hareket ettiklerinde, dünya gündeminde bütün kötü hâller kendiliğinden bir iyileşme yoluna girecektir. Bunun için, özellikle emin kişilerin, yöneticilerin, aydınların sorumluluğu şarttır. Özellikle aydın çehreler, dünya problemleri için sorumlu, duyarlı davrandıklarında, barış ve sevgi dolu bir dünyanın pencereleri aralanmaya başlayacaktır.
Âlicenap olmak elbette kolay değil, insanların nefislerine hâkim olması zordur. Ama esas güzellik, nefislere hâkim olmakla, kin ve garezden uzaklaşarak, sevgi ve hoşgörüye bürünmekle elde edilir. Sevgi ve hoşgörünün iç kalesini kurmak, o kalenin burçlarından adalet ve hakkaniyet dağıtmak, erdem sahibi insanların işidir. Erdem ve bilgeliği olmayan insanlar, nefisleriyle hareket ederler ki, böyle bir hareket sahası da, zayıf olan şahsiyet ve karakterleri ortaya çıkarır. Şahsiyet, karakter oluşumlarında özellikle nefse zor olanı yaptırmak, zaman zaman nefsi ayaklar altına almak, nefis sahiplerini erdemli ve bilge kılar.
Bazen öfke baldan tatlıdır deseler de, öfkesini yenebilen insanlar, her-dem kalıcılık arz eden hâl ve hizmetlerin içinde olurlar. Ataların “Öfkeyle kalkan, zararla oturur” lafzı da, tam bu tespitin üzerine oturur. Eğer öfkemiz, kinimiz, nefretimiz olacaksa, bu hâller dünya fırıldağının üzerinde devri âlem yapan bütün kötülüklere karşı olmalı, bunun sınırı da Allah rızasının ötesine taşmamalıdır. Yani; sevgimiz de, öfkemiz de tamamen Allah rızasına dayanmalıdır. Âlicenap olmak, erdemli olmak, bilge kişi olmak bunu gerektirir. Bunların ötesinde gelişen bütün yadsınmalar beyhudedir.
Âlicenap olmak, mutlaka köklü bir temel gerektirir. İnsanoğlu sadece öfkesini yenebilse, birazcık sevgi, hoşgörü temelinde kalabilse; aslında dünyada çok şeyler değişecek, dünyanın çehresi, insanların yürekleri güzelleşecektir. Yürekler güzelleştiğinde, dünyanın sabırla beklediği kutlu yürek devletleri kurulacaktır.
Kurtuluş, yürek devletlerinin yürekli idareciler tarafından kurulmasına bağlıdır