MAK Danışmanlık olarak; yaptırttığımız bir dizi anket ve bu anketlere hazırlattığımız analizler sırasında; ALEVİLİK ve Alevi vatandaşlarımız üzerinde oynanan bir oyunu gördük. Bu oyunun arka planlarını ve yansımalarını ve bu çok ilginç sonuçları, kamuoyuyla paylaşmayı vicdani bir sorumluluk olarak görüyoruz:
Tarih bundan iki yıl öncesini gösteriyordu 2013 yılı haziranı gibi yine haziran ayı ve haziran ayının başlarıydı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yerel seçimler öncesinde Haliç Kongre Merkezi’nde “Türkiye Hazır Hedef 2023” adlı toplantıda, İstanbul için 3, İzmir için 13 ve Diyarbakır için 7 olmak üzere Türkiye’ye dünya çapında değer kazandıracak 22 yeni proje açıklamıştı. [http://www.radikal.com.tr/turkiye/taksime_topcu_kislasi_yapilacak-1051458] İşte o gün bu açıklamayla birlikte aynı şekilde ülkemizi ve başbakanımızı dünya çapında değersizleştirme projesinin de düğmesine basılmıştı.
Zira başbakanın açıkladığı bu projeler arasında dikkat çeken projelerden biri de Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nın yerine Taksim Topçu Kışlası’nın yapılacağına dair projeydi. Türkiye’yi dünya çapında daha da yukarılara çıkarmak isteyen Başbakanı ve hükümetini düşürmek isteyenler bu projeyi kendilerine temel yapmışlardı.
Arap Baharını organize eden ve ondan önce Ukrayna, Macaristan gibi çeşitli ülkelerde renkli devrimleri gerçekleştiren Canvas örgütü [http://www.canvasopedia.org] aynı yıl içerisinde http://15october.net/ sitesinde 15 Ekim 2011 tarihini 86 ülke ve 1000 şehirde occupy yani dünyayı işgal hareketlerinin başlangıç tarihi olarak seçmişti. Bu ülkeler arasında Türkiye, şehirler arasında da İstanbul (Taksim meydanı) bulunmaktaydı. [Maalesef geçtiğimiz haziran ayında bu sitenin internetten kaldırıldığına şahit olduk. Fakat arşivde http://web.archive.org/web/*/http://15october.net/ adresinden sitenin geçmişine bakılabilir.]
Bu hareketlerin en meşhurlarından biri occupywallstreet (Wall Street’e işgal etme) eylemleridir. Mantığı da ana sayfasında Nazım Hikmet’in şiirinin bulunduğu http://occupytheory.org/ adresinden görülebilir. Her neyse şimdi bu bilgilerin Taksim Gezi Parkı eylemleriyle ne alakası var dediğinizi tahmin edebiliyorum. Detaylara indikçe konunun ne kadar ilginç bir hal aldığını görmemiz açısından bu bilgiler önemli. Verdiğimiz bilgilerde daha fazla detaya inmek isteyenler açısından yazımızda yer vereceğimiz internet adreslerini incelemeleri yeterli olacaktır.
Canvasçıların el kitaplarına bakıldığında öncelikle işgal eyleminin yapılacağı şehirde merkezi bir park seçilmeli ve bu park bir ana merkez görevi üstlenmelidir. Bu konuda http://takethesquare.net adresinde dünya çapına işgal eylemlerinde değerlendirilebilecek meydanlarla, parklarla ilgili bizim yerimize araştırmayı yaptıklarını görebiliyoruz. Ayrıca bu konuda http://directory.occupy.net/, http://howtocamp.takethesquare.net, http://antibanks.takethesquare.net/page/4/ adreslerini de inceleyebilirsiniz. İşin ilginç tarafı bahsedilen http://15october.net/ sitesinde 15 ekim tarihinde işgal edilecek meydanlar arasında İstanbul’da Taksim adres olarak verilmekte adı da “Ayaklan İstanbul” şeklinde belirtilmektedir. Bu site kaldırılmış olduğu için bu bilgiyi artık http://directory.occupy.net/ adlı siteden takip ediyoruz. Ayrıca bu eylemlerde dünyanın %99’una atfen geliştirilen söylemler yer almakta [bkz. http://99getsmart.com/category/turkey/, http://www.ustream.tv/theother99, https://www.facebook.com/events/234114123311672/] ki bu söylemle birlikte “Ayaklan İstanbul” üst başlığının ve diğer temel argüman niteliğindeki söylemlerin ne tesadüftür Mehmet Ali Alabora’nın 11.11.2011 tarihli Gezi Parkında, kendisinin eşinin ve Meltem Arıkan’ın konuşmalarının bulunduğu videoda [bkz. http://www.youtube.com/watch?v=m6nrMaWtRaw] yer aldığını görmekteyiz. Ayrıca bahsedilen bu üçlünün de 2012 eylül ayı ile 2013 nisanının ortalarına kadar sahnelenen bir anlamda Occupy eylemlerinin de tiyatro provası olan “Mi Minör” adlı tiyatro oyununun yazarı ve başrol oyuncuları olması da ayrı bir tesadüftür.
Yazımızın başlarında Arap Baharı demiştik. İsterseniz verilen bu bilgileri bir de öbür cepheden okuyalım. Hatırlarsanız Arap baharı hareketleri 2010 yılının sonlarıyla 2011’in başlarında Tunus’la başlamış, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan’da devam ederek Suriye’de sıçramıştı. Suriye’de 1970-2000 Hafız Esed yönetiminde ve 2000 sonrası da oğul Beşşâr Esed yönetiminde eski tabirle bir istibdat rejimi yönetimdeydi. Bu rejimin yaklaşık kırk yıldır her türlü zorbalığı ve gücü kullanarak sindirdiği, yıldırdığı Suriye halkı bu hareketlerde kendileri için de bir umut ışığı bulmuşlardı.
Bir ışık bulur muyuz umuduyla bu eylemlere iştirak etmeye başlamışlar ve ülkenin her köşesinde Esed rejimine karşı bir sokak gösterileri başlamıştı. Gücü elinde bulunduran Esed yönetimi toplumun neredeyse %70’lik bir kesimini baskı ile yönetmekteydi. Toplumsal destek yerine silah gücüne dayanan bir yönetim hakimdi Suriye’de.
Bu eylemlerle eşzamanlı olarak 15 Mart 2011 tarihinde facebook üzerinden organize olan halk Şam, Dera ve Humus gibi büyük şehirlerde bir anda meydanlara dökülmüş, meşru haklarını dile getirmeye başlamışlardı. Cadde ve sokaklarda her gün gerçekleştirilen bu eylemler an be an diğer şehirlere de yayılarak kısa süre zarfında ülkenin tamamını sarmıştı. Bir anda neye uğradığını şaşıran Esed rejimi gösterilere silahlarla müdahale etmeye başlamış ve kısa süre zarfında meydanlar kan gölüne dönmüş gösterilerin ilk haftalarında meydanlarda yüzlerce kişi katledilmişti. [http://www.ahaber.com.tr/Dunya/2011/04/22/suriyede-gergin-cuma, http://www.ntvmsnbc.com/id/25195837/, http://www.dailymotion.com/video/xid39g_suriye-de-kanli-cuma-88-olu_news, http://www.milliyet.tv/video-izle/Suriye-de-kanli-cuma-mrf4t9X1DaGD.html]
Suriye’de Esed rejimi halkın meşru taleplerine silahla karşılık vermişti. Çünkü çoğunluğu oluşturan bu kitlelerin kendisini kısa zamanda iktidardan edeceğini görmüştü. Bu kitleler katliamlara maruz kalırken çevre ülkeler bu zulmün durdurulması yönünde öncelikle diplomatik yollara [http://www.turkishnews.com/tr/content/2011/06/16/erdogan%E2%80%99dan-esed%E2%80%99e-%E2%80%98siddete-son-ver%E2%80%99/, http://www.habername.com/haber-erdogan-besar-esad-telefon-63866.htm, http://www.nytimes.com/2011/11/15/world/middleeast/king-of-jordan-calls-on-syrias-assad-to-quit.html?_r=0, http://en.wikipedia.org/wiki/International_reactions_to_the_Syrian_civil_war] başvurdular. Fakat çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeksizin muhaliflerden olduğunu düşündüğü herkesi hiç gözünü kırpmadan katleden bir rejimle karşı karşıya kaldıklarını gördüklerinde yaşadıkları dehşetle bu halka nasıl destek verebilirim arayışına düştüler.
Esasında rejimini korumak için her hamlesi korkunç olan Esed rejimi iktidarda kalabilmek için bütün Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmekten bir an bile tereddüt etmeyeceğini 2013 ağustosuna kadar olan bu dönem içerisinde birçok şekilde gösterdi. Zira kendi ülkesinde yaşattığı katliamları çevre ülkelere sıçratmak ve o ülkeleri de bir yangın yerine çevirmek için her türlü yolu mübah gördü.
Silahla durduramayacağını gördüğü halkının karşısına bu defa kendi toplumunun diğer kesimini çıkardı. Bunu da Ortadoğu’da bir Şii/Alevi – Sünni çatışması şekline dönüştürmeyi başararak yaptı. Zira hedefinde muhaliflere destek verdiğini düşündüğü ülkeleri böyle bir iç çatışma içine çekmek ve diğer taraftan da İran ile Hizbullah’ın desteğini alabilmekti.
Suriye iç savaşının başlamasıyla birlikte İran’ın desteğini almayı başardı [http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/syria/8558066/Foreign-Office-confirms-Iranian-support-for-Syria.html , http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/iran/8699077/Iran-agrees-to-fund-Syrian-military-base.html , http://middleeast.about.com/od/iran/tp/Why-Iran-Supports-The-Syrian-Regime.htm , http://www.youtube.com/watch?v=NXKn0QtWv18, http://www.aljazeera.net/news/pages/d4b81219-f9e8-49b7-bb28-5abec320d6c9] Fakat bu desteği yeterli görmeyen Esed rejimi Hizbullah’ı da dahil etmek istiyordu. Bir taraftan bu iç savaşın aslında muhaliflere yönelik olmadığını gerçekte İsrail ile savaştığı izlenimi vermeye çalışıyordu. [http://www.ensonhaber.com/besar-esad-halka-sesleniyor-2011-03-30.html, http://www.haberform.com/haber/besar-esad-uluslararasi-komplo–76412.htm, http://www.alitaliya.net/2011-05-30-11-13-07/2011-05-30-11-15-56/680-2011-04-09-06-34-11.html] İran’ı da devreye sokarak Hizbullah’ın askerleriyle Suriye’deki iç savaşa fiilen dahil olmalarını sağlayan Esed yine İran ile işbirliği içinde muhaliflere en büyük desteği veren ülkelerden biri olan Türkiye üzerine hamleler yapmaya başlamıştı.
İşte bu noktada Gezi Parkı ile başlayan olayları ele aldığımız yazımızın ilk bölümü ile bu bölümün hikayesi birleşmekte. Zira tabir caizse occupy eylemleri denen işgal eylemleri futbol tabiriyle gol vuruşunun pasını veren eylemler. Bu eylemlerde kimin gol vuruşunu yapacağı ilk aşamada önemli değil. Pozisyonu gole hazır hale getirmek önemli. Sonraki aşamada golü İran mı atar, Suriye mi atar, İsrail mi yoksa Almanya’nın öncülüğünde Avrupa birliği mi atar bilinmez. Ama golü onlar atacak ve biz de Türk halkı olarak sonuca katlanmak zorunda kalacağız. Bütün mesele bu…
Konumuza dönecek olursak Türkçe yayın yapan İran ve Suriye’ye ait tv kanalları ve siteler devamlı Mayıs sonunda Gezi Parkında başlayıp bir anda bütün Türkiye’yi saran olaylarla yakından ilgilenmeye ve bu olaylar üzerinden bir Alevi-Sünni iç savaşı devşirmeye çalıştılar.
Bunu İranlı Muhabir Muhammed El Abbasi’nin röportajını izlediğimizde [http://haberturk.tv/gundem/video/iranin-gezi-oyunu/91261], bu olaylar boyunca memleketimizin karşı karşıya olduğu tezgahı televizyon ekranların ve gazetelere verdiği röportajlarda adeta yırtılırcasına ortaya koyan kendisine İranlılar tarafından iki yıl önce 200.000 dolar teklif edilmiş olan Türkmen Alevi Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir’in açıklamalarında [http://www.kure.tv/haber/341-haber-video/700-alevi-dedesi-irana-gitti-iddiasi/4298-Bolum/134954/, http://www.internethaber.com/700-alevi-dedesini-irana-goturduler-549206h.htm] yakinen görebiliyoruz.
Aslında Türkiye’de Alevi vatandaşlarımızın İran ile ilgili düşüncelerini “Mollalar İran’a” söylemiyle özetleyebiliriz. Nasıl olabiliyor da on yıllardır bu söylem ile kulaklarımızı çınlatan bir kesim üzerinden Türkiye üzerinde hamleler yapılabiliyor ve bunun ortamları oluşturulabiliyordu. Bir araya gelmesi imkansız görünen iki farklı düşünceyi bir arada görebiliyorduk.
Suriye Devleti kaynaklı bir kanal [http://www.youtube.com/user/SyriaTruthTube2/videos] devamlı Suriye’deki iç savaşın bir Alevi Sünni savaşı olduğunu vurgulayacak görüntüleri Türkçe olarak sunmaktaydı. Reyhanlı üzerinden provoke edici haberler yayınlamaktaydı. Gezi parkı olaylarının patlak vermesinden birkaç gün önce bu olayların en uzun süre yaşandığı Ankara Dikmen’de “İman nasıl muhafaza edilir?” adı ile Alevi kuruluşlarına bildiriler dağıtılmış [http://www.sendika.org/2013/05/dikmende-islamci-provokasyona-tepki/, http://www.halkevleri.org.tr/guncel/ankara-dikmen-de-islamci-provokasyona-tepki, http://imannasilmuhafazaedilir.blogspot.com/p/hamas.html, http://www.zaman.com.tr/gundem_izmirde-bildiri-provokasyonu_2071743.html] ve bu bildirilerde Suriye’de insanların kafalarını kesen El-Kaide militanlarından şehit olarak bahsedilmişti. Ve bu bildiri üzerinde 31 Mayıs 2013 günü Dikmen halk evi önünde protesto edilmişti. Ayrıca uzunca bir süredir Türkiye’nin muhtelif illerinde 35 yıl evvelki Maraş olaylarını hatırlatır şekilde Alevi kardeşlerimizin evlerinin kapılarının işaretlendiğine şahit olmaktayız [http://www.kaldiracdergi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=372:7-ekimde-ankaradayz, http://dersimnews.com/alevilik/adiyamanda-alevilerin-evleri-isaretlendi.html [01/03/2012], http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/03/30/erzincanda-da-evler-isaretlendi [30.03.2012]]. http://www.radikal.com.tr/turkiye/evleri_isaretlenen_ailelere_gore_bas_supheli_devlet-1132680 [08/05/2013], http://haber.stargazete.com/politika/tanidik-provokasyon/haber-773937 [14.07.2013])
Tüm bu yaşananların ülkemizin kritik bir süreçten geçtiğini göstermektedir. Bu süreçte ülkesini seven her yurttaşın alevlendirilmek istenen bu yangını söndürmek konusunda sorumluluk alması ve ülkesinin Suriye ve diğer ülkeler gibi bir kan gölüne dönmemesi için bütün gücünü sarfetmesi gerekmektedir. Aksi takdirde alevler evimizin içini yakmaya başlarsa burada öncelikle kendi canımız, evladımız, eşimiz, anamız-babamız ve bütün varlığımız yanıp kül olacaktır.
Türkiye’de geçen yüzyılda Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için ne gibi tezgahların yapıldığına hepimiz şahit olduk. Türkiye’de iç ve dış kaynaklı operasyonların özellikle Alevi kardeşlerimiz üzerinden yürütüldüğüne şahit olduk. Şu yaşananlar çerçevesinde sorulması gereken soru şudur: Geçmişinden ders almayan acaba geleceğe umutla bakabilir mi?
Birileri Alevi kardeşlerimiz üzerinden istedikleri gibi her türlü oyunu planlayıp oynayabileceği yanılgısına kapılmış olabilirler. Fakat şu Gezi Parkı olayları ve bu olaylar sonucunda Türkiye’deki fiili durum ve MAK DANIŞMANLIK tarafından yaptırılan anketler gösterdik ki; ne Alevi toplumu ne de Sünni toplumu bu tezgahlara kolay kolay düşmeyecek. (http://yenisafak.com.tr/yazarlar/ErkanTan/bugun-secim-olsaydi/38385) (http://haber.stargazete.com/politika/gezi-eylemi-erdogani-hedef-aldi-olaylarin-arkasinda-dis-gucler-var/haber-778475) (http://www.haber7.com/guncel/haber/1058229-gezi-eylemi-erdogani-hedef-aldi) Fakat devletimizin bu yangının söndürülmesi ve bir daha alevlendirilmemesi için üzerine düşen görevler var. Alınan güvenlik tedbirleri yalnızca yangının sıcaklığını biraz azaltacaktır ama hiçbir zaman yangını söndüremez.
Bu noktada özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının üzerine görevler düşmektedir. Alevi vatandaşlarımızın kırılmış, yıkılmış gönül dünyalarını tamir etmenin yollarına, çarelerine bakılmalıdır. Alevi ve Sünni toplum arasındaki yüzyıllara dayanan ve son asırda özellikle tahrip edilmeye çalışılan kardeşliğin yeniden eski günlerine döndürülmesi için öncelikle karşılıklı güven ortamının yeniden tesis edilmesi elzemdir. Aleviler üzerinde bir Sünnileştirme, asimile politikası uygulandığı tezinin hiç vakit geçirmeden yapılacak faaliyetlerle çürütülmesi gerekmektedir.
Alevi kardeşlerimizle kendilerini temsil ettiği iddiasında olan kuruluşlar ve üst şahsiyetler kanalıyla [çalıştaylar, davetler, iftarlar vs. ile] değil birebir iletişim yolu ile diyalog zemini aranmalıdır. Müftülerin, din görevlilerinin bulundukları yerde Alevi kardeşlerimizle birebir iletişim içerisinde olmaları, Aileden sorumlu bakanlığın ev ev ilgiye, desteğe muhtaç aileleri tespit ederek onlara Devletimizin merhametli yüzünü göstermesi, Gençlik ve Spor Bakanlığının kendi imkanlarından Alevi gençleri faydalandırmasına dönük projeler üretmesi, Milli Eğitim Bakanlığının ders kitaplarında Aleviliği öğretici bilgilere daha fazla yer vermesi, İmam Hatip Okullarında ya Alevilik konulu dersler konulması ya da ders kitaplarında Aleviliğin tarihine, kendi öz değerlerine dair bilgilere geniş yer verecek bölümler açmalı.
Ayrıca Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu, Türkmen Alevi Bektaşi Derneği gibi uzun yıllardır Alevi kardeşlerimizin dertleriyle dertlenen, Aleviliği ateizmin pençesinden kurtarmaya çalışan ve ülkemizde oynanan bu oyunlara karşı elini taşın altına koymuş olan kuruluşlara daha fazla destek verilmesi gerekmektedir.
Peygamberimizin buyurduğu gibi, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”, “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”. Eğer ülkemizde her fert bir diğerine merhamet kanatlarını açarsa, hiçbir iç ve dış güç şu cennet ülkemizi cehenneme çevirme planları yapamazlar. Yapsalar da muvaffak olamazlar.
Allah, birbirimizin inançlarına ve değerlerine karşı gönüllerimizde duyduğumuz saygıyı ve sevgiyi almak isteyenlere fırsat vermesin.. Bayramlarımızın ülkemizin her bir ferdinin saygı, sevgi ve güven içinde birbirini kucakladığı bayramlara dönüşmesi temennisiyle…
Mehmet Ali KULAT
MAK DANIŞMANLIK
YÖN. KUR. BAŞKANI