Ateist ithamının bazı teorik ve pratik gerekçeleri bulunabilmektedir. Bunların arasında Tanrı hakkında farklı yorumlara sahip olmak, geleneksel anlayıştan kopmak, mevcut yerel inançlara aykırı şeyleri dile getirmek, ya da toplumun mevcut değer ve ilkelerine ters düşmek gibi etmenler de bulunabilmektedir.
Bu konuda tarihte Sokrat ve eski Mısır krallarından Akhenatan gibi iki önemli örnek bulunmaktadır. Bu kişiler, içinde yaşadıkları toplumun dünyevi Tanrılarını -putlarını, mevcut ‘dini’ sembollerini benimsemediği için ateist olmakla itham edilmiş ve yargılanarak öldürülmüşlerdir.
İlk Hıristiyanlar ve Müslümanlar da içinde yaşadıkları mevcut toplumun ‘kutsal’ varlıklarını -put- reddetmelerinden dolayı ateist olmak ile suçlanmışlardır.[1] Mekke dönemi herkesçe bilinmektedir. Ve peygamberlerin kavimlerinden duydukları ilk şey de “İlahlarımızı nasıl inkar edersin!” cümlesi olmuştur. Hz. Nuh (a.s) tebliğe başladığında, kavmi ona “Yazık sana! Sen bizim ilâhlarımızı inkâr mı ediyorsun?” dediler.
“(Ey Muhammed!) Ad milletinin kardeşi Hud’u hatırla(t); ondan önce ve sonra, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin” diyen nice uyarıcılar gelip geçmişken, Ahkaf bölgesindeki milletini uyarmış “Doğrusu sizin için, büyük günün azabından korkuyorum” demişti. Onlar: “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin?…” dediler. 46/21-22”
Görüldüğü üzere bir kişinin ateist olarak itham edilmesi çevreden çevreye, toplumdan topluma ve bakış açısına göre değişmiş, bazan inananlar bazan da ‘inanmayanlar’ bu ithamla karşılaşmış ve toplumdan tecrid edilerek sıkıntı çekmişlerdir.
Bu bağlamda ateizm ve çeşitleri konusuna girmeden Fikir hürriyeti adı altında yapılan bir tartışmayı paylaşmakta fayda gördüm!:
“Onlar (!) dan biri, benimle münakaşa ederken dedi ki:
– Sen, hür fikirli değilsin(!)
– Niçin?
– Bir tek Allh’ın varlığına inanıyor musun?
– Evet.
– O’nun için namaz kılıp oruç tutuyor musun?
– Evet.
– O halde, sen hür fikirli değilsin (!).
Ona tekrar sordum
– Neden?
– Çünkü, sen mevcut olmayan bir hurafeye inanıyorsun (!) dedi.
– Siz, dedim, neye inanıyorsunuz?… Hayatı ve bu kainatı yaratan kimdir?
– Tabiat, dedi.
– Tabiat nedir? dedim.
– Haddi, hududu olmayan gizli bir kuvvettir. Fakat onun dışa akseden ve duyu organlarının idrâk etmesi mümkün olan etkileri vardır, dedi.
Dedim ki:
– İnancıma bedel olarak bana, bilinen bir kuvveti vermek için, beni gizli bir kuvvete inanmaktan menetmeni anlarım. Fakat madem ki, mesele gizli bir kuvvetin (Allah) yine diğer gizli bir kuvvete (Tabiat) tebdilidir, o halde neden benim elimden, kendisine inanmakta emniyet, huzur, selamet ve saadet bulduğum Allahımı almak, O’nun yerine benim duamı işitmeyen, bana cevap veremeyen başka bir ilah vermek istiyorsun?” [2]
Ateizmin tanımı, tarihçesi ve gayesi
1- Tanımı: Ateizm terimi öncelikle felsefi bir kavram olup tanrı inancı karşısında tepkisel bir düşünceyi dile getiren dünya görüşünün ismidir.
Tarihçesi: Ateizmin tarihi tanrı inancı kadar olmasa da çok gerilere gitmektedir. Ancak tarihi çok eskilere giden bu ateizm biçimi bizim bu günkü anlamda anladığımız dini inançların eleştirisi gibi değildir. Çünkü Ateizm öncelikle tanrı inancına karşı bir tür tepkidir dolayısıyla Ateizmin tanrı inancının bulunduğu ve bu inancın dile getirildiği yerde ortaya çıkma ihtimali daha yüksektir.
Gayesi: Ateizim, başta ilahi olmak üzere bütün Tanrı kavramlarını red eden, bunun yanında evrenin de yaratılmadığına inanan felsefi ekoldur. Ve bu ekolun doğruluğunu gaye edinmişlere hizmet için türetilmiştir. Gerçek olan Sorumluluk dairesinden, sorumsuzluk ve mutlak hürriyet-özgürlük yalan ve aldatmasına gütürmek.
2- Ateizmin Çeşitleri: Tanrı inancını kabul etmeyen Ateistlerde dindarlar gibi kendi aralarında farklı guruplara ayrılmışlar, ya da en azından aynı sonuca varsalar da Ateizmi farklı yorumlamışlardır.
a- Mutlak Ateizm: Bazı Ateistlere göre Ateizm tanrıyı reddetmekten öte zihinde tanrı fikrine sahip olmamak demektir. Bu anlayışa göre insan doğuştan tanrı kavramına (inancına) sahip olmadığı için (Her çocuk fıtret üzerine doğuyor hadisine zıt ve batilane görüş), reddedecek bir şeyi de bulunmamaktadır. Bu tür Ateizm Mutlak Ateizm olarak tanımlanmış ve taraftarlarına da Mutlak Ateist denmiştir.
b- Teorik Ateizm: Ateizmin birinci yaklaşımından biraz farklı olarak tanrının varlığını reddetmek şeklinde tanımlanmıştır. Aslında Ateizm denilince akla bu tanım gelmektedir.
c- Pratik Ateizm: Yukarda ki tanımlardan biraz farklı olarak bazen de “sanki tanrı yokmuş gibi (yani kendi kendini aldatmak; uçurumun var olduğunu bilerek gözlerini kapatarak ona doğru yürümek veya gözünü kapatıp güneşin aydınlığının yokluğuna kendini inandırmak) yaşamak” veya “tanrıyı günlük yaşama sokmamak biçiminde tanımlanmıştır”.
d- İlgisizlerin Ateizmi: Bir kısım düşünürler tanrının varlığını veya yokluğunu tartışma konusu yapmadan bu konulara uzak durmayı tercih etmiştir. Her iki hususunda eşit derecede anlamsız bir iş olduğunu öne sürerek konuya ilgisiz kalmayı yeğlemişlerdir. Bu tür ateistlere göre insan, sadece var olanla yetinmeli görünen alemin ötesine ilgi duymamalıdır.
e- İdeolojik (Materyalist) Ateizm: Özünde felsefi bir problem olan ateizm bazen de ideolojik olarak savunulmuş ve pratik bir kabul haline gelmiştir. Özellikle Karl Marx, E. Engels (1820-1875) ve V.I.Lenin’in(1870-1924) görüşlerinden hareketle kurulan sosyalist yönetimlerde ateizm komünist partilerin propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Eski sovyetler birliğinde ve hala bazı ülkelerde ateizm Marxist ve Leninist dünya görüşünün ayrılmaz bir parçası olarak görülmüş “ilmi ateizm” adıyla takdim edilmiştir.
3- Ateizm Teriminin Yanlış Kullanılması: Ateizm terimi çeşitli nedenlerden dolayı farklı kavramlarla karıştırılmış ya da yanlış kullanılmıştır. Bunun en büyük nedeni de ekollerin veya kişilerin kendilerini net bir biçimde ortaya koymamaları yada bazı kişilerin bunlar hakkında bilgisizliğidir.
4- Comte’un Pozitivizmi: Son asırlarda Ateizme kapı aralayan ve bu nedenle din için en büyük tehlike oluşturan akımlardan birisi Pozitivizm olmuştur. Bu akım pek çok insanın dinden kopmasına neden olduğu gibi taraftarlarını da dinle mücadeleye teşvik etmiştir. Nitekim bu zihniyeti benimseyen kişiler çoğunlukla inandıkları şeylerin doğru olup olmadığına bakmaksızın insanlara Pozitivizmi telkin etmiş dini inançları da ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bu akımın uzun bir süre insanlar üzerinde çok etkili olduğu açıktır. Ancak etkisi ve gücü sadece şartlanmış ve bir şekilde dinden uzaklaşmış insanların ötesine geçememiştir[3].
5- Feuerbach’ın Antropolojik Ateizmi: Modern dönemde özellikle XIX. Yüzyılda Comte’un pozitivist görüşleri yanında Tanrı inancı için bir diğer tehlike de antropolojiden, sosyolojiden ve psikolojiden hareketle ileri sürülen fikirler olmuştur. Bu fikirlerden en etkilisi Feuerbach adlı maddeci düşünürün görüşleri olmuştur. Feuerbach’a göre Tanrı kavramı insanın kendi doğasını dışarıya yansıtması sonu oluşmuştur. Feuerbach’a göre esas olan insanın kendisi ve kendi varlığıdır.[4]
Şimdilik okurlarımızı yormamak ve sıkmamak için bunlarla yetiniyor ve ünlü filozof Descartes’ın bir sözünü virgül olarak kullanıyoruz: “Bizler zihnimizde en yüce derecede yetkinliğe sahip bir varlık fikrini taşımaktayız. Bu varlık da Tanrı’nın kendisidir. Tanrı kavramı insan zihnindeki matematik bir kavram kadar açık ve seçiktir.”[5]