Adam olmanın ilk şartıdır barışı özümsemek. Zira insana yakışandır barış.
Yakışanı yapamadın mı, neye yarar ki, onca söylemin; eylemin. Gerisi üfürükten teyyare!.
Barış özgürlüktür. Hoşgörüdür. Her olaya, her kişiye kendi doğası içinde bakabilmektir.
Barış lütuf değil gerekliliktir. Birlikte olmanın, bir arada yaşamanın, ortak doymanın, birlikte haz almanın ortak adıdır barış.
Özgürlük, barış, hukuk yaşamın içinde farklı olgular değil, tek kalple doğmuş bitişik kardeşlerdir. Ayrılırsa veya içlerinden biri dışlanırsa hiçbiri yaşayamaz. Ayırmaya kalkarsan, kin ve nefret tohumları yeşeriverir toplumda. Kan bulaşır eline. Aman yapma bunu.
Bir de şunu bil ta baştan: Özgürlük de, hukuk da lütuf değildir tıpkı barış gibi. Ayrıca, İzne tabi hiç değillerdir… Gerekliliktir.
Bu gerekliliklerin göz ardı edilmesiyle doğar beka sorunu. Zira, barış devletin temelini atar, özgürlük ve barış, o devletin çatısını kurar.
Sadece insana ve insanlığa özgü de değildir bu üç temel haslet. Zira barışı bilen kişi, dünyanın sadece insanlara bahşedilmiş bir özgürlük alanı olmadığını da bilir. Doğa hayvanıyla, bitkisiyle, insanıyla, havasıyla, suyuyla, yeraltı ve yer üstüyle bir bütündür ve onların da en az insanlar kadar yaşam hakları vardır. İşte bu hukukun özüdür.
Adam olmak, bütün erkleri elinde toplamak adına“Koltuk” sahibi olmak değil, insanın da içinde var olduğu doğanın tüm elemanlarıyla hoşgörü içinde kendi barışını kurabilme hakkına katkı koymaktır.
Koltuk ve adam ne birbirinin paraleli, ne de alternatifidir. Zira nice ‘adam’ vardır da altında koltuk yoktur, nice koltuklar vardır da, dolduran adam yoktur.
Bak arkadaş; bir şeyi daha vurgulamadan geçmeyelim:
Barış sömürünün düşmanıdır. Şayet; sömürü amaçsa, baskı, korku, zulüm, top, tüfek, kılıç ve zindan, sömürüye araçtır. Ne sömürü amaç olsun, ne de korku zulüm araç olsun.
*
Gönülde başlar barışın hazmı. Dil ile gelişir, sevgiyle büyür, eylemle kök salar.
Öfke bozguncudur. Barışın da en amansız, en acılı en azgın düşmanıdır öfke!.. Dil ise, en keskin silahtır öfkenin. En derin yarayı 0 açar. Tedavi edilebilmiş dil yaresine tanık olan var mıdır hiç? Olamaz!. Çünkü dil yaresine çare yoktur.
Küllendi gözüyle baktığın yaranın depreşiverdiğini tanık olacaksın günü geldiğinde.
İşte bu nedenle… Tam da bu nedenle; “Adam” olmanın ilk adımına, buradan başlayacaksın arkadaş!. Diline ayar vererek!…
Yani’si şu ki; ilk adım dilini düzelteceksin.
Ayırmayacak o dil!… Dışlamayacak!… Yaralamayacak!…. Hele ki ayrımsız sarıp sarmalamaksa senin görevin, vakit kaybetmeden yapacaksın bunu!.
Meydanlarda’ üç yandaş bulacağım’ diye, ‘beş yandaşı yanımda tutacağım’ diye gönüllerde açılan ölümcül dil yaralarını, hadi hırsın kör ediyor gözlerini de sen kendin göremiyorsun… Gösterenin de mi yok be arkadaş!?..
Sen aklına geldiği gibi konuştukça… Diline geleni söyledikçe… Tek sözünle bin kalp kırıldıkça. cümbür cemaat herkesi kucaklayamazsın!… Olmaz!… Sakın bana gelme örneğin. Bu halinle ne kucaklarım seni, ne de kucağına gelirim senin!…
Zira ben, düzelmemiş ağızda, düzelmiş gönül bulamam.
Bak arkadaş… Barış uyum içinde yaşamaktır. Ne tâbi olmaktır, ne biad etmektir, ne de râm olmaktır. Barış dikte edilmez; yaşanır.
Tüm içtenliğimle derim ki; senin barışın, benim de barışımdır. Ama senin savaşın benim savaşım değildir. Olamaz. Öfkenle kendi savaşının içine çekmeye çalışma beni!. Salt beni değil hemde; hiç kimseyi…
“Benim oğlum büyüyüp adam olacak!” sözünü babasından duymayan çocuk yoktur.
Sanılmasın ki, o baba, sadece “Benim oğlum makam sahibi olacak!” demek istemiştir?.
Hayır!. Makamın ‘adam’lığa ölçüt olamayacağı gerçeği yanında, her büyüyenin “Adam” olamadığı gerçeği de toplumun yaygın bilgisi dahilindedir..
“Nice ‘Adam’ vardır altında koltuk yoktur, nice koltuklar vardır da, dolduran adam yoktur” dememiz bundan.
Tarihler, ikisini de yazar. Hem koltuksuz ‘adam’ı, hem de dolmayan koltuğu… Birincisini geçelim de, tarihin, diğeri için yapacağı genellemeyi tek cümle ile özetleyelim: “Hırs, erdeme galip geldiğinde dolmaz o koltuk!”
*
- Ne midir adamlığın ölçütü?
- Erdemdir, ahlaktır, hoşgörüdür… İyiye, güzele doğruya aşık olmaktır… İnsanı, ayrımsız sevebilmektir.
- Hak, hukuk, adalet diyebilmektir. Ama yetmez. Hak hukuk ve adaletin bir gün herkese gerekeceğinin ayrımına varabilmektir.
- Aklı, izanı ve vicdanı barışa dost kılmaktır. Doğruyu bulamayan akıl, iyiyi göremeyen izan, hak ve hukuku tartamayan vicdan barışçıl olamaz, “adam” da olamaz.
*
Özeti ta baştan boşuna vermedik: Adam olmanın birincil koşulu, barışı özümsemektir.
Barışı özümseyememiş kişi, insanlığa hiçbir katkı sunamaz.
Atatürk’ü gerçek dünya lideri kılan, “Yurtta barış, dünyada barış!” ilkesi değil miydi!?…
Dedik ya!… İçinde barış yoksa insanın; gayrisi üfürükten teyyare!…
28 Şubat 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci-DENİZLİ
Barış yürek işidir. Er kişi işidir. Kalbi sevgiden yana olanların işidir. Kişi evvela kendisiyle, çevresiyle, toplumuyla barışık olacak ki BARIŞ kelimesini ve içeriğini, kapsamını anlayabilsin. Aksi takdirde davul – zurna bile az…