Bir anlık dalgınlık, küçük Yasemin’i yaşamdan kopartmıştı. Yeni tomurcuklanmış gül fidanı gibiydi güzeller güzeli Yasemin…
Yasemin, sevgi dolu yuvasından, acıların acısı bir çığlıkla ayrıldı. Bir daha tomurcuklanmaya veda etmişti. Yasemin’le yürekler tutuştu ve gözlerde yaş kalmadı. Dinmedi ve dinmezdi acılar. Acılar dünyalarına hâkim oldu. Yüreği çarpmaya yetmedi, yetmedi elleri tutunmaya.
Dev bir demir yığını bir anda yanlarında bitti. Şarkısını kesmedi, tanımadı canavarı, tanımadı şimdiye kadar acının nedenini. Şarkı söylemeye devam etti. Demir yığını çarptı, demir yığını acımadı ve gözler fırladı, soluk alınmaz oldu.
Büyük bir çığlık koptu, küçük Yasemin’in yüreğinden, yaşam süresine denk ve yılları kapsadı. Gecenin sessizliği çığlıkla sarsıldı ve sarsılmaya devam etti. Yeşil gözlerini açtı ve melek olduğunu haykırdı.
Çığlığı duyanlar meleğine koşmuştu. Tomurcuktu, Yasemin’leri… Yaseminleri filin ezdiği böcek gibi dev demir yığının çarptığı arabada ailece ezilmişlerdi. Demir yığını son anda, çekmişti sirenini, peşine eklenmişti çığlıklar.
Gerçekleşen olayı, kimse bu kadar acı olacağını düşünemedi, düşünemediler, acı çığlığı, çığlığın süreceğini. Yaşam dolu bir güzelliğin, çığlığı, yaşam süresinden büyük olmuştu.
Çığlığın ulaştığı her yerde, canlar yandı.
Ana okulu öğretmeni, annesine; benim kızımda Yasemin gibi sevgi dolu olmasını istiyorum, dediğinde, annesine; sevgi dolu ne demek? Diye sormuştu.
Sezen öğretmeni, Yasemin’e “gül çiçeğim, tomurcuğum,” demişti.
Yasemin annesine, kardeşim olsa, bana mı benzeyecek? diye sormuştu.
Yirmi üç nisanda, şiir okumuş ve meydanı inletmişti. Sesi hala kulaklarda çınlıyordu. Ana okulunda şarkı söylemeye devam ediyor ve anısına videoları her sabah çalıyordu.
Arabanın tekeri bir defa daha dönseydi, karşıya geçmiş olacak ve demir yığınından kurtaracaktı. Demir yoluna hiç girmemek veya beklemek, bir süre daha dinlemek, Yaseminin şarkısını.
Bekle bir dakika ve karşılaşma demir yığınıyla.
Uzağa ulaşan ve yürekleri parçalayan çığlığı, keşke duyulmasaydı.
Hasan TANRIVERDİ