İspanya UEFA Euro 2012 Şampiyonu oldu !!!
…
…??
…??
…??
…??
…??
…??
…??…???
… ???!!!
“Eeeee???!!!? Yani? Bundan bana ne ki?!”
Bu haberi duyduğunuzda yüzünüzde oluşan o güzel yüz ifadesini görmek isterdim.
İspanya UEFA Euro 2012 Şampiyonu olmuş… Şöyle olmuş, böyle olmuş…. Bunları duymak ne kadar da anlamsız ve komik geliyor… Ama sabahtan akşama kadar mutluluklarınızdan, başarılarınızdan, umutlarınızdan, hedeflerinizden, programlarınızdan, kazançlarınızdan, yaptıklarınızdan bahsediyorsunuz. Ya da tam tersi, sürekli acılarınız, dertleriniz, sıkıntılarınız, sorunlarınızdan, kayıplarınız, hastalıklarınız ve korkularınız hakkında konuşuyorsunuz, Başka bir deyişle hep kendinizden bahsediyorsunuz! Peki ama bunlarla kim ilgileniyor ki?
İspanya UEFA şampiyonu olmuş. Eeee???!!! Be ne yapayım?
“Üniversiteyi kazandım, yeni bir işe girdim, evleniyorum, mutluyum, amacıma ulaştım, şu kadar para kazanıyorum, tatile gidiyorum…” “Eeee???!!! Ben ne yapayım? Bunlar sana ait şeylerdir. Bunlara dair mutluluğun da sadece ve sadece sana aittir.”
Tersi de var… “Abi, ben acı çekiyorum, ayrılıyorum, kaybettim, sıkıntı çekiyorum, hastayım, ölüyorum…” “Eeee???!!! Ben ne yapayım? Bunlar senin sıkıntıların, benimkiler değil.”
İspanya UEFA şampiyonu oldu. Eeee???!!! Be ne yapayım?
Şunu anlamaya çalışın; sizin başarılarınız ya da acılarınız hiç kimsenin gerçekten ilgisini çekmiyor. O zaman lütfen lüzumsuz yere konuşmayı bırakın.
“Nerede o yardım, sevgi, paylaşma?” diyebilirsiniz. Fakat gerçek şu ki, sizin acınız ya da sevinciniz sadece ve sadece size aittir. Sadece siz onları anlayabilir ve hissedebilirsiniz. Bu hislerinize ortak olacak birini mi arıyorsunuz? Bacağınıza bir iğne saplandığını düşünün. Sizden başkası bu acıyı hissedebilir mi? En yakın arkadaşınız, eşiniz, anneniz, babanız ve hatta sevgiliniz bile bu acınıza ortak olamaz. Aynı şekilde siz de diğerlerinin ne acısına ne de sevincine ortak olabilirsiniz.
Bazen hemdert olduğunuzu ya da diğerlerinin sevincini paylaştığınızı düşünebilirsiniz. Ama bu mümkün değildir. Bunu yukarıda vermiş olduğum örnekle artık anlamış olmalısınız. Kendinize bir bakın, başkasının duyguları karşısında siz de sevinç ya da acı hissediyorsanız, bu aslında karşıdakinin acısı ya da sevinci değildir, kendi acınız ya da sevincinizdir. En yakın arkadaşınız birkaç gün önce annesini kaybettiğini farz edelim. Onunla birlikte olduğunuzda annenizi hatırlar ve ancak bu şekilde “arkadaşınızın duygularına ortak olursunuz”. Günlük yaşantınıza biraz daha dikkat ederseniz, buna benzer bir çok örnek bulabilirsiniz.
Burada konuya ilişkin kilit bir soru ortaya çıkmakta: Peki, ama eğer hiç kimse yaşadıklarımızı hissetmiyorsa, o zaman neden her duygumuzu anlatma ihtiyacı duyuyoruz? Bunun tek bir cevabı vardır. Bencillik. Bencil olduğumuzdan dolayı. Çünkü anlatırken kendimizi rahatlatıyoruz. “Ama bencillik bunun neresinde?”, diye sorabilirsiniz. Size dert yanan arkadaşlarınızı dinlendikten sonraki ruh halinizi hatırlayın. Bunu defalarca kez tecrübe ettiniz. Sizi altüst eden o konuşmaları unutmanız bazen mümkün bile değildir. Bazen de, davranışlarınızı duygusuzluk olarak değerlendirip kendinizi suçlamanıza rağmen, yine de bu dostlarınızdan uzak kalmak için elinizden geleni yaparsınız. Neden mi? “Dostlarınız üzerinize kusmasın” diye. Dostunuz dertlerini ve acılarını sizin üzerinize kusar. Kendisi rahatlar, ama üzerinize kusulduğu için sizin zihniniz bulanır ve kendinizi ağır hissedersiniz. Dertlerimizi ve acılarımızı anlatmak istememizin nedeni de bencillikten başka bir şey değildir. Kocaman bir bencillik… “Ben bir rahatlayım…”
Dahası da var… Başımıza gelen güzel şeyleri ise diğer kişilerin kıskançlığını üzerimize çekmemek (başka bir değişle nazara gelmemek) için, önemsiz bir olaymış gibi küçülterek aktarıyoruz. Acılarımızı anlatırken ise abartmaktan hiç kaçınmıyoruz. Bazen ise, dikkatleri üzerimize çekmek, kendimizi göstermek istediğimiz zamanlar oluyor ve bu durumda da küçücük başarılarımızı abartarak sunuyoruz. Çok uyanıkça bir davranış doğrusu… Ardından da insanlıktan, dostluktan bahsediyoruz.
Haydi şimdi kendi acılarımızı ya da yaşadığımız güzel şeyleri anlatmaya devam edip duralım. Ama sizi dinleyecek olan kişinin sizden farklı biri olup olmadığını bir düşünün? Hayat devam ediyor ve herkes zaten kendi problemleriyle boğuşuyor, yeterince acı çekiyor… Kendi üzerine bir de sizinkilerini de eklemek istediğini mi düşünüyorsunuz?
Sonuç olarak size mesajım şu:
Demiyorum paylaşmayın, yardım etmeyin ve çaresiz kaldığınızda yardım almayın ya da soğukkanlı, duygusuz, sorumsuz, birer robot olun… Yardım edin, yardım alın… Söylemek istediğim şey: Sizin başarılarınız, mutluluklarınız ya da tam tersi, sorunlarınız, acılarınız hiç kimsenin gerçekten ilgisini çekmiyor. Bunu bir zahmet anlayın ve kendiniz hakkında konuşmaya son verin.
Evet, İspanya’nın başarısı gerçekten ilgimizi çekmiyor. Ama İspanyollar için bu olay büyük bir mutluluk kaynağı, neden? Olay aynı; ama onlar mutlu oluyor, bizler ise hiç umursamıyoruz bile. Bizleri mutlu eden ya da acı çekmemizi belirleyen faktörler nelerdir? Bu sorunun cevabı bir sonraki yazımın konusu olacak.