Yüzümdeki iki dürbünün kapaklarını yavaşça araladım saatin kordonunun altında tenimde bıraktığı beyaz kırmızı izle göz gözeydim, uzun süredir zaman bağımlısı olarak yaşadığımın farkına yeniden vardım.
Kolay sözcüklerin bir araya gelerek ağırlaştığı karmaşık gün ışığı huzmelerinin arasından sıyrılarak esnedim.
Sol kolumun kontrolüme isteksiz tavırlarına aldırmadan yataktan kalkmam gerektiğinin bilinceydim artık, bacağımın kemikleşmeye yakın ağırlığını tıpkı kuş tüyü gibi çevrimleştirecek yolun başlangıcına hazırlandım.
Vücudumun sağ yanı sanki her sabah sol yanından daha erken uyanmak zorundaymış gibi hissediyordum. Bu hissin, ağrının sinirlerimi bozmasına izin vermesini seçebilirdim fakat yapmadım.
Sinir demişken hissettiğim yarı uyanık durumumun arasında kalmışken, tam olarak sol yanımın hareketsizliğinin adını kimseye telefuz etmeye niyetim yoktu.
Hataların birçoğundan geçtiğimizde elimize kalan yaşamın, bizim şekillendirebileceğimiz ölçüde olmasını isteriz, peki ya bunun dışında gelişen farklı bir zaman kavramına düştüysek eğer.
Bir nokta için! geriye doğru birleştirebileceğim yollardan birkaçının üzerinde yürümeyi deniyorum şimdi.
Pes etmek için gün adlı sayaç ilerlerken, geçirdiğim kazanın olduğu zaman dilimine dönmeksizin, tutunmaya çalıştığım kaya parçasının, boşluğa benimle birlikte yuvarlandığı andan uzaktayım?
Bazen sınır sandığımız yer olan zirve tutkusu, aslında oynak ve sağlam olmayan zeminleri barındırır.
Dağlara çıkmaktan hiçbir zaman pişmanlık duymadım, 158 metreden aşağıya doğru sağ elimde bir kaya parçasıyla yuvarlanırken de sonsuz, bilinçsiz korkunun soğuk yüzüyle sancılandım, sesim dağların tepelerin üzerinden yankılandı, acım zirvelere hırsımdan önce ulaşmıştı, çoktan seçmeli varlığımın yalın kalmışlığına ağlayamazdım, ben yenilmedim diyen egoma hiç küfretmedim?
Yüzeyde dolaşan balık, koyun, leylek sürülerinden birinden kaçmış kurtulmuş olamazdım!
Ben düştüm! Acıyordu bir yanım, benzemediğim bir varlığın aynanın karşısına geçmesine engel oldum.
Hüznüm kimseye aitlik duygusu beslemeden çekilecekti köşesine, izin vermedim.
Herhangi bir balıkçı teknesinin ağına takılmış gibi hissetmiyordum, Ya da cezaya kalmış çocuk bir ruh.
Düştüm! Sadece kendi sonuma yaklaşmaya ilerlediğimden, inanılmaz bir sarsıntının pışpışladığı bir kucakta yastık gibi hareketsiz yatıyordum.
Toprakla kayanın kucağında. Saatlerce, günlerce, bir ömür boyunca sürebilecek dengesiz bir yaşamın yazgısına engel olabilir miydim? Tüm Pişmanlığımla tanrıya isyan etsem bitmeyecekti bu savrulmam.
Gözlerimin perdesi, anlık yanlış kavrayışım beni soğuk karanlığın, hiçliğin yamacına ötelediğinde başkalaşmıştım bile.
Yalnızlığın bir özlem olmadığını bilirmiş gibiydim artık, sırt üstüne yakın çarpık bir düzende, yerde yatıyorken geçirdiğim zaman, bağımlılığım iliklerimden boşluğa doğru suskun seslenişimle birleşiyordu.
Bizler belki de doğrularımızdan çok daha fazlasıyla sınanıyorduk, hatalarımızın birleşiminden doğan her yeni zaman dilimine eğik çürük şekilsizliklerle bütünleşiyorduk.
Yanlış çizilen, eklenmemiş eskizlerin üzerinden gidemezken, işaretlerin farkına varmadan daldığımızda düşlere, yarı uyur uyanıktır hayat bizlere.
Uyandım! Ansızın bir gürültü koptu, şimşekmiş pencerenin camını taşlayan, Hareketsizliğim oracıkta son buldu korktuğum gerçekler vardı, anlattığım başlangıçta yol yanlış gitmiş.
Uyandım! Ben egomdan önde paslı çivinin korkutucu kahverenginde, Meğer ne çok kayaların arasında kalmaktan korkarak yürümüşüm, her zirveden sağ salim geriye dönerek, her seferinde yeniden farklı nefeste uyandığımda anladım.
Uyandım! Uykumdan adım attım gerçekliğe hareketsizliğin üzerime örttüğü yorganın altından fırladım, yarım kalmış işlerin kıyısına vuran savaşçıyı bulmaya uyandım.
Yetmeyen hangi duygunun elinden tutmuştu ümitsizlik yanılgısı.
Uyanmalı; Hatırlamak için bir çok nedenimiz varken olumluyu, yaşamak için seçilebilecek pek çok yoldan birisine geçiş yapabilecekken, olumsuzları uyutun rüyada hüküm sürsünler sizden uzakta…
Başa çıkamadığınız duyguların soruna yol açmaması için onları gereğinden fazla önemsemeyin.
Önemsediğimiz fakat önlemini almadığımız her duygu mantığın tutsaklığına davetiye çıkarırken duyguların esiri haline gelmek hiçbir soruna çare olmayacaktır.