Adı sanı yoktu, sahile vurmuştu çünkü. Sahilde fok ve yunus gibi bir deniz canlısıydı. Soluk alıp veriyordu. Soluk alışverişi, sayesinde yaklaştık kendisine.
Soluklanmasaydı, korkacak belki de ona yaklaşmayacaktık. Ne anlayış, canlısından korkma ölüsünden kork. Yavaşta olsa soluk alışverişi yaptığı için, yanına gitmemize neden oldu.
Sahil boştu, soğukların eli kulağındaydı. Adı sanı bilinmeyen çocuk, nereden gelmişti. Yunuslar itmiş, Kaplumbağanın sırtında veya kayıkla gelmiş olabilirdi. Dalgalar da iyi niyetliydi, kıyıya bırakmış ve kayalara çarpmamıştı.
Çocuk gözlerini açmıyor, yalnız soluk alıyordu. Şişmiş davul kesilmişti. Görünürde on yaşında ancak vardı. Suyun içinde yüzü beyaz görünüyordu. Kum üzerine çekildiğinde yüzü karardı. Sanki ortama uyum sağlamıştı.
Doktor arkadaş, ilgileniyor, bizlerde izliyorduk. Kardeşim taksi tutmak için koştu. Tıpta okuyan arkadaş, ayaklarından tuttu ve baş aşağı yuttuğu suyu boşaltmaya çalıştı. Biz de yardım ettik. Ağzından su aktı. Üzüldük, soluk alışı sanki biraz düzeldi.
Doktor bağırdı, derin soluk al diye adı sanı belli olmayan çocuk ise aynı hareketleri yapıyordu. Çocuğun saçları dağılmış, belki de yolunmuş ve kalmamıştı. Yüzü şişti. Vücudu toparlak olmuştu. Buğday tenliydi. Yabancı olabilirdi.
Adına Deniz, soyadına Dalgalı dedik. Söylerken tersini dedik. “Dalgalı Deniz” Dalgalı Deniz ne ağlıyor ne de gülüyordu. Canını kurtarmanın peşindeydi. Hareket ettirmeden taksiye yatırdık. Hastaneye götürdük. Acile alınan Dalgalı Deniz yalnız soluk alıyordu. Hemşire soruyor: Çocuk neyiniz oluyor?
Doktor, adı sanı belli değil diyor.
Kardeşim atılıyor. “Dalgalı Deniz” Diyor. İsmini bir saat önce belirledik. DNA’sını doktora sorun, normalde insan, ama gördüğü işlem insanlık dışı. Adı sanı belirsiz, yaşam mücadelesinde, bir garip çocuk.
Dalgaların kuma ikram ettiği bir garip çocuk. Bir garip çocuğun soluk alışverişi sıklaştı. Yüzü biraz daha karardı. Sanki karın şişi indi. Doktorlar cihaza bağladı. Durumunun değişeceğine inanmış göründüler. Akciğerlerde oksijen ve karbondioksit değişimi bittikten sonra, gözlerinin rengini görmeden, Dalgalı Deniz beyazlara sarıldı ve kaldırıldı.
Kumda yüzükoyun uzanan, adı sanı belli olmayan Dalgalı Deniz, geldiği gibi kimseye sormadan ve hiçbir bilgi vermeden çekip gitti. Ayrıldı dalgalardan ve kara kumdan. Suya hasret kalmadı. Suda kaldı saatlerce, karaya çıkmak istese de başaramadı. Yenik düştü dalgaların azizliğine. Zamanla yarıştı, ciğerlerine su dolmasına engel olamadı.
İnsan yavrusunun adı sanı yoktu. Dalgalar atmıştı kıyıya ve acımamış, canı az kalmıştı. Dalgalar silmişti adını ve ayak izlerini. Köpüğünde çocuk gibi adı sanı kalmamıştı.
Deniz suyu dalgalarıyla acımasız, güçlü pençeleriyle canına okuyor insan yavrusunun. Güvenmeyin sakinliğine, maviliğine ve kaybolan dalgalara.
Güvenmeyin uyusa da dalgalara. Soluk alışverişine bakın. İnsana benziyor mu? İnsanoğluna bakınız hiç denizden ders alıyor mu? Koca gemiyi kayalara çarpan dalgalar, insana neler yapar. Gemiyi parçalıyor, geminin adı var da parçalanmıyor mu? Parçalanmasa bel ki, limanda solunum cihazına bağlanırsa da yaraları sarılır.
Adı sanı olmayan, “Dalgalı Deniz” bizleri bilgi sahibi yapmadan, ufka kanatlandı ve uçtu.