Soğuk bir kış günüydü.
Bir keskin kalemi susturan o kalleş bomba patlamış ve geriye “bir kırık gözlük” kalmıştı.
Herkes yüreğinin ta derinliklerinde hissetmişti acıyı.
Her yanı derin bir empati duygusu sarmıştı. Şöyle bir empati:
Otomobilinizi çalıştırıyorsunuz ve “güm” diye patlıyor!
Buraya kadar gelinebiliyordu ve ötesi tahayyül edilmiyordu.
Yani “çevirdim anahtarı apansız bir ölüme, şarapnel parçaları saplandı ciğerime.
İşte o günlerde. Tanıdık, tanımadık herkes metaneti elden kaçırmıştı.
Öfke vardı, gözyaşı vardı, ağıt vardı. Başka da bir şey yoktu.
Ama durun bir dakika! Başka bir şey vardı:
Patlayan bombanın en fazla etkilediği kadın, yani Güldal Mumcu, o bombayı koyan kalleşlere öyle bir “klas duruş” yanıtı veriyordu ki, dost düşman herkes “öldürülen bir kocanın ardından katillere verilen bu muazzam ders “in etkisi altına giriyordu.
Şöyle bir ders: Cenaze töreninde hiç gözyaşı dökmedi.
İki çocuğuyla birlikte, vakur bir şekilde, başı dik yürüdü.
Bakışlarına sirayet eden yiğitlik, katillere “başaramadınız” mesajı verdi.
Ama Güldal Mumcu’nun asıl etkileyici yanı, o uğursuz günden bugüne kadar sergilediği duruşla ortaya çıktı.
Cenazedeki klas duruş, o günden bugüne sarsılmadan devam etti.
Asla yalvarıp yakarmadı. Asla ödün vermedi. Asla peşini bırakmadı.
Asla kocası öldürülen bir kadın olarak, bunu bir imtiyaza çevirmeye tenezzül etmedi.
Asla kocasının mirasını ayağa düşürmedi. Asla ucuzluk, basitlik yapmadı. O bu duruşu ve vakarı ile Ülkemizin, ezilen, yok sayılan kadınlarımıza bir örnektir.
Başka bir vakar ise 1993 Sivas katliamından canlarını yitiren Sivas Şehitlerinin yakınları, sürdürmeye ve tüm karanlık katliamlara inat, sergilemeye devam ediyor.
Uğur Mumcu‘nun saygı değer eşi Sayın Güldal Mumcu’ya, çocuklarına ve faili meçhulde kalıp, toprağa girenlere alkışlarla selam gönderelim.
Unutulmadı, ne Sivas, ne Çorum, ne Maraş, ne Ankara garı ne de diğer yüzleşemediğiniz nice katliamlar. YİĞİDİM ASLANIM BURDA YATIYOR.


















