“Biz onu a’cemi (yabancı dilde) bir Kur’an kılsaydık ‘Ayetleri açıklanmalı değil miydi?’ diyeceklerdi. İster a’cemi, ister Arabi (Arapça) olsun; de ki: ‘O, inananlar için bir hidayet ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kuran) onlara kapalıdır. Onlara (sanki) uzak bir yerden sesleniliyor.” (Fussilet Suresi, 44. ayet)
Değerli Okurlarım! Kur’an, diğer kitaplardan farklıdır.
O’nu anlamanın ilk şartı doğru ve dürüst bir niyete sahip olmaktır.
Dünyanın en iyi Arapça uzmanı bile olsa, bu özelliğe sahip olmayan kimseler Kuran’ı gereği gibi anlayamaz. Kur’an, “Ey Arapça bilenler” diye hitap etmez, “Ey iman edenler” diye hitap eder.
“Kuran’ı öğreten bizzat Allah’tır.” (Enam Suresi: 2. Ayet) Aklını kullanarak iman eden (Fecr Suresi, 100. Ayet), Geçmiş atalarını ve din bilginlerini putlaştırmayan (Bakara Suresi: 170. ayet; Maide Suresi, 104. ayet), Zanna tabi olmayan (Yunus Suresi, 36. Ayet), Hakkında bilgisi olmayan bir şeyi mukallitçe izlemeyen (İsra Suresi: 36. Ayet; Enam Suresi, 115. Ayet) Ve dini sadece Allah’a has kılan müminler Kuran’ın mesajını anlarlar.
Allah, onlara Kuran’ı öğretir.
Kur’an’ı hakkıyla öğrenmelerinin sebeplerini yaratır.
Aklını kullanmayıp heva ve heveslerine uyanlar, atalarını putlaştıranlar, zanni rivayetleri din edinenler, Allah’ın hükmüne başkalarını ortak koşanlar ömür boyu uğraşsalar da Kur’an’ı anlayamazlar.
Fussilet Suresi’nin 44. ayetinde ister yabancı dilde, ister Arapça biçiminde çevirdiğimiz bölümü, inceleyebildiğim Türkçe mealler aşağı yukarı şöyle tercüme ediyor: “Arap olana yabancı dil mi?” Bizim verdiğimiz anlamla bunu karşılaştırınız.
Kur’an’ın diğer dillere doğru çevrilmesi halinde de hidayet ve şifa özelliğini kaybetmeyeceğini vurgulayan anlamı doğru buluyorum. Arapça konuşanların “Arap’a yabancı dilde bir kitap mı?” biçimindeki itirazları makul görülürse, Arapça bilmeyen milyarlarca insanın da, “Yabancıya Arapça kitap mı?” biçiminde bir itiraza hakları bulunması gerekir.
Meallerin verdikleri yanlış anlam yabancılara bu tür bir itiraz hakkı yaratır.
Ayetin anlatmak istediği nedir? Bu sorunun cevabını düşünerek dikkatlice birkaç kere okursanız, farklı tercümelerden doğrusunu tercih etmekte daha isabetli olursunuz. Ayrıca Kur’an, Araplar için çoğul ifade olan “A’rab” kelimesini kullanır. (Tevbe Suresi, 97., 98., 101. ve 120. ayetler; Ahzab Suresi, 20. Ayet; Fetih Suresi, 11. ve 16. Ayetler; Hucurat Suresi, 14. Ayet)
Arap olmayanlar için ise “a’cem” kelimesinin çoğulu olan “a’cemin” kelimesini kullanır. (Şuara Suresi, 198. Ayet)
Acemi (Acemiy) ve Arabi (Arabiy) kelimeleri ise sürekli olarak dil tanımında kullanılır.
Arap ve Acem kelimelerinin sonuna eklenen “i” harfi bu kelimelerin anlamını Arapça ve Acemce’ye çevirir. Nitekim Arabi kelimesinin geçtiği bütün ayetlere bakarsak hepsinin Arapça anlamına geldiğini göreceksiniz. (Yusuf Suresi, 2. Ayet; Rad Suresi, 37. Ayet; Nahl Suresi, 103. Ayet; Rum Suresi, 113. Ayet; Şuara Suresi, 195. Ayet; Sad Suresi, 28. Ayet; Fussilet Suresi, 3. ve 44. Ayetler; Zuhruf Suresi, 3. Ayet; Zümer Suresi, 28. Ayet; Ahkaf Suresi, 12. Ayet)
Aynı şekilde a’cemi kelimesinin geçtiği ayetlerde de bu kelime, “yabancı dil” anlamında kullanılır. (Nahl Suresi, 103. Ayet; Fussilet Suresi, 44. Ayet)
Değerli okurlar, aynı tezgâhtan geçmiş bir insan olarak, şu insanın en verimli, en güzel çağlarında sen çocuğun önüne anlamadığı, dilini bilmediği, üzerinde düşün(e)mediği Arapça metinler bütününü koy ve “bunu ezberle” de.Ve bunu Allah adına Resulullah adına yap! Ne olursa olsun bu, gelişmekte olan bir çocuk için yanlış bir davranış. Bu çocuklar bu ezberi yıllarca yaparlar.
“Biz de yaptık” derken büyürler.
Ama ezberledikleri o şeyler bir mektup, bir dilekçe yazmayı bırakın, kendilerini ifade etmede bile bir işe yaramaz. Gördüğü bir şeyi çözümleyip değerlendiremez. Simgeleri kullanıp simgesel düşünemezler.
Neden?
Yaşları buna müsait değil de ondan.
Seçici yaşında bunları çocuklarımıza öğretelim, buna sonuna kadar evet ama çocuk yaşta kesinlikle hayır!
O, okuduğu, ezberlediği metinler velev ki Allah(cc) Kelamı olsun. Ya da bin yıllar önceki yaşantıların tanıklığının belgeleri hükmünde olsun, fark etmez.
Peki, çocuklar için bu böyle. Ya yüzyıllardan bu yana rivayet edilen yani söylenti zincirleriyle geldiği savlanan “Kur’an dışı” bilgi koleksiyonlarına ne demeli?
Kur’an “Mezhep mezhep bölünmeyin!” demesine rağmen, bunlar o zanlardan oluşan mezhepleri ve bunların kaynakları denilen tarihi malumatları tekrar edip dururlar. Halkın alın teri vergileri, bu yolla heba olup gitmekte ve daha nice yalan yanlış şeyler yapıla gelmektedir.
Çok bilmek o kadar önemli değil, önemli olan, bildiğinin bilincinde olmaktır. Bu ezberciler, mezheplerini din edinenler, en küçük eleştiriye bile katlanamazlar. Oysa düşünen insan, kendini eleştirenlerden memnun ve mutlu olur. Oysaki bu ezberciler, efendi hazretleri hangi partiye oy ver derse, başka seçenekleri yoktur, gider oraya oy verirler. O efendilerin arkasındaki güçler elbette biliyor bu ezbercilerin içinin boş olduğunu.
Ama onların işine yarıyor.
Neden?
Ezbere alışmış bir beyin sormaz, sorgulamaz, hayata eleştirel bakmaz, bakamaz da ondan.
Mertçe yalvarıyorum!
Lütfen bu oyuna gelmeyelim.
KUR’AN ve KERİM duyarlılığında BAYRAMINIZ mübarek olsun..