Geçen hafta özetle, Anadolu’da tarih boyunca çeşitli milletler, kavimler, mezhepler yaşadığını ve bunların, ya dışarıdan gelen ya da Anadolu’nun kendi çerisinden kavim veya milletlerin egemenliğinde devlet ve imparatorluklar olarak yaşadıklarını yazmıştık.
Ve ilave etmiştik;
İmparatorluk kuran bu millet, kavimler veya aşiretler kendi kültürlerini ana kimlik olarak belirlemişler ve tebaaları olan diğer kavimler ve mezhepler de bunu kabullenip, bir alt kültür olarak kendi kültürlerini yaşatmışlardır. Demiştik. Son olarak Osmanlının (aslında Türk-İslam kültürü olan) Osmanlılık olarak tanımlayabileceğimiz bir üst kimlikle tebaasını yönettiğini söylemiştik.
Sonra demiştik ki; 1923 yılında gerek milletleşme, gerekse iktidar heveslileri Osmanlı hanedanlığını kaldırarak yerine Türkiye Cumhuriyetini kurulmuşlardır.
Her ne kadar üst kimlik olarak “Atatürk Milliyetçiliği” ile tanımlanan Türkçülük öngörülse bile; Bu diğer etnik gruplar tarafından bunca yıl geçmesine rağmen benimsenememiştir. Kaldı ki Atatürk Milliyetçiliği de yerli yerine oturtulamamıştır. Bilim dünyasında dahi yer edinememiş/kabul görmemitir.
Hal böyle olunca ülkemizi yani Türkiye Cumhuriyetini sevk ve idare eden kesimler, zümreler her ne dersek diyelim Cumhuriyete biçtikleri üst kimlik gömleğini Anadolu insanının büyük bir çoğunluğuna beğendirememişler ve üzerine giydirememişlerdir. Yani bir anlamda Cumhuriyeti ve diğer anlamada da Anadolu’yu idare eden kesimler Anadolu insanı tarafından benimsenmemişlerdir.
Kimdir bu kesimler? Bu sorunun cevabı biraz komplo teorisi olacak. Ama bundan başka izah tarzı da bulamıyorum.
İsterseniz 1923 Türkiye’sini tarif ederek konuya girelim,
Sadece köylüsü, askeri ve bir avuç alt kademe bürokratı olan ve sermaye birikiminin yabancıların, özellikle Selanik Yahudilerinin elinde olan bir ülkededir, Türkiye Cumhuriyeti.
Böyle bir ülke kurulurken ülkenin mayasını sermaye kimin elinde ise siz istemeseniz dahi onlar atacaklardır. Ve o günün hâkim sermayedarlarının türevleridir günümüzün hâkim zümreleri.
Ülkenin geleceğini onlar kurgulayacaklardı ve kurgulamışlardır da…
Bir önceki yazımda da değindiğim gibi siz buna itiraz etmekte serbestsiniz. Lakin iki binli yıllardan itibaren AKP’nin “demokratik haklar” adı altında dönüştürmeye çalıştığı zihniyet değişikliğinin-aslında ülkenin hâkimiyet iktidarını ele geçirme de diyebiliriz- ülkenin açık olarak yüzde elliden fazlası, ama gizli olarak yüzde yetmişe yakınının desteklemesini nasıl izah edeceksiniz? Bunu kömür ve diğer yardımlara bağlamanız pek sağlıklı olamayacağını da hatırlatırım.
Kısaca size şunu demek istiyorum; Ülkenin ekonomik çarklarını idare edenlerin aynı zamanda ülkenin üst kimliğini de şekillendirmek gibi bir –arzu edilmese de- hakları olduğudur. İstemeseniz bile onlar kurgularlar. Nitekim kurgulamışlardır da.
Bir sorum olacak, lakin yazımın sonunda. Ama ondan önce bir başka soru sormak istiyorum. İki binli yıllarda AKP, hem PKK terörü ve hem de seksen yıllık güçlü bir sistem ve ekonomik yapı varken ve şimdiki sistemin ne doğru- dürüst bürokratik ve en önemlisi ekonomik alt yapısı yokken nasıl oldu da on yılda mevcut sistemi tepetaklak etti?
Acaba geçmiş sistemi yönetenlerin başka bir versiyonu olmasın sakın? Dedikten sonra esas konumuza geçelim.
Bugün ülkemizde yeni anayasa tartışmaları devam ediyor. Başbakanın demeçlerine bakılırsa dört parti arasında uzlaşma sağlanamayacak. Bu şu anlama geliyor; Ülkemizin gelecekteki mayası konusunda ve dolayısıyla ana kültürü konusunda bir uzlaşma sağlanamıyor, sağlanamayacak. Sağlanamaz, çünkü ülkenin üst kimliği oluşturacak ne mezhep ne etnik grup ne de kesim yok. Kısaca ülkenin lokomotifi olacak (mezhepsel ve etnik grup anlamında) güçlü kesimi yok.
Burada bir örnek vererek meramımızı daha iyi anlatalım,
(Diyelim ki) Koç grubunun bir şirketteki hissesi yüzde yirmi civarında olsun. Diğer hissedarlarının da hisseleri (fazla ya da az) çeşitli oranlarda değişsin. Koç grubu burada kurucu ortak ve aynı zamanda şirketin lokomotifi olduğu için şirketi ifade eden bütün davranış ve renkler Koç grubunu çağrıştıracaktır. Yani Koç burada üst kimlik oluşturmuştur. Diğer ortakların yetkisi ve görevi şirket ana sözleşmesinin kendilerine tanıdığı haklardır. Ve elbette şirketin gelirlerinden nemalanmaktırlar. Buna hiç kimse itiraz etmez, etme gereğini duymaz. Zira esas geliri Koç’un adı getirmektedir. Koç olmazsa şirkette olmayacaktır. Koç grubunu şirketten tasfiye ettiğinizde şirket batmaya mahkûmdur. Ta ki güçlü bir grup el koyana kadar…
Başlığımız da “Anadolu’nun sahibi kimler?” Diye sormuştuk değil mi? 1923’e kadar Osmanlı idi. Ve ülkemizin üst kimliği de Osmanlıda kendini ifade eden kültürdü. Kimse sorgulamıyordu. Çünkü bu toprakların birliğini ve can ve mal emniyetini altı yüz yıla yakın onlar sağlamışlardı.
Sonra bir günün sabahında “haydı kaybolun buradan” diye kapı dışarı edildiler.
Sonra kapı dışarı edenler, bir sürü uyduruk üst kimlik icat ederek birliği sağlamaya çalıştılar. Ondan sonra yüz yıla yakındır toplum düzenini bir türlü yerine oturtamadılar. Bu arada sırası gelmişken sorumuzu da soralım… Osmanlıya yapılanlar hakka revamıydı?