Arabamızın 30 bin bakım zamanı gelmişti.
Kasım’ın henüz ılık bir cumartesi sabahında Konya Yolunda Ata Hyundai’ye gittim.
Servise ulaştığımda güler yüzlü samimiyetiyle Deniz Hanım;
-hoş geldiniz, bakım için mi, dedi.
Ben de;
-evet, yıllık, kışlık bakımlar için dedim.
-buyurun, siz içeride oturun, ben kayıt yapıp sıraya koyayım dedi, nezaketle..
Hoş-beş ve çay-kahve ikramlarından sonra Deniz Hanım ayrıntılı işlem ve fiyat bilgisi verdi.
-Kavgayı baştan yapalım, diyerek ne kadar mert ve net bir üslup sahibi olduğunu hissettirdi.
Ben de memnuniyet ve tebessümle;
-Kavgayı baştan, ikram ve indirimleri sonradan yapalım diyerek söze girdim.
Biraz sohbetten sonra, Deniz Hanım;
-yan tarafta dinlence bölümümüz var, çay-kahve-pasta ikramlarımız, gazete-dergi raflarımız bulunmakta, sizi nerede ağırlayalım, dedi incelikle..
Ben bu “…ağırlanmak…” deyimine takıldım ve ışıklanmış gözlerimle bakarak;
-Deniz Hanım çok güzel söylediniz, bizim Anadolu kültüründe insanlar ağırlanır dedim, gülümseyerek.
O da bana; buraya gelenlere ben müşteri olarak değil, misafirim olarak davranırım dedi.
Teşekkür ederek salona geçtim, görevli hanımın sunduğu sıcak çayları ve yanında taze pastaları kabul ederek tüm günlük gazetelere göz gezdirdim. İnternete girip arada bir televizyon seyrettiğim de oldu.
Deniz Hanımla teklif ettiği öğle yemeğinde de ilginç sohbetlerimiz oldu.
Ben kendisine niçin servis bölümünü tercih ettiğini sordum.
Kendisini bu bölümde iyi hissettiğini, motor sesini duymakla mutlu olduğunu dile getirdi.
Dedim ki, “ne güzel, herkes sevdiği işi yapsa hem mutluluk hem de verim artar”
Arada, kitap okumayı da sevdiğini, ama elinde, yanında taşımak istemediğini, daha çok evinde okuduğunu, Gülün Adı isimli romanı birkaç kez okuduğunu, filmini beğenmediğini, okurken kitabın filmini kendi kafasında kurguladığını, tarihe merakını, bugün yeniden 72.Koğuş gibi kitaplar yazılıp filmlerinin yapılması gerektiğini söyledi.
Bunları duyunca Deniz Hanımdan, dedim ki;
-işte insan böyle olmalı, ufku hep geniş tutarak yaşamalı..
Şiir de seversin mutlaka dediğimde,
-evet dedi. Nazım’dan Tahir İle Zühre’den söz etti.
“insanlar Nazım Hikmet, Can Yücel kitaplarını ellerinde taşır ama bir tek dizesini söyleyemezler, dedi hayret dolu bakışlarıyla..
Zihnimden geçti o dizeler ışık hızıyla..
Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmakta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte…
Evet bütün iş yürekte, akılda, incelikte ve insanlıkta galiba..
Derken bizim araba işi bitti ve ben ayrılmadan;
-Deniz Hanım, sizin çok güzel üslubunuz, zekice fikirleriniz, sıcak yaklaşımlarınız ve çağdaş bir estetikle bütünleşmiş güzelliğiniz var, ben de bunları bir öykü ortamında yazsam mı “bilgiağı”nda dediğimde,
-elbette olur, bilgiağı’nda girer okurum, dedi sevinçle.
Ben de bu ilişkilerin sadece kişisel değil, kurumsal yanının da olduğunu, Ata Hyundai yetkililerinin bu ortamın sağlanmasına özen gösterdiklerini, bunun paylaşılmasının insanlara sevinç ve güç vereceğini düşünerek yazdım.
Yazılar dünyasının renkli bahçelerinde yeni bir güzellik ve iyilik köşeleri kalmış mıdır acaba?
İnsanların ve ilişkilerinin sağlıkta, eğitimde, hizmetlerde “müşterileştirildiği” günümüzde bir “ağırlanmak” sözcüğü bakın bize neler yazdırdı.
Ama marifet sadece tek başına sözcükte değil, onu kullanan kişilikte ve o güzel ortamı sağlayan kurumlarla onları yönlendirenlerdedir.
Sizce de öyle değil mi?…