İnsanın yaşamında, dünyadaki tekâmülünde aklın çalışabilmesi için gönlün varlığına, gönlün arınabilmesi içinde aklın özgürlüğüne ihtiyacı vardır.
Hatta düşünce hürriyetine gerek vardır.
Sonucu ne olursa olsun herkes kendi kararlarından kendi sorumludur.
Tabii ki insan araştırmadan, güvenmeden, kimsenin etkisi altında kalmadan bilgisine ve tecrübesine güveniyorsa eğer…
Aklımızı serbest çalışması için her ayrıntıya inmek, derinlemesine ve geniş düşünmeye, kavrayışa ve dikkate aynı zamanda zekâya bağlı!
Bunu yaparken dağınık ve karmaşık düşünceleri toplamak, düşünceleri sadeleştireceğim derken de yüzeysel görüş ve sloganların tuzağına düşmemek gerekir.
Aklına ve kendine güvenmenin abartılmış halinin sonuçları olan gurur, büyüklenme, megalomani ve narsisim, içimizdeki vesvesenin kolayca kapılarını açacağını gösterir.
Olansa aklımızın hürriyetine olur. Farkında olmadan da içimizde beliren bu duyguların filizlenmesine sebep oluruz.
Akıl serbest bırakılsın bırakılmasın tüm yaratılanların yönü Yaratana dönüktür.
En önemlisi Yaratanı tanıyabilmek!
O’na ulaşmak, O’nu görebilmeye çalışmak hepimizin nasibidir sonuçta.
Peki, biz neden farklıyız?
Bunca zaman bunca zorluk çekiyoruz ne için? Sizde benim gibi mutlaka düşünmüşsünüzdür.
Her şey apaçık önümüzde olsaydı, daha inançlı, daha teslim, daha hızlı yükselmemiz gereken yere yükselmez miydik?
Bir yandan kendi gönlümüzle, bin bir güzellikle dolu nimetlere düşkün nefsimizle, biryandan da içimizdeki vesveseyle, onun ayartıp kendine benzettikleriyle boğuşmaktan…
Hep bir şeylerin ardına gizlenmiş bilgileri, gerçekleri aklımızı geliştirmek için bulmaya çalışmaktan, varlığımızı sürdürmek için vahşi, yırtıcı ortamlarda didinmekten, diğer varlıklardan farklı ne gibi bir sonuç elde edebiliriz?
Hiç düşündünüz mü?
Eminim ki diğer varlıklar tamamıyla O’na güvenip inanmaktalar. Ve emirlerini aynen uygulamaktalar. Bunun aksi düşünülemez. Aksi mümkün değil.
Yoksa var edildikleri ve bulundukları düzen bu kadar düzgün işlemezdi.
Biz insanlar hem O’na inancımızın tam olmasını istemiyor hem de her şeyin gerçek olmasını istiyoruz.
Bir şeyin gerçek olması için önce onun fark edilmesi gerekir. Fark etmek için de onun dışında ve uzağında olmak, ona dıştan, ayrı, başka gözle bakmak gerek.
Bunun için ikilemlere, zıtlıklara, gerekirse onsuz ortamlara ihtiyaç duyulur.
Kendi gözümüzle baktığımız, varmak istediğimiz, kendi çabamızla vardığımız, vardığımızda bizi saran, içine alan, bizi bütünleyen şeydir gerçek!
Yaratanımız da bizden kendisini öyle bulmamızı, bütün bilinecekleri bilerek kendi çabamızla O’na varmamızı istiyor.
Aklın serbest kalması aynı zamanda dağınıklığa ve dengeyi yitirmeye sebep oluyor.
Her şeyin, nefsimizle birlikte aklımızın efendisi olmaya çalışmak en doğrusudur. Bu çok zor olsa da mümkündür.
Dengeyi sağlayan en büyük nimet bizde zaten var.
Nefes!
Nefesin dengeli ve doğru kullanımıyla aklın istediğinde serbest kalmasıyla dengeler oluşacaktır. Açıkçası aklımızın efendisi olup onu kontrol altında tutmamız bizim elimizdedir.
Daha doğru yaşam sürmemiz için doğru nefes almayı öğrenmenin gerekliliğinden bahsediyorum.
Dengenizin yerinde olması temennisi ile
Sevgiyle mutlu kalın.