Bizim insanımızın sevgisi bir başkadır. Nerdeyse her şeye bir isim vermiştir. Verdiği isimler de öyle rastgele isimler değildir.
Mesela köylerde bulunanlar, her tarlaya bir isim vermişlerdir. Bu isimler resmiyet taşımayan isimlerdir. Bir nevi diğerinden ayırt etmek için kullanılan isimdir. Bazen bu ismin bulunduğu yerde birden fazla kişinin hissesi vardır ve onlar da aynı ismi kullanır.
Ustalar bazı aletlere özel isim vermişlerdir.
En güzel isimleri beslediğimiz hayvanlara veririz. Kedimiz Tekir veya Yumak’tır. Köpeğimiz, Karabaş veya Kocabaş’tır. Çil horoz veya İbibik adında horozumuz vardır. Tavuklarımız, ördeklerimiz ve hindilerimiz birer özel isme sahiptir.
Öküzümüz, Kocaoğlan’dır. Ancak en güzel isimleri ineklerimiz alır. Onlar bize her sabah ve her akşam süt verir. Analarımız günde iki defa süt sağmak, birkaç defa yiyecek vermek için uğrarlar yanına. Diğerleri gibi değildir yani.
İneği olan her köylü kadını, ineği ile konuşur sabah akşam. Birbirlerinin dillerinden anlarlar sessizce. Çok güzel isimleri vardır. Mesela “Alakız…”
Evin hanımı Alakız’a ayrı bir yakınlık duyar. Tavuklara topluca yem verilir, koyunlar zaten otlaktan gelmiştir, kedi ve köpeğin yiyecek kapları hazırdır. Hatta suları bile. Alakız öyle değildir. Çünkü en az iki defa sütünü sağmak için yanına gidilecek. Sırtı okşanacak. Ona güzel sözler söylenecek. Daha sonra eldeki kala Alakız’ın altına eğilip sütü sağılacak. Sonra bu konuşma ve sevme işi tekrarlanacak. Teşekkür babından yani.
Sonra Kocaoğlan ile Alakaız’a yiyecek gidecek. Ancak Kocaoğlan Alakız kadar şanslı olmayacak. Yiyeceklerin en yumuşak ve en tazeleri Alakız’a verilecek. Kimse buna itiraz etmeyecek. Çünkü o bir üretici. Dünyanın insan eliyle üretilememiş en değerli besinlerinden birine sahip: Süt…
Bu özel muameleyi herkes bilir. Ancak durumun böyle olmasını kimse yadırgamaz. Alakız ile evin hanımı arasında görünmez bir bağ vardır. Her ne kadar onu herkesin duyacağı kelimelerle sevse bile bazen konuşmadan da anlaşırlar. Alakız’ kendine verilen değerin farkındadır ama şımarmaz. Görevini yapar. Verileni yer, gösterilen yerde yatar, sütünü verir ve yılda bir veya iki yılda bir yavru verir sahibine.
Alakız üretkendir.
Bazı özel günlerde yorulmasın diye otlatılmaya götürmezler Alakız’la Kocaoğlan’ı. O gün onların bayramıdır yani. En güzel yiyecekler yapılır o gün. Yiyecekler artıklardan değil de taze taze pişer onlar için. Ara sıra böyle bir ödülü hak etmişlerdir. Evin hanımı Alakız’ın eskimiş bocuklarını çıkarıp yenisini takar anlına. Mavi ve yeşil ağırlıklıdır renkleri. Biri otları, diğeri gökyüzünü temsil eder.
Alakız memnundur hediyesinden. Ne de olsa ona özel yapılmıştır. Kocaoğlan erkektir, süslenmesi uygun düşmez. Ve o gün ev önlerinde boyunlarında ip olmadan dolaşırlar tarlalarda. Gün akşama yanaşınca süt sağma zamanı gelecektir. Evin kadını yine yaklaşır Alakız’ın yanına. Alakız mutludur. Hiç güçlük çıkartmaz daha önceki zamanlarda olduğu gibi.
Zaman geçer Alakız yaşlanır. Son zamanlarda doğum da az yapar. Yaşlılığın ilerlediği günlerden bir gün gebe kalır Alakız. Beklenen gün gelir. Alakız’ın doğumu yaklaşır. Ve tıpkı kendine benzer bir dişi yavru gelir dünyaya. Alakız buruk bir sevinç içindedir. Bilir ki bu yavru büyüyünce kendi yerini alacaktır artık.
Alakız ana olmanın verdiği sevgi ile besler yerine geçecek yavrusunu. Ve küçük yavru süt vermeye başlar. Evin hanımı ile Alakız’ın gözleri nemlidir. Veda ederler birbirlerine. Artık mavi-yeşil boncuklu tacı Alakız’ın yavrusu takacaktır.
Kocaoğlan ise Alakız’ın yavrusunun doğuracağı bir erkek yavruya kadar vakti vardır. O da sonunu beklemektedir artık.