Köyün girişi ana baba günüydü. İnsanlar karınca kaderince, yiyecek ve giyecek getirmişlerdi. Dert büyük, derin ve hüzünlüydü. “Ağlasan neye yarar,” diyordu, köyün en yaşlısı.
Yaşım ileri, malım mülküm, her şeyim, anılarımla dakikalar içerisinde yandı kül oldu. Kül oldu anılarım, gelmez oldu hayvanlarım. Yalnız oğlağım kalsaydı da kucağıma alsaydım, birlikte uyusaydık, ağacın gölgesinde. Onu koklasaydım, üzerime sinseydi onun kekik ve çam kokuları.
Oğlağım uyarsaydı, sütüm, otum ve suyum deseydi. Uyarsaydı beni çıkarırdım, kaçırırdım. Meleseydi anasının peşine, meleseydi hayvanlarım, peşlerinde karakulak kangalım. Kangalıma ağlasam neye yarar. Hayvanlarımı tehlikede iken bırakıp kaçmadı. Kaçmadı yanma pahasına bırakmadı fakat beni bıraktı. Böyle olacağını fark edemedi.
Bırakmazdı kangalım, bırakmazdı, kollayıp savunduğu hayvanlarını. Ana kucağında iki oğlağım emerken yandı. Buna can mı dayanır. Bundan sonra geri mi gelir, yavrularım, geri mi gelir kangalım. İçim yanıyor içim, acılar benim için. Yeşilim kalmadı, anılarımın fotoğrafları, evimin duvarı.
Ağlasam neye yarar, üzülsem geri gelen olur mu? Bir fidanın kalsaydı evimin köşesinde. Kaçsaydı ateşten köşelerden, köşeye. Bir ağacım kalsaydı, hayvanlarımın süründüğü, gölgesinde uyuduğu. Bu ağaç çam, kiraz, elma ve ceviz olabilirdi. Bu feci olayın anısına, ceviz ve çamın boynu bükük de olsa, göz yaşlarını da dökse, onların bakımını yapar dibinde serinlerdim.
Ağaçlarıma su veremedim, tepeden aşağı sulayamadım. Hayvanlarımı içirip suya atamadım. Tepedeki mağaraya kaçamadım. Hayvanların bağırması kulağımdan çıkmıyor. Toparlanamadım tutuştum, yanıyorum son anda sürünerek kaçtım.
Ağlasam neye yarar, süründüm batakta yanan yerlerim söndü. Batakta çamura bulandım da kaçtım. Sırtımdaki çamur ile kurudum. Hayvanlarım ahırda uyuyor sandım. Yağmur yağıyor, su içindeler sandım ve yaklaştım yanıyorlardı zorla kaçtım.
Hayalimde hayvanlarımı paraşütle kaçırdım. Kaçırdım vadiye vadinin yeşiline suyuna. En son oğlağımı ve koruyucu meleğimi aldım. Keyifleri yerindeydi, kuyruk sallıyor ayaklarıyla tempo tutuyorlardı. İnemedik bir türlü varamadık vadiye. Yamaçlar alev ateşti. Kurtuluş ümidini beynime yerleştiremedim.
Kucaklayıp koklayamadım kangalımı, oğlağımı ve diğerlerini. Bahçenin dibine vardım. Çalıların arasında kuzumu gördüm, sarılmak istedim fakat çalılar da yanmış kül olmuştu.
Uzaklaşmaktan başka çarem olmadığını anlayınca, köyün girişine kadar koştum. Koştum ya dizlerim gitmiyor, yürüyemiyorum. Allah razı olsun birisi beni kucağında buraya kadar bıraktı.
Yangın köyün yakasını bırakmadı. Yakmaya devam etti. Geriye kömür tozu ve küller kaldı. Küller geçti tepemizden öteleri yakmaya, aceleden.
Bu durumda, ağlasan neye yarar.