Ağaçkakanın tak tak seslerini duyduğunda, büyük çam ağacının, dibine gidiyordu. Tak taklar, güneş ısısını etkili gönderene kadardı. Tütün işçilerinin, sabahın nemi kalktığında, yaprak kırma işlemini bırakmaları gibi.
Güneşten Dede de korunuyordu. Yanmamak adına, evin gölgesine sığınan, Dede, odunu parçalardı. Ağacın gövdesindeki tak taklar, bundan sonra evin önünden geliyordu.
Ekmek için köye gelen olmamıştı. Gençler de günlük işler için, şehre gitmişlerdi.
Dede zamanında, günde iki defa şehre iner ve köyün ihtiyaçlarını karşılardı. Şimdi de ağaçkakana eşlik eder ve değneğiyle toprağı eşelerdi. Bir ara sessizlik oldu ve kara kuşlar ağaç dallarını işgal etti.
Hayali, köy yolunun genişletilmesiydi. Genişleme durumunda arabalar rahatlıkla köye gelecek ve okul, şenlenecekti. Yolların bozuk olması, meydanda meyve pazarı kurulamıyordu. Eskiden at arabalarının taşımasıyla, pazar kurulur ve şehirden de gelinirdi.
Dede, çaresizlik içerisindeydi. Bildiklerini de uygulayamazdı. Yoldaki yabani otları sürünsem de koparıyorum, derdi. Müstahdemlik günleri gelirdi gözünün önüne ve yaşları akardı. Köyümüz bu kadar garip kalmadı, diyordu.
Dede okulu, haftanın ilk günü zili çalarak açar ve son gün yine zil sesiyle kapatırdı. Okulun temizliği boyası Dede’nin elinden geçerdi. Okul müdürü, yıllar sonra dahi Dede’yi konuşurdu. Müdür “çalışma zevki, insanın içinde olacak,” diyordu.
Dede; ağaçkakanın tik taklarından gözünü açar, zili çalar ve öğrencileri içeri alırdı. Öğrenciler sobaları yanmış ve sınıfı her günden daha temiz bulurdu.
Dede, okulun kapısını siler ve sınıf tahtalarını temizlerdi. Öğrenciler gelmeye başlamıştı. Rüyadan uyanır gibi oldu. Okulun kapısı çalındı ve Dede diye çağrıldı. Dede koştu, okulun kapısında insanları gördü.
Dedeyi gören sırayla elini öptü ve kendini tanıttı. Dede, zil çaldı niçin sınıflarınıza girmediniz, dedi. Hepsi Dede’ye sarıldılar. “Eğitimde ciddiyeti bizlere yaşattınız,” dediler.
Dede’nin gözleri yaşlandı. Belli ki huzur içindeydi.
Mezunlar, kahveye bakarken, Dede onlara okulun anahtarını verdi. Önce okulun çevresini, sonra da sınıfları gezdiler. Her sınıfta duygusal anlar yaşandı. Çünkü öğretmenlerin büyük bir kısmı yaşamıyor, okul garipti.
Dede isteklerini sıraladı. Mezunlar okul için gerekli olan, malzemeler almak ve ustaları bulmak için bir komite kurdular ve milli eğitimle temasa geçmeye karar verdiler. Dede dinçleşti, hep birlikte oynadılar ve yeri geldi ağladılar. Arkalarında okulun sesi kesilmiş, “Fikri hür vicdanı hür gençler,” yoktunuz. Bir yel gibi gelip geçtiniz.
Dede, cıvıltınız beni hayata bağlıyor, yaşama sevinci katıyordunuz. Sınıfların sıcak havasıyla sağlık buluyordum. Şimdi ağaçkakanın tik taklarıyla hayal alemine dalıyorum, dedi.
Köyün, türkülerle cazibe odağıydınız, şenliktiniz ve kır çiçekleri gibi bir teneffüste tomurcuklanır, ikincide açardınız. Açardınız; mor, kırmızı, beyaz ve eflatun. Son teneffüste meyveyi toplar giderdiniz.
Yetişmenizde büyük emekleri olan öğretmenleriniz, peşinizden toparlanıp evlerinin yolunu tutardı. Birlik ve beraberliğimiz için, tüm gayretleri gösterirlerdi. Kazanmanız için ellerinden geleni yaparlardı.
Yıllardır ağaçkakanın sesi kesilmiş, güneş yakmayı sürdürüyordu.
Dede de ağaçkakan gibi odun parçalamak için evin yolunu tutuyordu.
Hasan TANRIVERDİ