Stefan Zweig’in 1914-1916 yılları arasında yazdığı ve yarım kaldığı bilinen eseridir “Wondrak”. Hikâyenin yazarın makalelerini inceleyen Knut Beck tarafından finalize ettiği bilinmektedir.*
Anlatı, 1899 yılında Bohemya’nın güneyinde bulunan Dobitzan isimli şehrin yakınlarındaki ormanın deriliklerinde yalnız yaşayan bir kadının hayatını konu almaktadır. Adı Ruzena Sedlak olan bu kadın, doğumsal kusurları sebebiyle kuru bir kafa gibi görünmektedir. Bu nedenle herkes ona “kurukafa” lakabıyla seslenmekte, iletişim kurmak mecburiyetinde olduklarındaysa yüzüne bakmaktan imtina etmektedirler. Toplum tarafından dışlanan Ruzena, bir soyluya ait olan ormandaki av köşkünün ona ayrılan bölümünde yaşamaktadır.
Bir gece tanımadığı üç kişinin saldırısına maruz kalır. Başına gelenin etkisinden kurtulmaya çalıştığı günlerde hamile olduğunu anlar. Hamileliğini kimseye belli etmeden atlatacak şekilde hayatını kurgular ve bunda başarılı olur. Sağlıklı ve güzel yüzlü bebeğini tek başına dünyaya getirir. Bir bebeğinin olduğu tesadüfen öğrenildiğinde Belediye Kâtibi Wondrak, bebeğin vaftiz edilmesini, nüfus kaydını yapılmasını ve vakti geldiğinde eğitim alması için okula gönderilmesi gerektiğini annesine söyler. Ruzena, vakti geldikçe söylenenleri yaparken yıllar hızla geçer ve Karel on yedi yaşına gelir. O esnada I.Dünya Savaşı patlak verir ve Karel askere çağrılır. Ruzena oğlunu askere göndermek istemediği için onu ormanda saklar. Hayata tutunma sebebi ve güç kaynağı olan oğlunu savaş nedeniyle kendisinden koparmalarına engel olmak için uğraşsa da nafiledir. Ruzena’nın (sanki) akıntıya karşı kürek çekmesiyle hikâye son bulur.
Savaş karşıtı tutumu ve şahsi düşüncelerini vurgulayan Zweig, toplum dışına itilmiş bir karakterle insanlığı analiz ederken “kader” olgusunu sorgulamaktadır. Yazarın özel hayatında savaştan ve kaostan kaçan bir yaşam felsefesi taşıması, bu nedenle dünyanın farklı ülkelerinde hayatını sürdürmesinden hareketle denilebilir ki; umut duygusu çevresinde kümelenen öyküde yazar belki de kendi sıkıntılarına teselli aramaktadır.
Toplum tarafından dışlanmış doğuştan kusurları olan bir bireyin içsel yolculuğunu, hezeyanını ve hesaplaşmalarını anlatan cümleler çıkmaz bir sokakta yürünmekte olunduğu hissini vermektedir. Yazar genelde yaptığı gibi bu hikâyesinde de okuyucuya önce pesimist bir yaklaşımla karamsarlık duygusu verirken devamında çözüm seçeneklerini sıralayarak kahramanla okur arasında içsel bir bağ kurulmasına yardımcı olmaktadır.
Kadınların zorlu yaşantılarıyla şiddet ve tecavüze maruz kalmasının eskiden de var olduğunu, günümüze kadar geçen sürede bu konuda gelişme yaşanmadığını görmek gerçekten üzücü. Bununla birlikte normalin dışında fiziksel eksiklikleri ve engelleriyle doğdukları anda hayata 1-0 yenik başlayanlara karşı toplumun bilinçsiz tutumlarında olumlu yönde bir değişiklik olmayışı da aynı akıbeti paylaşan diğer bir gerçektir. İnsanlık, kaydettiği gelişmişlikle övünürken gündemde kalmayı sürdüren bu iki konu özelinde bir arpa boyu yol alınmayışının ispatı gibidir.
Çılgınca düşüncelere kapılanları, bir saplantının esiri olanları, intihara sürüklenenleri konu ettiği ilginç ve sarsıcı olaylar örgüsüyle hikâyeleştirirken oldukça ilginç konular işleyen Zweig’in her hikâyesi oldukça hayatın içindendir. Bu sebepledir ki; tecavüze uğradıktan sonra tek başına büyüttüğü dünya güzeli bir erkek bebekle hayata karşı güç kazanan Ruzena okuyucuya hiç yabancı gelmemektedir.
*https://tr.wikipedia.org/wiki/Wondrak_(%C3%B6yk%C3%BC) erişim trh: 17.06.2021
Lyon’da Düğün
Stefan Zweig
İş Bankası Yayınları
50 sayfa