Bir yandan ciğerimiz yanıyor, bu ülkenin akciğerleri ormanlarımız..
Bir yandan sel gibi gözyaşları akıyor, canım ülkemde.. Kastamonu, Sinop, Bartın’da canlar gitti, canımız yanıyor.
Acılara tutunduk, boğulmamaya çalışıyoruz.
Ve şimdi tam zamanı bir ve beraber olmanın..
Tarihimiz, geçmişimiz, ortak kültürümüz büyük başarılar, şanlı zaferler, yüce değerler, abidevi eserlerle dolu.
Ancak bizi biz yapan değerler bunlardan ibaret değil.
Ortak acılar, felaketler, bozgunlar, kimi zaman yok olmanın kıyısına getiren facialar da en az onlar kadar bizi birleştirdi, birleştiriyor.
Bu toprakları vatan yapan ,Türkiye yapan mayanın başlıca bileşenleri arasında yer alıyor.
Felaketlerde, zorluklarda, musibetlerde birleştiğimizi, kenetlendiğimizi gösteren tarihi ya da güncel pek çok olay vaki…
Bu millet ve ülkesi Türkiye fazlasıyla badire atlattı, zorlu sınavlardan geçti, belalara duçar oldu ve büyük bedeller ödedi.
Ancak tüm bunlar en az 4 bin yıl öncesine uzanan tarihi kökleriyle Selçuklu, Osmanlı ya da Cumhuriyet Türkiye’sini yani bizi birbirimize daha çok bağladı.
İçinde farklı farklı pek çok etnik, kültürel, dinî değeri barındıran bu millî bilinci idrak etmek için sadece geçmişin parlak günlerine atıf yapmaya gerek yok.
Uzak ve yakın geçmişte yaşadığımız ortak acılar, sıkıntılar, felaketler ve hüsranların da bu birlik ve beraberlik hamurunda tuzu var.
Ortak acılarımızdan oluşan bir sözlüğümüz var.
Bu sözlük bizi ortak dilde birleştirir.
Fikirler ayırsa da acılar birleştirir bizi.
Bu yüzdendir Anadolu’nun bölünmezliği.
Acıyı hissetmek acizlik değil
Acıyı hissetmek insani kimliğimiz
Acılar birleştirir bizi …
Tabutları değil acıları omuzluyoruz.
Anlayın hissimizi..
Düştüğü yerden doğrulmasını bilen bu millet
bir marşın dizelerinde bulur kendini..
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk’ün bayrağına
Ah diyerdin, hiç ölmezdin
Düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden
İller var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden
Yol ver Türk’ün bayrağına.
İnciler dök gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türk’ün bayrağına.
Hamidiye Türkün kanı
Hiçbirinin bitmez şanı
Kazbek olsun ilk kurbanı
Selam Türk’ün bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk’ün bayrağına
Vefalı Türk geldi yine
Selam Türk’ün bayrağına….
Milletimin feraseti hakikidir. Düşene el uzatması bakidir çünkü ‘Türk yardım götüren değil beklenendir.”
Prof. Dr Tufan Gündüz, Pelin Çift’in Gündem Ötesi programında Bosna Hersek dağ köylerinden birinde ,o bölgede görev yapan Türk Barış Gücü askeri yetkililerinin başından geçen olayı gözyaşları ile aktarır.
Aktarılan yaşanmış hikayede Türk birliğimiz bölgedeki ihtiyaç sahiplerine yardım malzemesi dağıtımı için daha önceden tespit edilmiş bir köye gider, listede ismi bulunanlara yardım kolileri dağıtılır.
Köy muhtarı yardım heyetinin başındaki yetkiliye der ki; Bizim yaşlı tek başına yaşayan bir teyzemiz daha var.
Yardım tespiti için yapılan toplantıda kendisi yoktu ve biz de onun ismini yazmayı unuttuk.
Mümkünse ona da bir yardım kolisi verebilir misiniz?
Talep kabul edilir, bir ekip yola çıkar. Mevsim kıştır ve coğrafya çetin, teyzenin evi uzaktadır.
Başta komutan ve iki asker erzak kolisini omuzlarlar ve karla kaplı yolları yaya olarak aşarlar ve bir süre sonra teyzenin kapısını çalarlar.
Yaşlı teyzemiz ıssız dağ başında çalınan kapısını bir süre sonra açar. Ve karşısında kan ter içinde kalan askere bakar. Gözleri askerin kamuflajının göğsündeki Türk bayrağına takılır ve “Siz Türk müsünüz evladım? “diye sorar.
Komutan: “Evet anne biz Türk’üz.”
Yaşlı kadın yaşmağı ile gözyaşlarını silerken “Biliyordum evladım. Geleceğinizi biliyordum, “der.
Kıssadan hisse odur ki Türk beklenendir.
Haydi o zaman;
Ege”de Akdeniz’de fidan olalım.
Karadeniz’de tutunulan dal olalım.
Ay olalım yıldız olalım.
Acılara tutunup selin, külün, çamurun içinden yeniden doğalım.
Zümrüdü Anka kuşu gibi külü güle boğalım.
Sel gider kum kalır, fitne denize dökülür .
Bize yine dostun, Türk’ün şefkatli eli uzanır.
Vesselâm.