Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
ADALET ve VİCDAN
Adalet; bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu; herkesin hak ettiği ödül ya da cezayla karşılaşması halidir. Adalet, en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak insanın davranışını ahlaki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temel alan ahlak ilkesi, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, uygun ve doğru muamele biçiminde karşımıza çıkar.
Vicdan; somut olarak bireye ne yapılması gerektiğini belirleme, doğruyu yanlıştan ayırma imkânı veren dolaysız ve sezgisel ahlak bilinci veya ahlak olgusudur. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere adalet ve vicdan birbiriyle sıkı sıkıya bir ilişki içindedir ve birbirini tamamlamaktadır.
Bu anlamda vicdanları sızlatan bir kararın adalete de aykırı olduğu söylenebilir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde vicdan; kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç olarak tanımlamaktadır. Bir başka tanıma göre vicdan; kişinin kendi kendini yargılayarak, doğruyu ve iyiyi yapma görevini kendine tanıması, olarak tanımlanmıştır.
Vicdan kişinin adalet olgusu karşısındaki duruşunu belirler. Bu özelliği nedeniyle çoğu kimse vicdanı, içimizdeki yargıç, adaleti bulmamıza yarayan pusula olarak görmektedir. Vicdan, davranışların ahlaki/etik bir nedene dayalı olarak yürütüldüğünün, kişinin bir adalet ölçütüne sahip olduğunun göstergesidir.
İçinde yaşadığımız toplumun herhangi bir bireyi olarak, diğer kişilerden, toplumsal tutarlık adına adil davranış beklentisi içinde oluruz. Bu beklenti, kamusal sorumluluk taşıyan kişilerden öncelikle istenilebilir bir beklentidir. Yargıçlar, en önemli kamusal iş olan yargılama görevini toplum adına üstlenmiş olduklarından, yargıçlardan, görev yaparlarken vicdani ölçütlere uygun davranmalarını beklemek, herkesin hakkıdır.
Hukuk düşüncesinin en temel kavramlarından birisi hiç şüphesiz “adalet” kavramıdır. Ancak tanımlanması en güç hukukî kavramlardan birisi de yine hiç şüphesiz adalet kavramıdır. Adalet, tarihsel süreç içerisinde tüm dinler ve tüm yönetimler tarafından, neredeyse tüm kültürlerde en üstün değer olarak kabul edilmiş ve toplumsal düzenin sağlanması ve korunması açısından antik çağlardan günümüze kadar önemini korumuş, kamu vicdanında karşılık bulan ve tüm toplumlarda hukuk düzeninin kaynağını oluşturan bir kavram olarak görülmüştür…
‘Her şeyin üzerine bina edilebileceği adâlet kavramı en önemli, en temel vazifelerden birisidir. Allah, bağlılarından sağlam ve mutlu bir toplum kurulması için adâletin ilkelerine titizlikle uyulmasını istemiştir. Çünkü adaletli insan hem Rabbi ’ne karşı akîde ibadet yönünden kusursuz olacak hem de insanlarla olan ilişkilerinde herhangi bir problemle karşılaşmayacaktır. Fakat toplumda âdil insanlar olduğu gibi zalim insanlar da vardır.
Mazlum konumundaki insan da kendisine ahirette kendisine, Allah’ın teminatı ile hakkının tam verileceğini, zaliminde zulmüne mukabil cezalandırılacağını bildiğinde ruhen huzur bulacaktır.
Çünkü Allah Teâlâ kelâmında olduğu gibi fiillerinde de mutlak âdildir.
Bu dünyadaki kusursuz düzen Allah’ın adâletini göstermektedir.
Bu bağlamda farklılıklar adaletsizlik olarak algılanmamalıdır. İnsan kendini âdil olduğu nispette başkalarına da âdil olacaktır.
Dolayısıyla insanın adâleti kendisine yapabileceği adâletten başlamaktadır.’
Kur’ân bütün dünyada gaflet ve dalâletin, fitne ve fesadın hâkim olduğu bir dönemde inerek, insanları her türlü sapıklıklardan kurtarmış, onları hidayete ulaştırmış ve onlara ihsân, adâlet, merhamet, şefkat, sadâkat ve feragat gibi insanı kemâle ulaştıran yolları öğretmiştir. Dolayısıyla insanlık için en mükemmel hayat Kur ’anın ortaya koyduğu hayattır.
Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanların her türlü özel ve genel durumlarında hatta düşmanlarına bile davranışlarında adâlet esasına uymalarını emretmiş ve bunun zıddı olan her çeşit fiziki ve manevî zulmü Allah (c.c.) kendisinden nefyettiği gibi, insanların da bu şekilde davranmalarını yasaklamıştır.
“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide suresi, 8. Ayet)
Bu ayeti yorumlarken, dikkate alınması gereken çok önemli bir husus olduğu kanaatindeyim. Ayete göre adaletli olmak “FARZ”dır. Allah, inanan herkese adaletli olmayı EMRETMİŞTİR.
Kimseden intikam alma… Beddua etme… Kötü söz söyleme… Çünkü oturduğun yerden ilahi adaleti izlemek müthiş bir şey…
İnsanoğlu asırlardır adalet peşinde koşmuştur. Koşmaya da devam etmektedir.
Adalet toplumsal bir değer gibi gözükse de bizzat bireyin kendi hayatını yönlendirmesinde temel bir değer haline gelebilir, gelmelidir. Esasında herkesin hayatı seçimlerden oluşur. Yaptığımız her iş, verdiğimiz her tepki, sergilediğimiz her tutum gerçekte diğer tüm alternatifler arasından uygun bulduğumuz ve seçtiğimizdir. Seçimlerimizi, içimizde gerçekleştirdiğimiz bir takım değerlendirmeler sonucunda yaparız. Olayları ya da kişileri belki de bilinçsizce bazı değerlendirmelerden geçirir bunun sonucunda olaylara sevinir, üzülür, kızar ya da şaşırırken; kişilere kendimizi yakın veya uzak hissederiz. Bu değerlendirmeleri yaparken ne kadar adaletliyiz?..
Mevlana şöyle söylemiş:
“Adalet nedir?.. Ağaçlara su vermek…
Zulüm nedir?.. Dikeni sulamak.
Adalet bir nimeti yerine koymaktır. Her su çeken tohumu sulamak değildir. Zulüm nedir? Bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yerde kullanmaktır.”
O zaman gelin ağaçları sulayalım yeşil olsun Dünya…
Gelin dikenleri sulamayalım dikensiz kalsın Dünya…
- İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır. En mükemmel adalet ise, vicdandır. Demiş Victor Hugo
– Ömer Hayyam’a göre “adalet evrenin ruhu, evrenin özü adalettir…”
– Memleketin direği adalettir her zaman; adalette nasibin saadettir her zaman. (Nizami)
– Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir (Emile Zola)
“Adalet, satılamaz, geciktirilemez; hiçbir özgür yurttaş, ondan yoksun bırakılamaz.” Magna Carta Libertatum
O zaman adil olmak için vicdanımızın sesini dinlemeliyiz. Her işin gizli şahidi vicdandır denir…
Bir ülkede bir arada yaşayan her birey adaleti öyle ya da böyle hak eder…
Bir ülkede ortak bir bayarak altında yaşayan tüm insanlara vatandaş adı verilir.
Bu kelime “ortak bir vatana sahip olan kişiler” anlamına gelmektedir.
Her yerde olduğu gibi ülkemizde de vatandaşların üstüne düşen birtakım görevler vardır.
Ve bunlar demokratik yollardan yürütülmelidir. En tabandan en tepeye, bir ülkede her bireyin demokratik hakları elbette vardır..
Demokraside eşitlik temel şarttır. Bu eşitliği sağlamak ise devletin görevidir…
Demokrasi demek; eşitlik, özgürlük ve adalet gibi değerleri benimsemek ve demokrasinin gereğine inanmış olmak demektir.
Vatandaş olarak haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olmak…
Yasalara titizlikle uymak… Diğer insanlara karşı saygılı ve hoşgörülü davranmak, şiddetten yana değil, barıştan yana olmak… Her türlü ayrımcılığa karşı olmak ve adil davranmak…
Vatandaş olarak yaşadığımız ülke topraklarında huzuru ve refahı sağlamak en başlıca görevimiz olmalıdır. Gelişen bir ülkenin ferdi olarak kalkındığı müddetçe bize kalkınmaya başlarız. Her noktada yükselen bir millet için vatanımıza hizmet etmeyi kendimize benimsemeliyiz. Vatanımız için yapacağımız her fedakârlık bize geri dönüş olacak gelir.
Hizmet verdiğimiz şekilde hizmette alırız. Sorumluluklarımızı bilerek hareket etmemizin önemini mutlaka bilmemiz gerekmektedir.
Her vatandaş, mutlaka sorumluluklarını bilmeli ve onları aksatmadan yerine getirmelidir. Bir ülkede herkes sorumluluğunu bilerek hareket ederse ülke olarak pek çok problemin üstesinden gelmiş oluruz. Toplumun tüm bireyleri üzerine düşen görevi yaparsa toplumda karışıklıklar çıkmaz. Her şey düzenli olarak işler. Bu nedenle toplum düzeni açısından vatandaşlık görevini yerine getirmek çok önemlidir…
Eski çağlardan beri gerek düşünürler, insanlık için söz sahibi bilge kişiler gerekse toplum ve din liderleri adalet kavramıyla çok yakından ilgilenmişler ve değişik fakat birbirini tamamlayan tariflerle, cümlelerle adalet hakkında düşüncelerini ortaya koymuşlardır.
Yunan düşünür Platon’a göre adalet, en yüce erdemlerden biridir ve devletin temel davranış kuralıdır.
Aristo’ya göre ise, herkese eşit davranmak hiç de adil değildir.
Çinli düşünür Konfüçyüs “Devletin hazinesi adalettir” derken, büyük Hint lideri ve devlet adamı Gandhi, “Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız,” diye seslenmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır,” demiştir ve çok yakından bildiğimiz “Adalet Mülkün Temelidir” deyişi Hz. Ömer’e aittir.
Acımasız orduların kumandanı Timurlenk bile, ”Memleketler kılıçla alınır, lakin adaletle muhafaza edilir,” derken adeta kazandığı zaferlerin altında yatan gerçeği açıklamıştır.
“Bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. Bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. İyi insanlar sorunları önlemek için çaba sarf ederler. ”
Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamaktır. Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.
“Demokratik kurumların gelişiminde üç büyük kilometre taşı bulunmaktadır: Oylama yoluyla kamusal kararlara katılma hakkı, temsil etme hakkı ve muhalefet yapma hakkı.”
“Demokrasinin bütün hastalıkları daha fazla demokrasi ile tedavi edilir.”
“Hukukun buyrukları şunlardır: Dürüst yaşamak, başkasına zarara uğratmamak, herkesin hakkını vermek”
“Özgür bir toplumda devlet insanların işlerini yönetmez. Kendi işlerini yürüten insanlar arasında adaleti yönetir.”
“Adaleti, yüksek bir kanun olarak kabul etmekten vazgeçen millet, bu felaketini hiçbir başarı ile telafi edemez.”
Adalet dağıtıcılarına Ernst HIRSCH’in çok güzel bir sözünü hatırlatmak isterim : “Verdiğiniz bir karar, vicdanınızı sızlatıyorsa, hukuktan değil hukukçuluğunuzdan endişe ediniz!..
“Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Dostluğu, sevgiyi ve geleceği… Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı… Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz, hep bir arada sevgi dolu, her bir kulun, ben libasını çıkarmış, biz libasını giymiş olarak yaşadığı; huzurlu, vicdanlı, adaletin her ferde eşit dağıtıldığı, içinde siz dostlarımın, akrabalarımın, arkadaşlarımın, sevdiklerimin de olduğu bir ‘Ülkede/ Dünyada ‘huzur, barış ve güven içinde yaşamamız dileğiyle diyorum ki: Yaratan ve Yaratılandan sonra en büyük sevgi vatan sevgisidir…
Hadi şimdi kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde de katılın bu serüvene…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’
Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir. Severken de sabırlı olmayı unutmayın…
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri, yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Yüzünüzü güldüren, güzel, sevgi, umut, huzur, sağlık, mutluluk dolu, bütün hayallerinizin gerçeğe dönüştüğü güzel bir Çarşamba gününüz olsun…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, dostça kalın ama kalbinizde hep sevgiyle, adil ve vicdanlı kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#