Akseki ve Finlandiya
güle güle canım benim gülüm benim güle güle! Üzme sakın canını hiç niçin darılacakmışım niçin kırılacakmışım dikeni var diye güle! H.E.
Hangi insan sevmez, doğup büyüdüğü yeri? Ama az ama çok, sever herkes mutlaka! Hamurumuzun yoğrulduğu yerdir orası çünkü. Nasıl olursa olsun; havası, suyu. Nasıl olursa olsun doğası.
Ben mi? Ben de seviyorum elbet, doğup büyüdüğüm yeri. Neresi mi, dediniz? Bilen bilir de, bilmeyenler için söyleyeyim: Antalya’nın Akseki ilçesi… Akseki’nin tarihsel adıyla Gödene, yeni adıyla Menteşbey köyü…
“Onlarca dağ arasına sıkışmış bu köyün sevilecek nesi var?” diyebilir, ilk görenler. Siz gelin, onu bir de bana sorun. Siz gidin onu bir de Gödenelilere sorun.
Otuz yıl kadar önceydi. Yeni tanıştığım bir arkadaş, Aksekili olduğumu öğrenince, “Kusura bakmayın ama size bir şey söyleyebilir miyim?” dedi. “Elbette, buyurun” deyince:
“İşim gereği tanıdığım pek çok Aksekili oldu. Hepsi de çok başarılı, çevrelerinde sevilen, saygı duyulan insanlardı. İstisnasız tümü memleketleri Akseki’yi ve köylerini öyle büyük bir aşkla seviyorlardı ki, bu Akseki nasıl bir yer diye merak ediyordum. Geçen yıl Antalya dönüşümde ilk kez Akseki’den geçti yolum. Toros dağlarının tepesinde küçücük eski bir kasabaya vardığımızda, “Ticaretin başkenti Akseki’ye hoş geldiniz” levhasını okuyunca büyük bir hayal kırıklığına uğradım. O yörede uzaktan gördüğüm köylerin de – yıllardır övgüyle anlatıldığı gibi- cennetten bir köşeyi andıran yanı yoktu. Aksine dağlar arasındaki vadilerde bağı, bahçesi olmayan virane evler… Hâlâ çözemedim ben bu çelişkiyi” diye anlatmıştı.
Nerden ve niçin mi aklıma geldi, yıllar önceki bu söyleşi? Rus yazarı Grigoriy Petrov’un ilk kez 1958’de okuduğum Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabını üçüncü kez okudum, iki ay kadar önce. Fin halkının “Bataklıklar ülkesi” dedikleri yurtlarını ne çok sevdiklerini öylesine bir anlatıyor ki yazar! Finlandiya’yı görmedim ben ama Akseki’yi iyi bilirim. Çünkü on iki yaşıma dek gece gündüz yalnızca köyümde yaşadım. Petrov, bataklıklar hariç, neredeyse benim köyümü, benim köyümün insanlarını anlatıyor gibi geldi bana.
Düşünün ki kağnı dâhil, bisiklet dâhil on yaşıma kadar tekerlekli taşıt görmedim ben. Bu tür taşıtların işleyebileceği yol nerde, düzlük nerde? Her yer dağ, taş… Her yer tepe, bayır, kayalık… Zorluklardan yılmazdı hiç, anne babalarımız. Çoğu zaman eşeklerin bile gidemeyeceği yerlerden
2 / 2
2
sırtlarında taşırlardı yüklerini. Yalçın kayalarla kaplı inişleri, yokuşları hiç mi hiç yakınmadan türküler çığırarak aşıp giderlerdi hep.
Şimdi de Finlandiya ve bu ülkenin insanlarını nasıl anlatmış yazar, onu dinleyelim biraz:
“Finlandiya’nın doğasında bolca münzevi sessiz hüzün ve kederli yalnızlık var ama mağrur bir ihtişamı ya da sarhoş edici güzelliği bulamazsınız burada.” dedikten sonra, nasıl devam ediyor bakınız:
“Yosunla kaplı taşlar. Granit yığınları. Lâdin ve çam ormanları. Perişan bataklıklar. Soluk yeşil gökyüzünün altında uzayıp giden soluk yeşil göller. Finlandiya’da nereye giderseniz gidin, doğanın sunduğu nimetler olarak yalnızca orman ve taşları görürsünüz. Her yerde kayalar patlatılır, şeker gibi parıldayan granit blokları parçalara bölünür. Düzenli tomruk yığınları sıra sıra uzanır, kütük ve kalas dağları yükselir. Rıhtımlarda binlerce varil katran bekletilir.”
Ve şöyle bitirir bu konudaki sözlerini:
“Bu ülke fakir bir ülkedir. Her açıdan fakir; tek bir şey dışında: Çalışkanlık, azim ve enerji… Bir de bu çorak topraklarına duydukları sevgi…”
“Köylü aileler ekim yapabilmek için önce araziyi temizler. Ağaçları keserek devirir. Kütükleri söker ve ateşe verir. Ağır taşları yerden kaldırır. Çıplak granit kayaları getirdikleri toprakla örter. (…) Her toprak parçası için birkaç neslin emek vermesi gerekir.”
Bu sözleriyle Finlandiya’yı değil de benim köyüm Gödene’yi, komşu köylerimiz Menerge, Sarıhaliller, Cendeve, Ürünlü ve Akşahap’ı anlatmış sanki yazar. Bir zamanlar Akseki’ye bağlı bucak merkezleri olan Gündoğmuş ve İbradı ilçelerinin de doğası aynıdır. Dolayısıyla insanları da…
Finler ülkelerine Suomi derlermiş. Petrov der ki:
“Suomi’yi tanıdıkça ona imrenirsiniz. Ülkede her şey küçüktür : Şehirler, bölgenin gelirleri… Buna karşın düzen ve refah büyüktür.”
Yazar Rus olduğu halde şöyle yazmaktan da çekinmez:
“Bizim Rus kargaşasından, perişanlığından dağınıklığından, bozukluğundan eser yoktur. Sokakları geniş, temiz ve sağlam… Evlerinin önü tertemiz… Evlerin içi rahat ve sıcak…”(*)
Başta Akseki ve yöresi olmak üzere, ülkem Türkiye için de böylesine güzel bir gelecek diliyorum yürekten!
————————————————————————————-
(*) Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Eksiksiz Tam Metin, “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap”, Grigoriy Petrov, Çeviren: Nilüfer Denissova, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2023
Hüseyin ERKAN