İnsanlar için en büyük engeller beyninde ve gönlünde taşıdığı engellerdir.
Yüce yaratıcı kitabında ve elçisi vasıtasıyla bize bu engellerden (akabelerden) haber verir.
Onları aşmanın kalbi , beyni , gönlü o akabelerden (engellerden) temizlemenin yollarını gösterir.
Bakın Yüce Allah engelleri (akabeleri) ve aşma yollarını ne güzel tarif ediyor:
’Biz vermedik mi (insana) iki göz , bir dil , iki dudak ?
Ona iki tepe (iki hedef:hayır ve şer yolunu ) gösterdik.
Fakat o , (hedefe varmak , yapılan iyiliklere teşekkür etmek için )
sarp yokuşu (akabeyi:engeli) aşamadı,geçemedi.
Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin ?
Bir boynu (kölelik zincirinden,borçtan , dertten,sıkıntıdan) çözmek,
Yahut (bir boynu) doyurmaktır açlık gününde ,
Akraba olan yetimi , Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu ,
(Tüm bunları yaptıktan sonra ) Sonra inanıp birbirlerine
sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak ,
İşte onlar sağın adamlarıdır. Beled suresi 90 , 8-18 ayetler.
Bu gün sosyal hayat içerisinde her biri en az namaz , oruç , hacc kadar
önemli olan bu vazifeler Kuran-ı Kerim’in bir çok yerinde sürekli tekrarlanmıştır.
Yaratıcımız yetime, engelliye , kimsesize , fakire , garibana , düşküne , miskine
yardım etmenin büyük bir engel (akabe) olduğu konusunda bizi uyarmış ,
nefislerimizle bu konuda mücadele etmemizi istemiştir.
Çünkü yetime , düşküne , kimsesize , garibana , engelliye , ihtiyara yardım etmenin
dünya da belirgin hemen somut bir bedeli ve karşılığı olmadığı için zordur.
Nefislere ağır gelir. Ama aynı zamanda imtihanın en zor , en kıymetli , puanı en yüksek sorusudur.
Abdullah bin Ümmi Mektum olayında görüyoruz ki alemlere rahmet olarak gönderilen
Peygamberimiz dahi gariban bir engelli konusunda denenmiş belki de o an için
toplumsal davranış kalıpları onu da etkilemiş dolayısıyla zorlanmış ve rabbinden uyarılar almıştır:
1, 2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
3. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
4. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
5. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;
6. Sen, ona yöneliyorsun.
7. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!
8, 9, 10. Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
11. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür.
12. Dileyen ondan öğüt alır.(Abese 80 ,1-12. ayetler)
Peygamberimiz ‘İslam garip başladı , garip devam edecek. Ne mutlu o gariplere.’
Sözüyle ve İslam mescidini oluştururken ashabı suffe’ye mekan tahsis ederek
bu konuya dinimizin ne kadar ehemmiyet verdiğini göstermiştir.
Hatta o kadar ki ‘Kendisine yardımcı isteyen biricik kızı Hz. Fatıma’ya
‘kızım ben daha ashabı suffa’nın ihtiyaçlarını gideremedim’ sözüyle ,
ashabı suffa’nın ( yetim , düşkün , kimsesiz , gariban , engelli , ihtiyar)
ihtiyaçlarını ailesinin ihtiyaçlarının önünde tuttuğunu görüyoruz.
Asırlarca İslam devletlerinde Kuranın baş emri olan bu hizmetler ashabı suffa
mantığı ve çerçevesinde köklü bir gelenek halinde yaşatıldı.
Devlet ve sivil toplum (vakıflar) dayanışması ve uyumlu çalışmalarıyla
bu alanda boşluk bırakmadı. O kadar ki göçmen kuşlara yönelik hizmetler üretildi.
Bu gün bu sosyal farzlar iki dil ve iki dudağı olan ve ‘Allah’a iman ettim’ diyen herkesi
yakından ilgilendiriyor dostlar.
Komşusu açken ( bu açlık sadece fiziki açlık değil her tür yoksunluk kast edilmiştir) tok yatan bizden değildir.
Evet. Zordur , çok zordur akabeyi (engelleri) aşmak.
Amma ve lakin akabeleri aşmadan da kamil mümin/mümine olunmuyor ki.