27 Mayıs’ dan sonra Yassı ada Mahkemesi davaları başlamıştı.Daha sonraki yıllarda
12 Mart’ ta, 12 Eylül’ de ihtilal yönetimlerinin ve iktidar hükümetlerinin kurduğu veya görevlendirilen mahkemelerde, ihtilal öncesi yaşanan olayların hesapları sorulmuştu.Mahkeme salonları, ya kapalı spor salonlarından yahut büyük konferans salonlarından olu
şturulmuş, içlerine üç yüz, beş yüz, bin dinleyici alınmış, sıra sıra, boy boy yabancı ve yerli
gazeteciler, radyo televizyon muhabirleri ve kameramanlar salonu doldurmuştu. Bu
mahkemeler en azından iki yıl, üç yıl, on yıl sürmüştü. Yılların hesapları, tomar tomar
dosyalar, yığınla klasörler, binleri aşkın raporlar, tanıklar, belgeler ve dosyalar dolmuştu.
Avrupa’ da da buna benzer davalar görüldü. Fransa’ da, İspanya’ da, Almanya’ da, İtalya’ da.
Yabancı memleketlerde davalar nasıl sonuçlanmıştı, nasıl kararlar alınmış, adalet nasıl
tahakkuk etmişti onlar hakkında fikir beyan etmek, görüşlerimizi açıklamak bizim bu
makalemizin konusu olmayacaktır.
Şimdi biz, ihtilallerden sonra kurulan mahkemelerin, onların, yüzlerin, binlerin yarg
ılandığı bu mahkemelerde görülen davaların, bir bir tahlillerine girmeyeceğiz ve görüşlerimizi
açıklamayacağız. Onlar için yazılacak doktora tezleri, doçentlik tezleri ve kitaplar bile az gelir.
Ama müşterek kanaat şudur ki, bu ihtilal mahkemelerinde görülen davalarda kimse o
mahkemelerin adaletine inanmamış, kendileri beraat dahi etse, o beraat kararına karşı saygı
duymamıştır. Her bir davada bir trajedi, her bir davada komedi, her bir davada çiğnenen usül,
hukuk ve bazıları da verilen kesin kararlara karşı herkes dudak bükmüş, ağır yorumlar getirmi
ş, “Adaletim bu mu adalet” demiş, “Bu kafaya böyle traş yapılır” der gibi, “İhtilalin
mahkemesinden böyle adalet çıkar” der gibi, uğranan zulümler, çiğnenen haklar ve
cezaevlerinden çıkan cesetler, işkenceler tarif edilmeyecek kadar hukuk dışı işlemlerle
insanlar güya yargılanmıştır.”
İnsanlarımız şimdi Ergenekon, Terör davası adı altında bir dava izlemektedir. Ama
bu davanın eski yıllarda devam eden ihtilal davaları karşısında kamuoyunun, medyanın ilgisi
azdır ve azalmıştır. Burada birazda bu hedeflenmektedir. Koca bir kapalı spor salonunda duru
şma yapmak yerine, bir sineme salonu büyüklüğündeki salonda, mahkeme sürdürülmektedir.
İstanbul’ un çeşitli semtlerinde salon yokmuş ve buralarda dava görülemezmiş gibi bu
dava Silivri’ ye alınmıştır. Gelmeyin, görmeyin, izlemeyin dercesine:Yargılananların veya
mağdurların yakınlarının yarısının bile davaya giremediklerini görmekteyiz, duymaktayız ve
okumaktayız. Davayla ilgilenmek isteyen basın mensuplarına rahatça girip çıkması sağlanmam
ıştır. Basın mensuplarına tek, çift günlerde duruşma takip etme izni verilmişti. Fotoğraf
çekmek, televizyon kameraları ile çekim yapmak, bunları tüm sinemalarında yay
ınlamak, basına servis yapmak tarihte kalmıştır. Fotoğrafçılık çok ileri aşamalara
girmesine rağmen, o makineler mahkeme salonlarına girememiştir. Panayır ressamlarının
kara kalem ile yaptıkları resimlere benzeyen duruşma salonunda yapılan bazı
enstantaneler kara kalemlerle yaparak basına servis yapılmak istenmişti. Sanki gözden
kaçırmayı hedefleyen bir tutum içinde, mahkeme salonları yaşanan hukuk içi ve hukuk dışı
olaylar kamuoyunun dikkatinden bir nevi kaçırılmıştı. Oysa basının da, mahkemelerin de
aleniyeti anayasal bir hükümdür ve bu veya şu gerekçeyle kaldırılamaz, sansür
edilemez, kapatılamaz.
Görülen davalara topluca Ergenekon Terör örgütü davaları denilmektedir.
Uzaktan yakından bu davaların Ergenekon ile bir ilişkisi ve ilgisi olsa bari. Ergenekon’ un
Türk tarihinde ayrı bir yeri vardır ve ayrı bir menkıbedir. Bacakları ve elleri raşitim hastalığ
ına tutulan ve öyle doğan çocuklara aslan kaplan isimlerinin verilmesine benzeyen bir
duruma benzetilmektedir. Türk tarihinde yeri olan Ergenekon nerede, bu dava nerede.
Rahmetli Muammer KARACA sağ olsaydı veya şu anda hasta olan büyük tiyatro ustası
Nejat UYGUR, sağlıklı olarak sahnelerde çalışır durumda bulunsaydı, Ergenekon davası
onların dilinde ve esprilerinde sahnelerde epey malzeme olarak kullanılırdı. Polisin başlang
ıçta bazı baskınlara koyduğu birçok isimlerden biri durumunda olan Ergenekon’ da baştan
almış olduğu isim, dava halinde sürdürülür duruma getirilmişti. Mahkemelerimiz davalar
ına öyle acayip isimler, olur olmaz takıştırmalar yaptırmamalı ve bunları hemen
önlemelidir. Davanın onuru, yargılananların onuru ve adliyenin onuru böyle eften
püften isimlerle ve yakıştırmalarla ziyan edilmemelidir. Zaten beş- on seneden beri polisin
koyduğu isimlerle bu davaların anılması yenidir. Dileriz önümüzdeki yıllarda böyle acayip
isimlerle davalar anılmaz ve ona izin ve meydan verilmez. Yassı ada davaları veya mahkemesi
adı, davanın Yassı adada görülmesinden kaynaklanmıştı.
Önce, ciddiyet konusunda atılacak bir adımla, bu davaya konulan Ergenekon
zevzekliğinin kaldırılmasıyla başlamalıdır.