Onunlayken hayat doluydum. Şanslı olduğumu düşünüyordum. Günler su gibi akıp gidiyordu. Hatta bazen şarkı söyleyerek bazen de susarak geçiyordu. Şarkı söylediği günleri saysam bile sustuğu günleri sayamıyordum. Onun için menzilde kaç günümüz daha vardı onu da bilemiyordum.
Şaşkınlığımdan varsın olsun diyordum. Nasıl olsa bu dünyada en kolay harcayıp tükettiğimiz iki şeyden birisi zaman, diğeri de baba parası diyordum. Ne olacak tükenirse tükensin, sanki başka gün, başka harcanacak paramı yok diyordum. Halbuki, gün ve para bitip tükenince ne harcayacağımı da kesinlikle bilmiyordum.
Daha şunun şurasında tanışıp konuşalı kaç gün olmuştu. Sanki yirmi yıllık arkadaş gibiydik. Hatta o günlerden birinde, havadan sudan konuşurken bir ara az daha boş boğazlıkla sevdiğimi ağzımdan kaçıracaktım. Sıradan bir söyleyişin hiçte hoş olmayacağını düşündüğümden o gün bir daha pot kırarım korkusuyla dilimi ısırıp kendimi zor tutmuştum.
Ama, babasının hakkımda söyleyip beslediği o güzel duygu ve düşünceler hiç aklımdan çıkmıyor. Çünkü ruhumu okşayıp beni şımartan o sözlerden aldığım büyük cesaretle; Şimdi bile, adını kıskanıp sizlere söylemek istemediğim o güzeller güzeli, kalbimin hırsızı, yarım ay parçasına o gün artık duygularımı açık seçik anlatmaya aklım sıra karar vermiştim.
Hiç kimseyi rahatsız etmeden ona sevdiğimi söyleyecektim. Onun da beni sevip sevmediğini söylemesi konusunda da hiç acele etmemesini söyleyecektim.
Bunun için düşünüp taşındım. Kendimce bir çok hayaller kurdum. Planlar yapıp projeler oluşturdum. Fakat her şeyin sonun da hep aynı noktaya geliyordum. Bir çiçek alıp ona gitmeliydim. Çünkü konuşmamızın böyle daha kolay olacağını düşünüyordum.
Daha sonra buluştuk, konuştuk ertesi güne buluşmak üzere randevulaştık. Ama benim için randevu günü, randevu saati bir türlü gelip geçmiyordu. Sanki saatler geriye doğru çalışıyordu. Ama ben daha o ilk günden ona vereceğim çiçeği almak için birkaç çiçekçi dolaşmıştım.
Bu gün yine söylüyorum. O her türlü özene layıktı. Onun için bu gün olsa yine yapardım. Çünkü her iki taraf içinde her şeyin hayırlısını düşünüp sevinçle gönülden yapılan her şey insana kolaylık verir. Kolaylıklar ise insana her zaman huzur ve mutluluk getirir. Zorla yapılan işlerde önce insana zorluk, sonrada bıkkınlık verir.
Onun için, ona alacağım o çiçeğe çok büyük özen göstermeliydim. Çünkü o çiçek, o gün ikimizin tanışmasına tanıklık eden, tek şahidimiz olacaktı. Belki daha sonraki yıllarda da sevgi ve aşkımızın anıtsal simgesi olarak o çiçek hatıralarımızdaki nostaljik varlığını hep sürdürecekti. Diye düşünmüştüm.
Babaannemin hayat ve mutluluğa dair, konu komşu arasındaki konuşmalarını büyük bir zevk içinde heyecanla dinlerken hiçbir kelimesini kaçırmak istemezdim. Bir gün demişti ki; Hayatta bazı şeyler bir kere yaşanır. İşte o bir kere yaşanan şeyler, var ya. İşte onlar gelecekteki insan mutluluğunun bazen bulunmaz ilacı olurlar. Bize ilerde ilaç olacak hatıralarımız, her gün yaşadığımız hayat içindeki ayrıntılarda gizlidir. Derdi.
O zamanlar bu bana, yapılması çok zor bir ayrıntı gibi gelmişti. Ama daha sonraları anladım ki, gerçekten ilerdeki yaşantımızı etkileyecek olan bazı şeyler, hayatta yaşarken hiçte önemsemediğimiz ufak tefek şeylerin içindeki ayrıntılarda gizliydi.
Hepimiz hayatımızdaki önemli bir çok şeyi, ancak bir kez yaşarız. Onun için hayatta bir kez yaşanılacak olan tüm özel günleri, özel şeyleri güzel yaşamak gerekir. Çünkü hayat her şeyi ile çok güzel. Güzel olanı da her zaman güzel yaşamak gerekir. Demişti.
Babaannemden öğrendiğim bu hayat felsefesi, yaşadığım acı hayat içinde çok işime yaradı. Hele o, sıkıntılı günlerimde bana ilaç gibi gelmişti.
Allah rahmet eylesin. Bu duyguları bende oluşturup yaşatan babaanneme. Bu gün ne kadar çok dua etsem yine de ona, az gelir. Çünkü yaşadığımız hayatın tekrarı yok. Silgisi yok. Onun için her şey bir kere yaşanır. Derken, arkasından da ilave ederdi. Hayatta hiçbir zaman umutsuzluk yok. Sakın ha! Unutmayın. Deyip devam etmişti.
Herkes için bazen hayat anlamsızlaşır. İşte o zaman sizde yaşadığınız anlamsız hayatı geri başa almaya çalışın. Makarasından boşalmış ipi geri sarar gibi. Yaşadıklarınızı kısa sürede silip unutamazsınız. Ama onu başa almayı pek ala başarabilirseniz. İşte o zaman onu kaldığı yerden yeniden yaşamaya başlarsanız, hayatta başarılı olursunuz. Tıpkı her akşam batan güneşin ertesi gün yeniden doğup sabahı oluşturmasında, budanan ağacın budandığı yerden yeniden filizlenip fışkırmasında olduğu gibi, sizde hal içinde yeni bir hali oluşturup yaşabilirsiniz. Demişti.
Tabi ki, bu sözler üzerinden yıllar geçmişti. Fakat belleğime öyle bir yer etmiş olacaklar ki, o birikimle bir gün bende ona, her kes kendi aklını kendi kullanmalı. Kendi hayatını kendi oluşturup, kendi yaşamalı. Yaşanmayan hayatın ne getirip ne götüreceğini önceden hiç kimse bilemez. Onun için her şeye rağmen her gün daha güzel yaşamak için çalışmalıyız.
Onun için birlikte oluşturulan hayata dair özel günleri unutmayıp hatırlayıp yaşayanlar. Her zaman hem mutlu olurlar. Hem de unutulmazlar. Demiştim.
Demek istememin sebebi açıktı. Çünkü bende onun tarafından hiçbir zaman unutulmak istenmiyordum…
O gün oda bana, senin bu söylediklerin zaten, doğal hayat içinde doğanın ruhuna bağlı oluşturulan doğal akıl ürünüdür. Tanrı gücüyle oluşur. Onun için hiç kimsenin bozup değiştirmeye gücü yetmez. Tıpkı suyun kendi mecrasını bulmasında, kendi akış yolunu oluşturup akmasında olduğu gibidir.
Dedikten sonra. O gün, onun bana söyledikleri sanki, bir annenin evladına son nefesini verirken söyleyip, tutulmamasını istediği son sözlerinden oluşan vasiyeti gibiydi…
Arkasından da mutlu yaşamak istiyorsan, dedi. Hiçbir işi küçümsememelisin. Yaptığın her işi doğru dürüst yapıp güzel yaşamalısın. Boş işlerle uğraşarak ömrünü boşuna harcayıp mutsuz olmamalısın. Hiçbir işi ne abartıp çok büyüt. Ne de hor görüp çok küçült. Çünkü işin büyüğü küçüğü olmaz. Her iş küçükten başlar. Sonra büyür. Onun için önü, başı olmayan işin, hiçbir zaman arkası sonu da olmaz.
Dedikten sonra yine sözü bana getirerek; hayat, ne boşluğu, ne de başı boş olmayı kabul eder. Onun için sen de her zaman bir yerlerden başlamalısın ki, hayat sana umut versin. Moralin yükselsin. İşin büyüsün, arkası gelsin.
Yalnız unutma. Her işin başı sevgidir. Onun için her işe sevgiyle başlamalısın. Hayata bağlanıp yeni ufuklara yelken açmalısın ki, sevdalanıp yeni aşklar yaşayabilesin….
Derken bile, sanki o, geleceği hissedip sezmişti de, beni gelecekteki o kara habere, kara haber sonundaki yalnızlığa alıştırır gibiydi…
Hatta bir ara, şimdi bunları bana neden anlatıp söylüyorsun. Ne zamanı ne de yeri, keyfimizi kaçırıyorsun. Dediğimde beni hiç dinlemeyip sözlerine devam etmişti….
Sevgisiz ve aşksız bir hayat asla yaşanmaz bunu bilesin. Dedikten sonra, yine güzel bir de örnek vermişti. Demişti ki; Bir dalda birden çok tomurcuk oluşur. Oluşan bu tomurcukların her birisi değişik zamanlarda gonca olup güle dönüşür. Zamanı ayarlayıp, fırsatları iyi değerlendirdiğinde içlerinden birisini pekala sende koklayıp sevebilirsin. Hayatı yakalayıp yeni baştan her şeyi yaşamaya devam edersin. Şimdiki gibi demişti.
Ancak, pratiği olmayan bir hayatı yaşıyoruz. Çünkü her şeyin eğrisi, doğrusu, yanlışı bir aradadır. Onun her şey bir arada bir kere yaşanır. Çünkü hayat, yaşarken oluşturulur. O nedenle de hayat, doğru yada yanlış daha sonra ortaya çıkar. İlerde yanılgıdan dolayı oluşacak olan keş kelerin hiç bir zaman, hiç kimseye, hiç bir yararı olmaz.
Fakat her zaman insanın yanlış ve hatalarını azaltıp, işine yarayacak olan üç gizli gücü var. Akıl, bilgi ve iradeye dayalı oluşturulmuş inançtır. Birde zaman içinde bunların insan içinde oluşturacağı üç de gizli sır gücü var. Onlarda sevgi, aşk ve muhabbettir.
Ancak her şeyi akıl oluşturur. Onun için aklını kullanmayı hiçbir zaman unutma. Çünkü akıl bilgiyi, bilgi inancı, inanç yaşamayı doğurur. Varlığı artırır. Hayatı zenginleştirir. İnsanı insan yaparken sevgiyi oluşturup aşkı yaşatır. Aşkı yaşayan insan muhabbete ulaşır. Muhabbet insanın duygularını geliştirip ruhunu olgunlaştırır. İnsanı insan yapar. Hayatını kolaylaştırır…
Çünkü hayatta insan, yanında birileri olsa da o hep yalnızdır. Onun için hayat hep yalnız yaşanır. Yalnızlıktan kurtulmak için de insanlar hep kendilerine birlikte yaşayacakları bir dost ararlar. Onun içinde sağlam dostluklar, benzeşen ruhların birlikteliğinde oluşturulur.
İnsan dostunu aynı cinsten bulursa arkadaş olur. Karşı cinsten bulursa, o zaman da insanlar ya arkadaş ya da sevgili olurlar. Sevgisini verip sevgi bulanlar birbirine aşık olup hayatı paylaşıp güzel yaşarlar. Bulamayanlar ise şaşkın olup, şaşkın yaşarlar.
Onun için sevgiliye sunulan çiçek iki ayrı kalbi birbirine bağlar. Sevgiyi oluşturup aşkı ateşler.
Kısacası iki ayrı kalbi bir araya getirip birbirine bağlayan bir gönül fiyongu gibidir. Onun için sevgide de aşkta da zorlama olmaz. Sevgi de aşk da duygu işidir. Duygulara hiçbir zaman gem vurulmaz. Her iki tarafın özgür iradesiyle oluşur. Özgür iradeyle de yaşanır. Özgür iradeyle yaşanan aşk da insanı her zaman onurlandırır. Mutlu eder. Demişti.
Bu sohbet o gün beni çok sıkmıştı. Ama onu kırıp üzmemek için istemeye istemeye zorla da olsa, hatırı için dinlemiştim.
Onun için şimdi ben de sizlerden sonu buna benzemeyen, fakat bu şekilde güzel güzel yaşarken insanlığınıza onur katacak olan sevgiler aşklar oluşturup yaşamanız dileğiyle, bu gün de hoşça kalınız.