Rabbim, hayatını kaybedenlere, rahmetini lütfetsin. Yakınlarına ve tüm milletimize sabır versin. Maddi kayba uğrayanların da, yardımcısı olsun. Bir daha böyle afetler yaşatmasın.
Duamız böyle olmakla beraber; bu kafa yapısı, bu tavizci/popülist / halk dalkavukluğu politikalar devam ettikçe; (Cenab-ı Hak korusun, ama) daha çok afetler yaşama riskimiz bulunmaktadır;
-Belirli standartların üzerindeki yağışlarda, alt yapının yetersiz kalması normaldir. Dünyanın hiçbir yerinde, afet hesaplarına göre alt yapı inşa etmeye güç yetmez. Yapılacak olan, suyun önünü açmak, can ve mal kaybını da önlemektir. ( Bu da, hukuk düzenini, tavizsizliği, devamlı denetimi, ciddi ve ağır cezaları, şart kılmaktadır)
-1960 lardan bu yana, Merkezi Hükümetlerin (adeta) teşvik ettiği iç göç, bütün büyük şehirleri (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Diyarbakır vs.vs.) perişan etmiştir. Korkunç bir çarpık yapılaşma doğurmuştur. (önce üst yapı yapılmış, yıllar sonra alt yapı akla gelmiştir)
– Özellikle mafya tarafından, yönetilen gecekondu furyasına göz yumulmuş; bir düzineye yakın İmar Affı Kanunu ile teşvik edilmiştir. Bütün partiler popülizmde yarışmışlardır. Şehirlerin batmasına göz yummuşlardır. (Fatura da hep belediye başkanlarına çıkarılmıştır. Sen iç göçü önleme, teşvik et, mevzuatı mafyanın çıkarlarına göre düzenle. Sayısız Af Kanunu çıkar. Hazine ve kamu arazilerine sahip çıkma, yağmaya göz yum. Sonra da, başkanı suçla.) (Başkanın emrinde polis mi vardır? Gecekondu yapanları ürkütecek cezalar mı getirilmiştir? Polise karşı çıkan, her yıkımda provokasyon yapanlara karşı cezalar mı uygulanmaktadır? Medya görevini yapan başkanın mı yanındadır; provakatorlerin, merhamet istismarı yapanların mı?)
(On yıllık başkanlık dönemimde, gecekondu mafyasına hiç taviz vermedim. Ancak medyadan destek de görmedim. Aksine, bir yıkım sonrası “birkaç günlük loğusa kadın, bebeği ile birlikte evsiz kaldı” haberi yapıldı. Emniyetten ve MİT’ten istirham ettim. İnceleme yaptılar, kadın provokatör bir militan çıktı. Bebek de emanet olarak alınmış) (Her yıkımı savaş haline dönüştürenler genellikle, sol örgüt mensuplarıdır. Kaldı ki, 1997’de yaptırdığım bir araştırmada, gecekonduda yaşayanların % 73’ü kiracı çıktı. Fakirlik, mecburiyet, vs. Lafların tümü geçersiz. Tam bir mafya olayı vardır. Zaten yüreğiniz varsa, gidip gecekondu yapmaya kalkın. Başınıza neler gelir?)
– Dere yatakları, nasıl olmuş da, özel mülk haline gelmiş? Nasıl olmuş da bina ile dolmuş? (Siz yıkıyorsunuz, onlar yapıyor. Bir ürkütücü ceza uygulaması yok. Bugüne kadar, gecekondu yapıp da, ceza alan bir kişi var mıdır? O kadar pervasız ki, siz yıkarken, o “yeniden yapacağım” diye bağırıyor, meydan okuyor.)
– Bazıları, çok da açıkgöz. “Devlet, bize ev versin” diyebiliyor. Elbette, iktidarlar, halkı beleşçi/asalak/ tembel olmaya sevk ederse yüzler de kızarmaz olur. Namuslu insanlar, aptal yerine geçer.
– Zaten devlet ev vermek istese de kabul etmezler. İstedikçe isterler. (İzmir, Kadifekale, asla boşaltılamadı. İstanbul Eyüp’te Sulukule’de direnmeler sürüp gidiyor.
– İstimlak yapılsın mış? Buna kaynak mı yeter? Kaldı ki, gaspı/kanunsuzluğu niçin ödüllendirmiş olalım? Kendine yıktıracaksın, yıkmazsa ciddi faturalar çıkaracaksın. (Ama hangi iktidarda bu yürek vardır? Hiçbirinde . Hepsinin tek derdi vardır: OY)
– Devlet / belediye nerede, naraları atılıyor. Sen önce, kendi aklın neredeydi onun cevabını ver. Bu dereler, orada hep vardı. Sen sonradan geldin. İşgal ettin. Hak-hukuk dinlemedin. Tehlikenin ortasına, bile bile yerleştin. Engel olmak isteyenlere de karşı çıktın. Şimdi suçlamaya hakkın mı var?
– Subasman dile bir kavram var. Sen deniz veya dere seviyesinin altına (hırsın yüzünden)inşaat yaparsan; bırakalım afeti, her yağmurda su baskınına uğrar, perişan olursun. (İşte İzmir, Göztepe ve Bostanlı’da zemin ve zemin altı katların durumu. Hep çile çekeceklerdir. Rant uğruna, Hava eğitim Komutanlığı’ndan – Bostanlı’ya kadar, tüm kıyı, bir Çin Seddi ile çevrilmiş. Konak meydanı rezil edilmiş. Dere yatağı Girne, apartmanlarla doldurulmuş. Yamanlar/ Kadifekale vb. bölgeler, gecekondu mafyasına peşkeş çekilmiş. Narlıdere’nin perişan edilmesine göz yumulmuş. Sonra da, 1995 Kasımında 63 kayıp verdiğimiz afetin suçlusu aranıyor??)
-1984’te göreve başladığımızda İzmir’in %83 ünün alt yapısı hiç yoktu. Sadece gösteriş asfaltları mevcuttu. (Zaten, Türkiye’de gerçek anlamda belediyecilik, Rahmetli Özal ile 1984’te başlamıştır. Daha önce belediyelerin ne kaynağı vardı ne de yetkileri.) On yıl boyunca, tüm kaynakları; yol/altyapı/ su/ Körfez temizliği/ toplu ulaşım vb. konulara harcadık. İzmir’i yaşanabilir hale soktuk. İtfaiyeyi, kurtarma araç gereçlerini güçlendirdik. Toplu konutlarla ev problemini çözdük.
Ama iç göç durmadı. Nüfus, devamlı arttı. Problemler sona ermedi. Merkezi iktidarların taviz politikaları sürüp gitti.
Yeterince ağıt yaktık. Lütfen artık, ciddi olalım. Bilimi, hukuku, disiplini ön plana alalım. Popülizme son verelim. Mafyanın, beleşçilerin değil, namuslu vatandaşların iktidarı olalım.