Selam İle.
Değerli Okurlarım, bazı zamanlar “Öpmek de Dövmek Kadar Acı Verebilir” Çoğu Müslümanlar, “bu evrenlerin Hz Muhammed’in (avs) yüzü suyu hürmetine yaratıldığı”(!) ve O’nun “resullerin sultanı” (!)olduğu gibi söylentilere inanmaktadırlar..
Hz. Muhammed(AVS) gerçekten resullerin sultanı mıdır?
Allah (cc) 2/285'de; "Allah’ın Elçilerinden hiç biri arasında ayırım yapmayız!” buyurmaz mı? Bu uyarıya rağmen böyle bir ayrım nasıl yapılır? Bu da bir tür “elçilerle ırkçılık” değil midir?
Hz. Muhammed "Ben elçiler sultanıyım" mı demiş?
Dediyse hangi ayette demiş? Biz böyle yapıp bu kapıyı açarsak;
Bir “Hıristiyan” da kal-kıp, “İsa”(avs) için (19/19)a dayanarak; “İsa'nın babasız doğduğunu”, (4/171)den “Allah'ın ruhu ve kelimesi olduğunu”, (19/30)’dan “doğuştan Peygamber olduğunu”, (3/49)dan “ölüleri dirilttiği” gibi vs. nedenlerle “İsa'nın resuller resulü” olduğunu iddia ederse o zaman ne yapacağız?..
Ardından bir “Yahudi” kalkıp; “Musa”(avs) için; (4/164) de daya-nıp,“Allah'ın muhatap alıp konuştuğu” biricik Peygamberin Hz. “Musa” olduğunu söylerse, o zaman onlara ne denilecek?..
Öte yandan “Kureyşli Müşrikler” (4/125) den tutturup, “Hz. Muhammed”in bile “İbrahim” (avs) e “tabii” olduğunu, (2/124-125)le “Muhammed”in “İbrahim”in “din”ini “izlediğini” ve (3/95,6/161,12/38,16/123, 22/78') kendi kitabımızdan bize hatırlatıp, “İbrahim'in en büyük elçi olduğunu ilan ediverirse”, o zaman onlara ne cevap verilecek?..
Hadi olacak bu ya biri de gelip (19/56-57) de “Hz. İdris”e “en yüce makam”ın verildiğini, “asıl resuller sultanının İdris olduğu-nu inadına iddia ederse” o zaman kim ne diyebilir?..
Hele de, ya bir “Sultan Süleyman”cı çıkı verirse?! Her Peygamber için bunlar böyle sürüp gidebilir…
Sonuç-ta kim ne kazanacak?
Hiç…!
Yukarıda adını anabildiğimiz elçi-lere ilişkin özellikleri “Allah'a gönderecek yerde, ne diye Allah'ın kullarına takılıp kalıyoruz?..”
Güneş bizleri “ısıtıyor” ve “ışı-tıyor” diye “güneşi yüceltmek” ne derce doğru?,.
Güneşi “yaratanı” ve “güneşe bu gücü vereni yüceltmeli” değil miyiz?
Değerli dostlar! Tamam. “Sevelim” ama “ölçülü” ve dahi “övelim” ama “dengeli”, övdüğümüzü ve bir başkasını incitmeden coşkularımıza mu-kayyet olamazsak işte o zaman “öpmek” de “dövmek” kadar acı verebilir…
Sonuç olarak başta da değimiz gibi; “Akıllı İspat eder, Cahil İddia eder.”
Kur’an-ı Kerim çatısını “akıl”, “mantık” ve “düşünce” üzerine bina etmektedir.
Hz Muhammet: “ilim Çin’de bile olsa gidip alınız.”
Ünlü düşünür Hacı Bektaşi Veli: “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
Mustafa Kemal ATATÜRK: “Hayatta En hakiki mürşit ilimdir.” Buyurmaktadırlar.
Peygambersiz bir “DİN” in, gereği gibi anlaşılıp yaşan(a)mayacağına “kitaptan”, (6/159, 160, 165, 33/21, 48/29) ve “yürekten” inanan bir mümin olarak iddialarımın arkasındayım. “Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme, kulak, göz ve gönül ondan sorumludur.”(17/36) emri esprisince; sadece Kur’an’dan hesaba çekileceğimizin bilincinde bir insan olarak,(43/43-44) uyarılara, ikazlara, nasihatlere ve her türlü eleştirilere açık ve muhtacım ve muhtacız.
Bu duygular içinde sözlerin en güzeliyle sözlerimi tamamlıyorum:
“Rahman'ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevazı olarak yürürler, cahiller kendilerine laf atarsa "Selam" derler.”(25/63)