Doğu Akdeniz enerjisi bölgemizde uzun süre gerginliğe ve belki de savaşlara sebebiyet verecek.
Geçtiğimiz yıl Ekim sonu itibariyle Doğu Akdeniz’e gemilerimizi göndererek bu bölge ile ilgili Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin uluslararası hukuka dayalı meşru hakkı olan arama faaliyetlerine başladık. Deniz üzerinde hak sahipliği, münhasır ekonomik bölge ya da kıta sahanlığı konularında kimsenin hakkımıza girmesine izin vermedik ve bunun için bir yılı aşkın süredir gemilerimiz savaş gemilerimizin nezaretinde sahada gerekli araştırma, arama faaliyetlerini yürütmektedir.
Geçtiğimiz yıl gemilerimizle Doğu Akdeniz’e indiğimizde ilgili ilgisiz devletlerden açıklamalar geldi. İsrail, İtalya, Mısır, Yunanistan, Lübnan, Fransa, GK Rum Yönetimi ve daha pek çok ülke adeta “Her ülkenin burada hakkı var ama Türkiye’nin yok” demeye getirdiler.
Rusya ve Çin’in -şimdilik- bekler durumda olması bu iki ülkenin bölgeye ilgisiz olduklarını sanmayın. Rusya’nın Suriye’de Akdeniz’e komşu şehri Lazkiye’yi Soçi’den daha rahat kullandığını biliyoruz. Çin’in de Kuzey Afrika’dan bölgeye kadar askeri üslerle ilgili çalışmaları gözden kaçmamalı.
Rahatsızlar
Bütün bu olan bitenden hiçbir devlet, hiçbir ülkenin, hiçbir çalışmasından, hiçbir rahatsızlık duymuyor. Kuzey Kutbu’nda bir ülke olan Norveç’in ekvator bölgesine yakın coğrafyada ne aradığını sormayan hatta merak dahi etmeyen Vaşington, Türkiye’nin garantörü olduğu KKTC ve kendisinin meşru haklarına sahip çıkmasından “Derin kaygı duyuyor”!!!
ABD Dışişleri Bakan Sözcüsü Margan Ortagus, “Türkiye’nin Akdeniz’deki bu çalışmalarından kaygı duyuyoruz” diyor, ama kendilerinin Libya’nın gayrı meşru gücü Hafter ile görüşmesinde bir şey duymuyor.
Bu açıklamalar Türkiye’yi haklı iddiasından ve Akdeniz’deki meşru taleplerinden vazgeçirmeyecek. Türkiye’nin, BM tarafından tanınan Libya’nın tek meşru hükümeti ile geçtiğimiz hafta imzaladığı ve önceki gün TBMM’de yasalaşan, ardından Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın imzasını müteakiben Resmi Gazete’de yayımlanarak resmiyet kazanan “Mutabakat Muhtırası” Akdeniz’de bütün hesapları bozdu. Artık Akdeniz’de enerji arama faaliyetinde bulunan bütün ülkeler yeni hesaplar, yeni ilişki ve ittifaklar oluşturmak durumundadırlar.
Neden mi?
Çünkü;
Deniz yetki alanları, ‘devletlerin egemen haklara sahip olduğu ve uluslararası deniz alanını oluşturan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgedir.’
Münhasır ekonomik bölge ise, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre bir devletin kıyısı bulunduğu bir denizdeki, su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere her türlü kaynakları üzerinde özel haklara sahip olduğu deniz alanlarıdır. Libya ile imzalanan muhtıra gereğince Türkiye Libya’ya ait alan da dahil bu bölgede her türlü arama tarama haklarına sahip oldu.
Ayrıca;
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı mutabakat ile iki ülkenin “Deniz Yetki Alanları” Akdeniz’i ikiye böldü. Artık Türkiye izin vermedikçe hiçbir devlet Akdeniz’den 1 metre boru bile döşeyemez. Hatırlayanlar bilir, 2014 yılında Libya’daki karışıklıkları fırsat bilen Yunanistan, Libya’ya ait deniz alanlarını işgal edip buraları Yunan karasuları olarak ilan etmişti.
Türkiye Libya’yı yanına alarak bölgenin kaderini değiştiren bir adım attı. Bu adımla Akdeniz’de Türkiye’den habersiz oldubittiler dönemi kapanmış bulunuyor. Bundan böyle Akdeniz ile ilgili bütün planlar yenilenecek.
Şimdi Libya’nın meşru hükumetini koruma zamanı. Çünkü Türkiye ile bu anlaşmayı imzalayan bir hükumeti rahat bırakmazlar.
Bugün yaşananları düşündüğümüzde Ergenekon diye 2008’de, yolsuzluk diye 2013’te ve bundan netice alamayınca 2016’da FETÖ’nün neden bize saldırtıldığını anladık mı?
M. Mursi’nin neden istenmediğini anladık mı?
Suriye’nin neden karıştırıldığını anladık mı?
Peki, ya S-400’ü neden aldığımızı anladık mı?
Anladık anladık…