2. Mahmut ile başlayan, 200 yıllık batıcı taklidiyle kendi topraklarına yabancılaşan ve 1923 Cumhuriyet deneyimi ile de tamamen kendi insanına yabancılaşan, beğenmediği ve cahil gördüğü halkını zorla yukarıdan aşağıyı değiştirmeye çalışan otoriter ve ceberut devlet son 10 yıldır değiştirilmeye çalışılıyor. Bunun adı demokratik bir devrim…
İster beğenin ister beğenmeyin…
Taksim Gezi Parkı direnişinde ise devrim filan olmuyor.. Aksine son 10 yıldır yaşanan devrim sürecine yeni ittifaklar, yeni olumluluklar katıyor. AK Parti’nin eksik bıraktığı alan dolduruluyor. Ve aynen 2010 yılında “Yetmez ama evet” diyenlerin tarihsel haklılıkları ortaya çıkıyor.
****
Eski devleti terk etmeye çalışırken, yeni demokratik (yeni anayasa yapılmadan, eskinin tüm kurumları dönüştürülmeden süreç tamamlanmayacak) devlet eskinin refleksleriyle hareket ediyor. Bu anlaşılabilir bir şey…
Bürokratik oligarşi halen iktidarını koruyor. Eski sistemin tüm kurum ve kuruluşları halen ayakta… Yeni bir anayasa yapılmadan da varlıklarını korumaya devam edecekler.
****
Milletin sandık yoluyla, millet iradesi yoluyla demokratik devrim gerçekleştirmesi, tüm ezberlerimizi bozuyor. Devrimi gerçekleştiren kadrolar ise tam da bu işin farkında değiller… Onun için de, Taksim Gezi Parkı Direnişi’nde çuvalladılar…
Süreci okuyamadıklarından, eski devlet refleksi ile komplo teorileri üretiyorlar.. Beceriksizliklerini, komplo teorileri ile başka yerlerde arıyorlar…
****
Nasıl ki, 2010 yılında ‘yetmez ama evet’ diyerek anayasal değişikleri desteklemişsek, bugünde yeni süreçte AK Parti’nin değişimler için ayak direttiği, hız kesmeye başladığı, eskiye benzemeye başladığı anlarda yine ortaya çıkarak, yine ‘yetmez ama evet’ diyerek, Taksim Gezi Parkı’nda yapılan olumsuzlukları, kullanılan şiddet dilini, kibiri ve aşağılamayı teşhir ederek, AK Parti iktidarını yeni bir anayasa için zorlayacağız.
Biran önce AK Parti iktidarının, yeni bir anayasa için toplum içersinde yol yürüyebileceklerini seçerek yoluna devam etmesini isteyeceğiz. Aynen Çözüm Süreci’nde yaptığımız gibi.
****
Pazar günü Taksim’de PKK’nın, BDP’nin direnişe fiili destek vermesiyle Türkiye ve Gezi Parkı yeni bir döneme geçmiştir.
Çözüm Süreci başladığından beri, Akil İnsanlar Türkiye’nin dört bir yanında, kimlere bu sürecin olumluklarını anlatmaya çalışıyorlar, AK Parti tabanına mı? ‘Hayır.’
Bunu zaten AK Parti kurmayları ve yöneticileri yapıyor. Başbakan Erdoğan, muhafazakar tabandaki milliyetçiliğin hangi boyutlarda olduğunu en iyi bilenlerden biri…
Onun içindir ki, bizzat sürecin olumluluklarını kendi uslübüyla kendi partisine ve oy verenlere zaten anlatıyor.
Akil İnsanlar, BDP tabanına anlatmak için mi yollara düştüler? Bu sorunun yanıtı da ‘hayır.’ Çünkü BDP’de kendi tabanına ve Kürtler’e bu süreci anlatıyor.
****
Tam da Taksim Gezi Parkı direnişiyle Türkiye’nin dört bir tarafından ayağa kalkanlar, Akil İnsanların çözüm sürecinin olumluluklarını anlatmak istedikleri insanlar.
Akil İnsanların toplantılarını kimler bastı, kimler protesto etti? Kimler gürültü çıkardılar? Kimler fırtınalar yaratmaya çalıştılar? Ve onların büyük bir kısmı Türkiye’nin değişik yerlerinde sokaktalar… Sokakta değilselerde AK Parti karşıtlığı üzerinden süreci olumluyorlar.
Taksim Gezi Parkı’nın kamuoyunda ki güçlü bileşenleri… Ergenekoncu artıkları, CHP ve MHP ve liberaller, orta sınıfa ait insanlar… Ve onların siyasal sözcüleri…
Şimdi ne oluyor? Kürtlerin, PKK’nın, BDP’nin adını duyduğunda yerinden fırlayanlar, tüyleri diken diken olanlar birkaç gündür aynı alanı paylaşıyorlar. Eylemin ilk gününden itibaren, “Ergenekoncularla, ulusalcılarla, faşistlerle aynı alanda olmayız ve destek vermeyiz” diyenler, yaşananlara duyarsız kalamadılar. Ve son görüşmede Abdullah Öcalan, “Gezi Direnişine destek verilmeli” deyince, Kürtler alan(lar)a çıktılar.
****
Son 80 yıldır devletin en mağdur ve kamusal alanda yok sayılan İslamcılar ve Kürtler bugün yeni Türkiye’nin iki önemli aktörü. Gezi Parkı’na Kürt Özgürlük Hareketi’nin desteği, tüm karanlık provokasyonları yıkabilir, boşa çıkarabilir. Aynı zamanda Ergenekoncu çete artıklarını geri plana itebilir.
****
Ve en önemlisi Taksim Gezi Parkı direnişlerinin ilk gününden itibaren BDP’li Sırrı Süreyya Önder bağımsız kimliğiyle(!) zaten en öndedir. Önemli bir figürüdür..
İşte PKK ve BDP’nin Taksim Gezi Parkı Direnişi’ne destek vermesi, Çözüm Sürecinin hızlanmasına, orta sınıfların yumuşamasına yol açacaktır.
İktidar bu süreci ilk günden beri okuyamadığı gibi yine okuyamazsa ise son 10 yıldır yaşanan demokratik devrim süreci geriye döndürülebilir. Çözüm süreci tıkanabilir. Sakına bunun imkansız olduğu düşünülmesin.
****
Ayrıca bilinmesi gereken başka bir-şey de şudur. Tüm o faşizm benzetmelerine ve ‘No pasaran, geçit yok’ sloganlarına rağmen, Türkiye’de son 10 yıldır Ergenekon davalarıyla vesayet rejimi geriletiliyor, eski devlet tasfiye oluyor. “Geçit yok” sloganı eskinin vesayet rejimi için geçerlidir. Yoksa bugünkü AK Parti iktidarı için değil…
****
Şayet eski devlet var olsaydı, ne Taksim direnişleri olabilir ne de bugün konuşulanlar konuşulabilirdi. Tüm eksikliğine, iktidarın o kibirli, aşağılayıcı diline rağmen Türkiye eski dünyanın Türkiyesi değildir. Öyle olsaydı bugün yaşananlar farklı olurdu.
Türkiye’nin yeni dünyanın yeni küresel aktörlerinden biri olduğunun en önemli göstergesi; (kimi Ergenekoncu çetelere rağmen, örgütlere rağmen) dijital gençliğin yeni eylem biçimleri, kimi marjinal gurupların dışında kullandıkları dil ve yeni direniş biçimleri.
Tam da, Türkiye’den dünyaya doğru, örnek olan bir direniş yöntemi geliştiriliyor. Aynen Paris 68 gibi. Dünyayı yıkıp yakan özgürlük isteği gibi…
Taksim Gezi Parkı yeni Türkiye’nin en büyük habercisidir… Türkiye’nin nerelere gidebileceğini, nerelerde yer alabileceğinin göstergesidir…
****
Ve de en önemlisi bu süreç şunu gösteriyor. Yeni bir Demokratik anayasa orta sınıfların desteği olmadan yapılamaz… Yapılır ise eksik olur… Şimdi Anadolu burjuvazisinin İstanbul burjuvazisi ile ittifak yapma zamanıdır…
Böylelikle yeni Türkiye’nin üretim sürecinde yer alacak ve de geçmiş Türkiye’den umudunu kestiğinde katma değeri yüksek ürünleri ortaya çıkarabilecek olan işte bu burjuvazidir, yani İstanbul burjuvazisidir…
Gezi Parkı direnişi, aynı zamanda orta sınıfların vesayet rejiminden desteklerini ve ilişkilerini kopartabilecekleri en önemli andır.
****
İktidara sesleniyorum.. Bu süreci lütfen iyi okuyun… Taksim Gezi Parkı projesinden ve Topçu Kışlası sevdanızdan vazgeçtiğinizi açıklayın… Bu açıklamayı bizzat İBB Başkanı Dr. Kadir Topbaş yapmalıdır. Başbakan Erdoğan İBB Başkanı değildir ve aynı zamanda yerel yönetimlerin yerinden yönetimini güçlendirmek için Gezi Parkı direnişi bir fırsattır.
Bunun bir yenilgi gibi değil, çözüm sürecinin ve demokrasinin bu süreçten daha güçlü çıkabileceği fırsatları görmelidir.
Başbakan Erdoğan’ın en sert açıklamaları yaptığı dönemler en çözüme yakın olduğumuz zamanlardır. Hatırlayın çözüm süreci öncesinde konuştuklarını… Öcalan ile görüşenlere ‘şerefsiz’ demesi, idamı gündeme getirmesi, BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılma istemi gibi..
İşte o dilini beğenmediğimiz Başbakan Erdoğan çözüm sürecini sırtladı, tüm riskleriyle… Taksim Gezi Parkı direnişinde kullanılan sert dil ve üslupta çözüme en yakın olduğumuz anı gösteriyor.
Son söz: Taksim Gezi Parkı direnişi, şer gibi gözükmesine rağmen, Türkiye için hayırlara vesile olacaktır. Ergenekoncu çetelerin ve ulusalcı artıklarının taleplerinin de, hayallerinin de yeni dünyada ve yeni Türkiye’de herşeye rağmen karşılığının olmadığı Taksim Gezi Parkı’nda ki direnişin ruhuna, dijital gençliğin ruhuna mizahi diline bakınca daha iyi anlaşılmaktadır.