Berrak düşlerde ılık ılık yıkandı körpe yüreğim.
Damıtıldın saf su niyetine avucuma, pare ciğerim.
Yıkıldım, yandım,
Kan/adım, sanaydım…
İnciler dizilmez yüze, yaş ki görünmez göze
Bilme sen /akar kan içe içe…
Kayan yıldızları sabırla beklerken, bir düş kanar Ankara gecelerinin elinden,..
Acı bir çıra kokusu tüterken vadinin serin nefesinden, yüreğimin balkonundan seyrederim seni zamanın gerisinden. İp ve mandallar oynaşır gönül tellerimde. Tımarsız ipte sallanırken ben, hangi tahta mandalda kadınlığımı kurutuyordun sen. Oysa kutunun içine sakladığım gölge oyunuydun, bilmeden… Sanırım ayar çekmeliyim vur kaç özlere yeniden.
Sözlerin saltanatında sayıklanır fantastik öykülenmeler. Hoş-dere muhabbetleri dem vurur Yusuf’suz dipten. Başı dönüyor kılı kırk yaran prensiplerin, aman düşmesin derken aykırılık tutunuyor diz boyu demirlerden. Buna rağmen, çoktan attım besmelesiz hikayeleri çöpe, yakayım diye ben. Serseri bir çöp müptelası topluyor bidonu ve külleri yerden. Şubatı karartan, asil Cumartesi çocuğunun terli ellerinde mi saklı kalıp/sız gitmeler. Bi-don parası kadarken hesabın, adi-syona düştü kaliten. Üstü kalsın, bahşişler benden.
Ah Ankara, kurban ol gözyaşıma, sehere selam durduğum sabahlarda. Yıldızların geçmişten çaldıkları ışık danslarını unutmuşcasına, Güneşi yudumladım, kilitli boğazımda. Kelam düşmez ana bundan sonra, yer-gök bir olmadıkça. Unutmaz bu dimağ, tepeden tırnağa kanatan çöldeki kumun yalnızlığını, gözlerime toprak dolmadıkça. O zaman belki, belki der geçerim ya. Deşer mi diner mi bilmem artık. Sanırım ebruli bir müptelayım ben.
Yüzü soğuk, hüznü koruk Ankara… An geçer izi kalır ve her gün imansız bir acı yüzüne tükürür, fitili çatlamış gecelerden. Salmış selini damarlarıma, geceyi gündüze katmış, hüzün dansının alev gölgesinden. Ebrulim, kelebek ömürlük ya göz ucuma batar inceden. Bakarken dünya pencerenden, düşürmez acıyı hüzün gözlerimden. Tatmadığım alevin dolama olmuşken parklarıma, dokundum sen diye soluma… Çubuk çubuk batma özüme. Hüzme hüzme süzül kelebek yüzümden… Niyeyse yine özlemişim seni ben.
Alevlendikçe bedenim, sevi toprak basar üstüne, burcu burcu ahlar boşa. Şimdi zamansızlık kalır ellerimde, sızar yüreğime inceden. Suratıma pişkin pişkin sırıtan Ankara sokaklarından, kuyruklu bir yalan kalır, çıtır çıtır ezilmiş ellerimde. Kırmızı paltolu kız utanmıştı güncesinde. Kanasa da sevi dili, öksüz kaldıkça ağlar duraklarda hasret yüreği. Rütbesizim aşkın künyesinde. Kayboldum kendimin demsiz zifirisinde.
Kangrene deva mı gelişler, feda mı yoksa hasretine ekilen bekleyişler. Gelse bile kara ak olur mu? Geçen zamanın hain ziyanı, kedere cellat olur mu?
Tefeciye çıktı teferruat, kem/ansız sözlerde.
Alan var mı? Hıı… !
Ankara
Acı soluyan / solutan Ankara..
Bırakmaz ki seni sana..
Şubatın ak yüzü karardı şairin ruhunda.
Gecenin soğuk saatlerinde düşer sana
Çelişkileri öksüz otobüs durağında
/ gitmeler ya da kalmalar
Çaresizliği solumakta.
Dengesini kaybetmiş sevgili edaları
İsyan vurdumduymazlığa
İkiyüzlü kadınlık siner kaybolmuş anlarına.
Nasibini alır vesikalık kişilik
Şairin çelişkisiz isyanında
İnadına ayaktadır yiğitlik
Kendine ve okuyana.
Habibe E. Ağaçdelen