FAO, Avrupa Komisyonu (EC), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) kısa zaman önce, yarınların gıda gereksiniminin karşılanması için bir çerçeve işbirliği anlaşması imzaladılar. Amaçgıda güvenirliği ve güvenliği konusunda etkili, koordineli, sürdürülebilir yeni stratejiler geliştirmekti. Bunu zorlayan nedenleri grafikten kolayca anlamak olası: Önce 1960 yılında 3 milyar olan nüfusun 2020’lerde 7,5 milyar olacağı beklenmektedir. Diğer taraftan, 1960 yılında kişi başına 4,3 hektar üretim alanı düşerken bu rakam 1980’de 3, 2000’de 2,2 hektar olmuştur. 2020 yılı tahmini ise 1,8 hektardır.Buradan bir hektarın doyurduğu kişi sayılarını da bulabiliriz. 1960 yılında bir hektar 0,7kişiyi, 1980’de 1,5 kişiyi, 2000’de 2,7 kişiyi doyurmuştur. 2020 yılında ise bir hektarın 4,2 kişiyi doyurması gerekecektir.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanları ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. İnsanoğlu bu konuda bir şey yapmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hâkim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için en küçük fırsatları değerlendirmesi kaçınılmazdır.
Tarımsal üretimi nasıl artırabiliriz? Türkiye’nin buğday üretimini ele alarak arayışımızı sürdürelim. Ülkemizde buğday, ortalama değerlerle 8 milyon hektarda 250 kg/da verimle 20 milyon ton civarında üretilmektedir. Bu temel gıda maddesinin uzun vadede kişi başına tüketiminin azalacağı, insan tüketiminden yeme kaydırılma şansının varlığı, buğday, un ve unlu mamul ihracatının artabileceği gibi seçenekleri bir an için göz ardı edelim ve yıllık üretimimizi 5 milyon tonluk artırma senaryosu oluşturalım. Verim sabit kaldığında iki milyon hektarlık yeni ekim alanına, ekim alanı sabit kaldığında ise dekardan 3,1 kg verim kaldırılması gerekmektedir.
Buğday ekim alanının iki milyon Ha artırılması, şu anki koşullarda diğer bitki ekim alanlarından koparmakla olası. Son yıllarda mısır üretimindeki artışın altında pamuk ekim alanlarının daralmasının yattığı gibi. O halde gelin 2,5 kg/da verimi 3,1 kg/da’a nasıl çıkartabiliriz, ona bir göz atalım. Önce buğdayda verim potansiyelini bir irdeleyelim. Teorik olarak buğday ve çeltik tüm gelişim faktörlerinin en ideal kombinasyonları sağlandığında 1,7 ton/da verim sağlayabilir. Hatta İngiliz araştırma kuruluşları 2020 yılında bu teorik değeri (olasılıkla C4’e dönüşümle) de aşarak 2 ton/da ürünü sağlayacak genotipler geliştirmek üzere yeni proje üzerinde çalışmaktadırlar. Şimdi, her mikroekolojinin (vadi diyelim) farklı biyotik (hastalık- zararlı vd.) veya abiyotik (tuz, asit vd.) özelliği olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye’de yüzlerce mikrokilima için buğday çeşit geliştirmeyi hedefleyen sanal bir projeye göz atalım. Merkezde “Bakanlık+Üniversite+Özel sektör” çatı örgütü TÜRTAK (Türkiye Tarımsal Araştırma Kurumu) mükemmelce hazırlanmış projeyi ülkemizin her buğday ekilen köşesinde uygulamaya koyuyor. Eldeki genotiplerle, birçok ekolojide tescil dahi edilmemiş yeni yeni adaylar öne çıkıyor. Böyle bir uygulamanın tüm türler için yapıldığını varsayalım. Zannederim böylece Türk tohumculuğunun yeni çeşit adayı sorunu da çözümlenmiş olacaktır. Çünkü ülkemizde “yarıyol materyali” geliştiren özel sektör kesimi henüz yerini almamıştır[1].
TÜRTAK’ın işi zor aslında. Upov’a üye olduktan sonra birçok yabancı çeşit Türkiye’de koruma altına alınarak onların royalite-ıslahçı hakları yurtdışına transfer edilmeğe başlandı. Bazı meyve türlerinde, ihracatta rekabeti düşünerek, yeni çeşitlerinin yurtdışı sahiplerinin Türkiye’ye verilmeyebileceği beklenmelidir. Yani ülkemiz dünya pazarlarında rekabet edebilmek için uluslar arası pazarlara sunabileceği çeşitleri dahi yurt içinde geliştirmek zorundadır.
Yüzlerce türde, değişik ekim-yetiştirme alternatifleriyle ortalama beş yılda bir yenilenecek çeşitlerin geliştirilmesinde çok sayıda bitki ıslahçısına gereksinim olacaktır. Ülkemizin her köşesinde açılan yeni üniversitelerin varlığı ve özellikle üst düzey üniversite yönetimlerinin ithal tohumculuğa sona verdirme arzuları devam ettiği sürece TÜRTAK’ın oluşumu hayalde kalmayacaktır. Bu ıslahçı ordusunda yer alabilecek potansiyel araştırıcılar, yeni çıkan ıslahçı hakları yasası çerçevesinde, geliştirilecek çeşitlerin royalitelerinden yararlanabileceklerdir.
Küresel ısınma, hızlı nufus artışı, her ülkenin gıda güvenirlikleri için, uzun vadeli ve kapsamlı yeni plan ve projeler hazırlamaya zorlamaktadır.
FAO, Avrupa Komisyonu (EC), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) kısa zaman önce, yarınların gıda gereksiniminin karşılanması için bir çerçeve işbirliği anlaşması imzaladılar. Amaçgıda güvenirliği ve güvenliği konusunda etkili, koordineli, sürdürülebilir yeni stratejiler geliştirmekti. Bunu zorlayan nedenleri grafikten kolayca anlamak olası: Önce 1960 yılında 3 milyar olan nüfusun 2020’lerde 7,5 milyar olacağı beklenmektedir. Diğer taraftan, 1960 yılında kişi başına 4,3 hektar üretim alanı düşerken bu rakam 1980’de 3, 2000’de 2,2 hektar olmuştur. 2020 yılı tahmini ise 1,8 hektardır.Buradan bir hektarın doyurduğu kişi sayılarını da bulabiliriz. 1960 yılında bir hektar 0,7kişiyi, 1980’de 1,5 kişiyi, 2000’de 2,7 kişiyi doyurmuştur. 2020 yılında ise bir hektarın 4,2 kişiyi doyurması gerekecektir.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanları ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. İnsanoğlu bu konuda bir şey yapmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hâkim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için en küçük fırsatları değerlendirmesi kaçınılmazdır.
Tarımsal üretimi nasıl artırabiliriz? Türkiye’nin buğday üretimini ele alarak arayışımızı sürdürelim. Ülkemizde buğday, ortalama değerlerle 8 milyon hektarda 250 kg/da verimle 20 milyon ton civarında üretilmektedir. Bu temel gıda maddesinin uzun vadede kişi başına tüketiminin azalacağı, insan tüketiminden yeme kaydırılma şansının varlığı, buğday, un ve unlu mamul ihracatının artabileceği gibi seçenekleri bir an için göz ardı edelim ve yıllık üretimimizi 5 milyon tonluk artırma senaryosu oluşturalım. Verim sabit kaldığında iki milyon hektarlık yeni ekim alanına, ekim alanı sabit kaldığında ise dekardan 3,1 kg verim kaldırılması gerekmektedir.
Buğday ekim alanının iki milyon Ha artırılması, şu anki koşullarda diğer bitki ekim alanlarından koparmakla olası. Son yıllarda mısır üretimindeki artışın altında pamuk ekim alanlarının daralmasının yattığı gibi. O halde gelin 2,5 kg/da verimi 3,1 kg/da’a nasıl çıkartabiliriz, ona bir göz atalım. Önce buğdayda verim potansiyelini bir irdeleyelim. Teorik olarak buğday ve çeltik tüm gelişim faktörlerinin en ideal kombinasyonları sağlandığında 1,7 ton/da verim sağlayabilir. Hatta İngiliz araştırma kuruluşları 2020 yılında bu teorik değeri (olasılıkla C4’e dönüşümle) de aşarak 2 ton/da ürünü sağlayacak genotipler geliştirmek üzere yeni proje üzerinde çalışmaktadırlar. Şimdi, her mikroekolojinin (vadi diyelim) farklı biyotik (hastalık- zararlı vd.) veya abiyotik (tuz, asit vd.) özelliği olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye’de yüzlerce mikrokilima için buğday çeşit geliştirmeyi hedefleyen sanal bir projeye göz atalım. Merkezde “Bakanlık+Üniversite+Özel sektör” çatı örgütü TÜRTAK (Türkiye Tarımsal Araştırma Kurumu) mükemmelce hazırlanmış projeyi ülkemizin her buğday ekilen köşesinde uygulamaya koyuyor. Eldeki genotiplerle, birçok ekolojide tescil dahi edilmemiş yeni yeni adaylar öne çıkıyor. Böyle bir uygulamanın tüm türler için yapıldığını varsayalım. Zannederim böylece Türk tohumculuğunun yeni çeşit adayı sorunu da çözümlenmiş olacaktır. Çünkü ülkemizde “yarıyol materyali” geliştiren özel sektör kesimi henüz yerini almamıştır[1].
TÜRTAK’ın işi zor aslında. Upov’a üye olduktan sonra birçok yabancı çeşit Türkiye’de koruma altına alınarak onların royalite-ıslahçı hakları yurtdışına transfer edilmeğe başlandı. Bazı meyve türlerinde, ihracatta rekabeti düşünerek, yeni çeşitlerinin yurtdışı sahiplerinin Türkiye’ye verilmeyebileceği beklenmelidir. Yani ülkemiz dünya pazarlarında rekabet edebilmek için uluslar arası pazarlara sunabileceği çeşitleri dahi yurt içinde geliştirmek zorundadır.
Yüzlerce türde, değişik ekim-yetiştirme alternatifleriyle ortalama beş yılda bir yenilenecek çeşitlerin geliştirilmesinde çok sayıda bitki ıslahçısına gereksinim olacaktır. Ülkemizin her köşesinde açılan yeni üniversitelerin varlığı ve özellikle üst düzey üniversite yönetimlerinin ithal tohumculuğa sona verdirme arzuları devam ettiği sürece TÜRTAK’ın oluşumu hayalde kalmayacaktır. Bu ıslahçı ordusunda yer alabilecek potansiyel araştırıcılar, yeni çıkan ıslahçı hakları yasası çerçevesinde, geliştirilecek çeşitlerin royalitelerinden yararlanabileceklerdir.
Küresel ısınma, hızlı nufus artışı, her ülkenin gıda güvenirlikleri için, uzun vadeli ve kapsamlı yeni plan ve projeler hazırlamaya zorlamaktadır.
FAO, Avrupa Komisyonu (EC), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) kısa zaman önce, yarınların gıda gereksiniminin karşılanması için bir çerçeve işbirliği anlaşması imzaladılar. Amaçgıda güvenirliği ve güvenliği konusunda etkili, koordineli, sürdürülebilir yeni stratejiler geliştirmekti. Bunu zorlayan nedenleri grafikten kolayca anlamak olası: Önce 1960 yılında 3 milyar olan nüfusun 2020’lerde 7,5 milyar olacağı beklenmektedir. Diğer taraftan, 1960 yılında kişi başına 4,3 hektar üretim alanı düşerken bu rakam 1980’de 3, 2000’de 2,2 hektar olmuştur. 2020 yılı tahmini ise 1,8 hektardır.Buradan bir hektarın doyurduğu kişi sayılarını da bulabiliriz. 1960 yılında bir hektar 0,7kişiyi, 1980’de 1,5 kişiyi, 2000’de 2,7 kişiyi doyurmuştur. 2020 yılında ise bir hektarın 4,2 kişiyi doyurması gerekecektir.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanları ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. İnsanoğlu bu konuda bir şey yapmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hâkim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için en küçük fırsatları değerlendirmesi kaçınılmazdır.
Tarımsal üretimi nasıl artırabiliriz? Türkiye’nin buğday üretimini ele alarak arayışımızı sürdürelim. Ülkemizde buğday, ortalama değerlerle 8 milyon hektarda 250 kg/da verimle 20 milyon ton civarında üretilmektedir. Bu temel gıda maddesinin uzun vadede kişi başına tüketiminin azalacağı, insan tüketiminden yeme kaydırılma şansının varlığı, buğday, un ve unlu mamul ihracatının artabileceği gibi seçenekleri bir an için göz ardı edelim ve yıllık üretimimizi 5 milyon tonluk artırma senaryosu oluşturalım. Verim sabit kaldığında iki milyon hektarlık yeni ekim alanına, ekim alanı sabit kaldığında ise dekardan 3,1 kg verim kaldırılması gerekmektedir.
Buğday ekim alanının iki milyon Ha artırılması, şu anki koşullarda diğer bitki ekim alanlarından koparmakla olası. Son yıllarda mısır üretimindeki artışın altında pamuk ekim alanlarının daralmasının yattığı gibi. O halde gelin 2,5 kg/da verimi 3,1 kg/da’a nasıl çıkartabiliriz, ona bir göz atalım. Önce buğdayda verim potansiyelini bir irdeleyelim. Teorik olarak buğday ve çeltik tüm gelişim faktörlerinin en ideal kombinasyonları sağlandığında 1,7 ton/da verim sağlayabilir. Hatta İngiliz araştırma kuruluşları 2020 yılında bu teorik değeri (olasılıkla C4’e dönüşümle) de aşarak 2 ton/da ürünü sağlayacak genotipler geliştirmek üzere yeni proje üzerinde çalışmaktadırlar. Şimdi, her mikroekolojinin (vadi diyelim) farklı biyotik (hastalık- zararlı vd.) veya abiyotik (tuz, asit vd.) özelliği olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye’de yüzlerce mikrokilima için buğday çeşit geliştirmeyi hedefleyen sanal bir projeye göz atalım. Merkezde “Bakanlık+Üniversite+Özel sektör” çatı örgütü TÜRTAK (Türkiye Tarımsal Araştırma Kurumu) mükemmelce hazırlanmış projeyi ülkemizin her buğday ekilen köşesinde uygulamaya koyuyor. Eldeki genotiplerle, birçok ekolojide tescil dahi edilmemiş yeni yeni adaylar öne çıkıyor. Böyle bir uygulamanın tüm türler için yapıldığını varsayalım. Zannederim böylece Türk tohumculuğunun yeni çeşit adayı sorunu da çözümlenmiş olacaktır. Çünkü ülkemizde “yarıyol materyali” geliştiren özel sektör kesimi henüz yerini almamıştır[1].
TÜRTAK’ın işi zor aslında. Upov’a üye olduktan sonra birçok yabancı çeşit Türkiye’de koruma altına alınarak onların royalite-ıslahçı hakları yurtdışına transfer edilmeğe başlandı. Bazı meyve türlerinde, ihracatta rekabeti düşünerek, yeni çeşitlerinin yurtdışı sahiplerinin Türkiye’ye verilmeyebileceği beklenmelidir. Yani ülkemiz dünya pazarlarında rekabet edebilmek için uluslar arası pazarlara sunabileceği çeşitleri dahi yurt içinde geliştirmek zorundadır.
Yüzlerce türde, değişik ekim-yetiştirme alternatifleriyle ortalama beş yılda bir yenilenecek çeşitlerin geliştirilmesinde çok sayıda bitki ıslahçısına gereksinim olacaktır. Ülkemizin her köşesinde açılan yeni üniversitelerin varlığı ve özellikle üst düzey üniversite yönetimlerinin ithal tohumculuğa sona verdirme arzuları devam ettiği sürece TÜRTAK’ın oluşumu hayalde kalmayacaktır. Bu ıslahçı ordusunda yer alabilecek potansiyel araştırıcılar, yeni çıkan ıslahçı hakları yasası çerçevesinde, geliştirilecek çeşitlerin royalitelerinden yararlanabileceklerdir.
Küresel ısınma, hızlı nufus artışı, her ülkenin gıda güvenirlikleri için, uzun vadeli ve kapsamlı yeni plan ve projeler hazırlamaya zorlamaktadır.
FAO, Avrupa Komisyonu (EC), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) kısa zaman önce, yarınların gıda gereksiniminin karşılanması için bir çerçeve işbirliği anlaşması imzaladılar. Amaçgıda güvenirliği ve güvenliği konusunda etkili, koordineli, sürdürülebilir yeni stratejiler geliştirmekti. Bunu zorlayan nedenleri grafikten kolayca anlamak olası: Önce 1960 yılında 3 milyar olan nüfusun 2020’lerde 7,5 milyar olacağı beklenmektedir. Diğer taraftan, 1960 yılında kişi başına 4,3 hektar üretim alanı düşerken bu rakam 1980’de 3, 2000’de 2,2 hektar olmuştur. 2020 yılı tahmini ise 1,8 hektardır.Buradan bir hektarın doyurduğu kişi sayılarını da bulabiliriz. 1960 yılında bir hektar 0,7kişiyi, 1980’de 1,5 kişiyi, 2000’de 2,7 kişiyi doyurmuştur. 2020 yılında ise bir hektarın 4,2 kişiyi doyurması gerekecektir.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanları ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. İnsanoğlu bu konuda bir şey yapmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hâkim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için en küçük fırsatları değerlendirmesi kaçınılmazdır.
Tarımsal üretimi nasıl artırabiliriz? Türkiye’nin buğday üretimini ele alarak arayışımızı sürdürelim. Ülkemizde buğday, ortalama değerlerle 8 milyon hektarda 250 kg/da verimle 20 milyon ton civarında üretilmektedir. Bu temel gıda maddesinin uzun vadede kişi başına tüketiminin azalacağı, insan tüketiminden yeme kaydırılma şansının varlığı, buğday, un ve unlu mamul ihracatının artabileceği gibi seçenekleri bir an için göz ardı edelim ve yıllık üretimimizi 5 milyon tonluk artırma senaryosu oluşturalım. Verim sabit kaldığında iki milyon hektarlık yeni ekim alanına, ekim alanı sabit kaldığında ise dekardan 3,1 kg verim kaldırılması gerekmektedir.
Buğday ekim alanının iki milyon Ha artırılması, şu anki koşullarda diğer bitki ekim alanlarından koparmakla olası. Son yıllarda mısır üretimindeki artışın altında pamuk ekim alanlarının daralmasının yattığı gibi. O halde gelin 2,5 kg/da verimi 3,1 kg/da’a nasıl çıkartabiliriz, ona bir göz atalım. Önce buğdayda verim potansiyelini bir irdeleyelim. Teorik olarak buğday ve çeltik tüm gelişim faktörlerinin en ideal kombinasyonları sağlandığında 1,7 ton/da verim sağlayabilir. Hatta İngiliz araştırma kuruluşları 2020 yılında bu teorik değeri (olasılıkla C4’e dönüşümle) de aşarak 2 ton/da ürünü sağlayacak genotipler geliştirmek üzere yeni proje üzerinde çalışmaktadırlar. Şimdi, her mikroekolojinin (vadi diyelim) farklı biyotik (hastalık- zararlı vd.) veya abiyotik (tuz, asit vd.) özelliği olduğu gerçeğinden hareketle, Türkiye’de yüzlerce mikrokilima için buğday çeşit geliştirmeyi hedefleyen sanal bir projeye göz atalım. Merkezde “Bakanlık+Üniversite+Özel sektör” çatı örgütü TÜRTAK (Türkiye Tarımsal Araştırma Kurumu) mükemmelce hazırlanmış projeyi ülkemizin her buğday ekilen köşesinde uygulamaya koyuyor. Eldeki genotiplerle, birçok ekolojide tescil dahi edilmemiş yeni yeni adaylar öne çıkıyor. Böyle bir uygulamanın tüm türler için yapıldığını varsayalım. Zannederim böylece Türk tohumculuğunun yeni çeşit adayı sorunu da çözümlenmiş olacaktır. Çünkü ülkemizde “yarıyol materyali” geliştiren özel sektör kesimi henüz yerini almamıştır[1].
TÜRTAK’ın işi zor aslında. Upov’a üye olduktan sonra birçok yabancı çeşit Türkiye’de koruma altına alınarak onların royalite-ıslahçı hakları yurtdışına transfer edilmeğe başlandı. Bazı meyve türlerinde, ihracatta rekabeti düşünerek, yeni çeşitlerinin yurtdışı sahiplerinin Türkiye’ye verilmeyebileceği beklenmelidir. Yani ülkemiz dünya pazarlarında rekabet edebilmek için uluslar arası pazarlara sunabileceği çeşitleri dahi yurt içinde geliştirmek zorundadır.
Yüzlerce türde, değişik ekim-yetiştirme alternatifleriyle ortalama beş yılda bir yenilenecek çeşitlerin geliştirilmesinde çok sayıda bitki ıslahçısına gereksinim olacaktır. Ülkemizin her köşesinde açılan yeni üniversitelerin varlığı ve özellikle üst düzey üniversite yönetimlerinin ithal tohumculuğa sona verdirme arzuları devam ettiği sürece TÜRTAK’ın oluşumu hayalde kalmayacaktır. Bu ıslahçı ordusunda yer alabilecek potansiyel araştırıcılar, yeni çıkan ıslahçı hakları yasası çerçevesinde, geliştirilecek çeşitlerin royalitelerinden yararlanabileceklerdir.
Küresel ısınma, hızlı nufus artışı, her ülkenin gıda güvenirlikleri için, uzun vadeli ve kapsamlı yeni plan ve projeler hazırlamaya zorlamaktadır.
1964 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olan Nazimi Açıkgöz, 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesi'nde doktora derecesini aldı. 1972-1973 yılları arasında TÜBİTAK'ta çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi'ne katıldı ve 2009 yılında emekli oluncaya kadar orada çalıştı.
Çeltik ıslah çalışmaları CENTO, NATO, IAEA ve TÜBİTAK tarafından desteklendi ve sonunda bir çeltik çeşidi “TOAG92” tescil edildi.
Tarımda bilgisayar kullanımı üzerine çalışmaları tohum veritabanı yönetim sistemi ile biyoistatistik üzerine yoğunlaşmış ve TARIST (Agrostatistics) paketi geliştirilmiştir. Bu uygulama hala bu alandaki tek Türk yazılımıdır.
1996-2016 yılları arasında, aylık elektronik haber dergisi “agbiyotek” in de (http://agbiyotek.com/) yöneticiliğini yapmıştır.
1998-2004 yılları arasında yöneticiliğini yaptığı Ege Üniversitesi'nde “Tohum Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurucularından biridir.
Düzenlediği bilimsel etkinliklerden bazıları:
CENTO'nun desteğiyle Güncel Pirinç Yetiştirme Tekniği ve Yeni Çeşitlerin Yetiştirilmesi (1978 - İZMİR)
Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu 1994-İZMİR,
ITAFE'03 - Uluslararası Tarım, Gıda ve Çevre Bilişim Teknolojileri Kongresi 7-10 Ekim 2003, İzmir
Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar sempozyumu 14-15 / 12/06 İzmir (www.enerjibitkileri06.ege.edu.tr)
2005-2007 yılları arasında FAO, GEF, UNDP, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası ve DSÖ tarafından yürütülen "Uluslararası Tarımda Bilim ve Teknolojik Gelişmeler" projesinde yazar olarak yer aldı. (http://www.agassessment.org/)
Serbest yazar olarak tohum ve tohum teknolojisi, tohum stratejisi, agrobiyoteknoloji, iklim değişikliği ve tarım ile ilgili pek çok portalda yayın yapıyor:
http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim
https://nazimiacikgoz.wordpress.com
https://geneticliteracyproject.org/
https://nacikgoz.blogactiv.eu/
Ayrıca IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporunda (2019) İnceleme Editörü olarak görev almıştır (https://www.ipcc.ch/srccl/).
Halen haftalık bir e-dergi yayınlamaktadır: "Haftalık Bitki Islahı" (https://paper.li/e-1578347400#/)
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.