Bu Aşı Tutmaz
kim düşürdü başımdaki takkeyi
kim gösterdi kelimi ona buna
çıksın bakayım erkekse ortaya!
H.E.
Seçim sonuçları aldatmasın hiç kimseyi. Halkımızın çoğu ekonomiden şikâyetçi… Çarşı ve pazardaki pahalılıktan yakınıyor herkes. Köylümüz de, kentlimiz de… Üretici de, tüketici de…
Bu ne demek?
Temelde bir bozukluk var; demek ki!
“Bunu yöneticilerimiz de biliyor. Bilmeseler, hükümetin iki bakanı dışında tüm bakanlarını değiştirir miydi; Sayın Cumhurbaşkanımız? Maliye Bakanını, Merkez Bankası Başkanını değiştirir miydi?” diyorsunuz öyle mi?
Yani bu sorunu böylece çözmüş mü oluyoruz?
Asgari ücreti yükseltti yeni hükümetimiz. Yarın, öbür gün emeklilerimiz ve memurlarımızın maaşını da yükseltecek. Daha ne yapsın? Doları da yükseltti işte, faizi de… Ne gerekirse yapıyor, yapacak da…
“Halkımız da biraz sabretsin canım! Dişini de, kemerini de sıksın biraz. Hep yakınmak olmaz ki! Din adamlarımızı dikkatli dinleyip şükretmeyi de öğrensin artık.” diyenler haksız mı yani?
Şu ya da bu nedenle ekonomiden yakınmayanlar, adaletten yakınıyor bu kez de. Oysa ne varmış adaletimizde? Gözleri kör mü bu insanların? Görmez mi bu yurttaşlar, her ilde, her ilçede yükselen “Adalet Sarayları”nı?
Hamdolsun yeteri kadar hâkimimiz de var, savcımız da… Avukat arayıp da bulamayan var mı? Hapishanelerimiz de dopdolu… Daha ne isteriz ki?
Biz ne dersek diyelim; pek de önemli değil. Uluslararası sıralamalarda ekonomide de çok gerilerdeyiz, adalette de… Milli eğitimde de çok gerilerdeyiz, sağlıkta, sporda, güzel sanatlarda da…
Pek çok konuda çok olumlu görüşleri olan, sorunlara en doğru ve en kalıcı çözümler üreten düşünürümüz Ziya Gökalp bu konuda ne der; diye merak ettim. Ne diyor bakalım:
“Milli Eğitimimizde yüzde yüz bir devrim yapmadan ne ekonomi ve sanayide ilerlemek mümkün, ne de başka alanlarda…
Asya’nın en doğusundaki Japonlar, Avrupai bir toplum sayıldıkları halde, Avrupa’nın en batısındaki Türkiye hâlâ uygar bir toplum kabul edilmiyor.
Eski bilimlerimizin tümünü Bizans’tan almıştık; bir şey kaybetmedik de şimdi o köhnemişleri Avrupa bilimleri ile değiştirmekle ne kaybederiz?”
Bu düşünce ve öneriyi ben dile getirseydim; “Sen öğretmenlikten geldiğin için kendi mesleğini öne çıkarmak istiyorsun.” diye düşünülebilirdi.
Oysa Ziya Gökalp 100 yıl önce yazdığı “Türkçülüğün Esasları” adlı kitabında anlatıyor bunları. Ve bakınız, devamında ne diyor:
“Toplumumuzda birbirinden farklı üç tabaka var:
1) Halk: Büyük çoğunluğu okul ve öğretmen yüzü görmemiş. Okuma yazma bilmez.
2) Din eğitimi veren medreseleri bitirenler.
3) Ortaokul, lise ve fakülte mezunları…
Bu üç tabakanın dünya görüşü, giyimi, yaşayışı ayrı… Bu üç tabakayı birleştirmeden, tek bir çağdaş eğitimden geçirmeden gerçek bir millet olmamız mümkün değildir.”
Atatürk de bu görüşte olduğu için, en kısa zamanda “Öğretim Birliği” (Tevhid-i Tedrisat) yasasını çıkartarak her yurttaşın aynı eğitimden yararlanmasını sağlamış ve yaşadığı sürece de geri adım atmamış hiç.
Ama biz, Atatürk’ten sonra Kur’an kursları, İmam Hatip Okulları, Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri açarak bu birliği bozmuşuz.
Ben de Gökalp ve Atatürk gibi düşünüyorum. Öğretim birliği sağlanmadığı sürece, ne yapsak nâfile… Boşa kürek sallamakla hiçbir şey geçmez ele. Yazık, onca harcanan emeğe ve paraya!