Ahlaki çöküntünün temelinde yatan neden, insanların manevi değerlerini kaybetmeleridir. Manevi değerlerini kaybedenler de dünyayı yaşayabilecekleri tek yer olarak görürler. Bu dünyada kendileri için çıkar sağlamaya, kendi arzu ve isteklerini tatmin etmeye, mümkün olduğunca mala ve statüye sahip olmaya çalışırlar.
Toplumlarda uyuşturucu, alkol ve kumarın oluşturduğu çöküntüden sonra şimdi de fuhşa davetiye çıkaran kişiler çoğaldı. Yaşam ve giyim tarzları İslami olmaktan çıktı. Toplumda manevi bir çöküntü meydana geldi.
Gençlerimizin başıboş hareketleri şimdilerde hepimizi tedirgin ediyor. ‘Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur’ atasözünde belirtildiği gibi kötü bir örnek bütün gençlerin olumsuz etkilemesine neden oluyor.
Bazılarımız “çağdaşlık” martavalı okuyor ve “Avrupa’nın ahlaksız olduğunu söyleyemeyiz” diyor… Burada sorgulanması gereken elbette Avrupa’nın “ahlaksız” oluşudur… Evet, Avrupa ahlaksız yaşamanın bedelini kendi nesillerini kısırlaştırarak ödüyor!.. Ahlaksızlık, sadece Avrupa’yı değil, geçmiş çağlarda yaşayan kavimlerin cezasını da helak olarak ödediler.
Namus, şeref, haysiyet, onur gibi kavramlar yok olmaya yüz tuttu… Din ve ahlaktan uzak bir yaşantının sonucunda vicdanlar köreldi. Adalet, merhamet, sadakat ve vefa gibi ahlaki hasletler önemini kaybetti. Avrupa ülkesinde gençlerin yüzde 50’ye yakını tecavüzü normal karşılıyor…
Ahlaksızlığın başka bir göstergesi de sapkın yaşamdır… Eşcinsellik yaygınlaşarak toplum katmanlarına nüfuz etmeye başladı. Yani artık sıradanlaştı. Dün tepki gören, alay edilen ve hatta taşlanan sapkın ilişkiler bugün çok normalmiş gibi görülüyor, hatta “evlilik”le noktalanıyor. Bu ne bir sapkın çelişkidir… Bir yandan evlilik değerlerine karşı çıkılıyor, bir yandan da eşcinsel ilişkiyi meşru göstermek için evlilik gerçekleştiriyor.
İslam ahlakına dayanan bir toplum olmaktan uzaklaşıyoruz!.. Ahlak aslında dini bir olgunluğun göstergesidir. “Hayvani hayattan insani hayata yükseliştir”. Din ile ahlakı birbirinden ayrı düşünmek doğru bir yaklaşım değildir…
Dini ahlaktan veya ahlakı dinden ayırmak ve ayrı görmek ahlaksızlığın başlangıcıdır. Müslüman olmak, daha doğrusu Mümin olmak aynı zamanda İslam ahlakına sahip olmaktır. Onu kendi hayatımızda yaşamak ve yaşatmalıyız.
Peygamber Efendimizin “huy güzelliği” diye tarif ettiği Müslümanlık, bu durumu apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır. İslam ahlakının sabır, şükür, af, adalet ve eşitlik gibi birçok prensibi olduğunu biliyoruz. Bunlar üç temel ilkeye ayrılır: Hürmet, merhamet ve hizmet.
“Bizi ancak ebediyetin mutlu yolcusu yapacak İslâm ahlakının esasını ararsak onu mutlak varlığa aşk ile yönelişte buluruz.”
Toplumu çepeçevre saran bu ahlaki çöküntü, hiçbir ahlaki değeri olmayan, hiçbir şeyi ve hiç kimseyi umursamayan, sadece kendini düşünen bir toplumsal yapının oluşmasına neden oluyor. Dürüstlük, saygı, sevgi, dostluk, yardımseverlik, alçakgönüllülük gibi ahlaki kavramlar da bazılarında anlamını ve önemini yitirmiş oluyor.
Manevi çöküntü içerisindeki ahlaki değerlerin yitirildiği bir toplumda sapkın cinsel ilişkilerin ve fuhuşun, kısacası her türlü ahlaksızlığın yaygınlaşması normaldir. Hızla yaygınlaşan ahlaksızlıkla mücadele etmek de bizler için dini bir görevdir. İslâm ahlakını topluma hâkim kılmak ciddi bir sorumluluk gerektirir. Ahlaksızlıkla mücadele etmek de hepimiz için insani ve milli görevdir.