Üzülerek söyleyim, sizi siyaset sahnesinde hiç de iyi görmüyorum. Malum bizler Allah’ın et ve kemikten özenerek yarattığı insanlarız. Tabi ki dünyaya barış gibi bir sorumluluğu olan bir ülkeyi yönetmek, onu dünya ile bütünleştirmek kolay olmasa gerek. Sanırım yıprandınız ve önünüze hazırlanıp gelen yazıları okumak, sizi de bir hatip olarak yormuş olabilir. Her ne kadar birçok çalışanlarımız, hayat pahalılığı ile borçları yüzünden tatil imkânını bulamamış olsalar da, siz ailenizle yine de ülkemizin cennet köşelerinden Abant Gölü’nün kenarında 11 standart, 1 süit odası bulunan 24 yataklı Abant Köşk’ünde tatil imkânı buldunuz. Sanırım tatiller size yetmiyor.
Nedense iktidar olduğunuz dönem içinde çoğu kez sizi hep hiddetli, bağıran ve hırçınlaşan biri olarak gördüm. Aslında sinirlerinizi yıpratmayın. Biliyorum derdiniz seçimlerde oyunuzu elinizden almak isteyen yeni CHP olsa gerek. Grup toplantılarınızda Atatürk ve İnönü dönemlerindeki CHP’ye yüklenerek seçmenlerinizin gözüne girmektir. Ama aklınızda bulunsun, şu tatil günlerinizde, Cumhuriyet nasıl güçlükler içinde kurulmuş ve bu Cumhuriyeti kuranların mücadelelerinin anlatıldığı kitaplara yönelmenizi tavsiye ederim. İşte o zaman Ulus’ta bulunan 1. TBMM önünde toplanıp Atasına gitmek isteyen Cumhurun duygularını daha iyi anlayarak onların önüne polisçe barikat kurulmasını da engellemiş olurdunuz.
Cumhuriyet’in 89. Yıl kutlamaları sırasında meydana gelen üzücü olaylardan sonra da; Ulus’ta toplananları bu kez hipodrom’da yapılan bayramlara davet etmişsiniz. Ama siz daha önce; Milli Bayramların halkça stadyum gibi yerler dışında serbestçe kutlanmasını istememiş miydiniz? Bırakın halkın tepki gösterdiği genelgeleri de halk yüreğinden geldiği gibi bayramlarını kutlasın. İster yürüsün (ki güvenlik önlemlerini almak hükümetin görevidir) ister otursun, ister gülsün, oynasın, şarkı söylesin, isterse Atasına çelenk koysun. Şunu da bilmenizi isterim ki; yüreği Cumhuriyet ve Atatürk sevgisi olanlara engel koymak, onları özgür ve bağımsız yaşam biçiminden alı koymak zordur. Çünkü onların karakterinde cesaret ve bağımsızlık olduğundan biat etme, bağımsız ve özgürlüklerinden taviz verme gibi lüksleri yoktur. Kısacası onlar; “Benim dediğim şekilde bayramlar kutlanacak!” yasaklamalarına şiddetle karşıdırlar. Zira bayramlar, insanların içinden geldiği gibi kutlandığında bayram özelliğini alırlar!
Gelelim birçok ülkenin televizyonlarından da naklen gösterildiği ülkemizde yapılan Tenis Turnuvasındaki Bakanlarınızın konuşması sırasında aldığı protestoya. Evet, olimpiyatlara aday olabileceğimiz bir ortamda tabii ki bu protestolar hoş olmadı. Seyircileri de hemen “Terörist Holigan” diye nitelendirdiniz. Ancak bu protesto olayını da sosyolojik açıdan ele alındığında, bakanlarınız neden yuhalandı? Keşke anında bir anket yapma fırsatı olsaydı, bunu da öğrenmiş olurduk. Belki halkın son zamanlarda gelen zamlara tepkisi, belki de böyle bir turnuvada politikacıların konuşmalarına tepki vermiş olabilecekleri gibi, Ulus’ta meydana gelen Cumhuriyet Kutlamaları olaylarına da tepki vermiş olabilirler, diye düşünüyorum.
Kısacası size oy vermeyenleri ve sizin politikalarınızı beğenmeyen ve onları demokratik bir ortamda tepki gösterenleri hemen “terörist” yaftasını yapıştırmak ve onlara polis gücü ile şiddet uygulayıp sindirme politikası uygulayarak cezalandırma yöntemi, demokrasi ayıbı olacağı gibi, ülkemizin de demokrasi sınavında dünyada sınıfta kalacağı bir durum oluşturacaktır.
Almanya’daki ziyaretinizi dikkatle izledim: 1958 yılında kurulan ve 15 Temmuz 1959 yılında Menderes hükümetinin başlattığı Avrupa Birliği ‘ne bugüne kadar tam 35 hükümet harcamışız! Bu sittin sene yani 60 yıllık süreçte, Menderes’inden tutunda ne Demirel’i, ne Ecevit’i, ne Özal’ı ve daha birçok başbakan’da Avrupa Birliği’ne tam üyeliği ne yazık ki gerçekleştiremedi. Avrupalılara derslerini çalışmaları için 2023’e kadar süre vermişsiniz ve bizimde derslerimize çalıştığımızı söylemişsiniz. Bakalım önce 2023’e kadar dünyanın konjoktürel gidişine göre AB diye bir oluşum kalacak mı? Hadi kaldığını düşünelim; Sosyo-ekonomik’te düalist bir yapıda olan halkımızın eğitim, kültür ve bilimselliği tam anlamıyla dünya normlarını yakalayabilecek miyiz? En kestirmesinden söyleyim; Trafik kurallarına uyan, yerlere tükürmeyen, sevgi ve hoşgörülü, terörden uzak, sanattan anlayan, okuyan, okuduğunu anlayıp yorumlayan, özgürce düşünüp yazıp ve çizen, gazetesinden kavulmadan görevini yapan medya mensuplarının olduğu, en önemlisi de herkesin benimsediği bir adalet sistemi içinde; kadın ve töre cinayetlerinin, uzun tutukluluk sürelerinin olmadığı, yargı mensuplarının bağımsızca hareket edebileceği bir ortamı bahsettiğiniz tarihe kadar gerçekleştirebilecek miyiz? Bence ekonomide ilk 10’a girmektense, yukarıdaki oluşumlarda dünyanın gıpta edeceği bir ülke olmayı tercih ederim.
Sayın Başbakanım, siyasilerin ağızlarından çıkanlar çok önemlidir. Sözü, özü bir olmalıdır. Sizde zaman zaman çelişkiler görüyorum. Örneğin, bedelli askerlik te seçmenlerinize ve topluma önce farklı konuştunuz, daha sonra farklı konuştunuz. Almanya’da mahkûmların ((Benim için sağ-sol-anarşist fark etmez, insan olarak bakıyorum) açlık grevleri için yalnızca 1 mahkûmun olduğunu ve şov yapıldığını dünyaya söylediniz. A ncak Adalet Bakanınız aynı rakamı vermedi ve 67 Cezaevinde 683 mahkûmun açlık grevinde olduğunu belirtti. Hiyerarşinizde bilgi akışı eksikliği mi var? Daha önce de muhalefetin hakkınızda PKK ile görüşme yapıldı iddiasına seçim meydanlarınızda “PKK ile görüşen (bip) “ dediniz. Ve muhalefet görüşmeleri ortaya çıkardığında, bu kez devletin görüşme yapabileceğini söylediniz. İşte bu gibi çelişkili konuşmalara tabii ki kendi seçmeniniz biat ederek farklı bakacak, biat etmeyen kesim ise bu politikalarınızı eleştirecek ve benimsemeyecektir.
Yoğun ve tempolu çalışanların dinlenmeye daha fazla ihtiyaçları vardır. Tatil zamanınız geldiğinde, danışmanlarınızdan, korumalarınızdan ve politikadan uzaklaşarak yalnız kalın, yalnızlık insanın beynini boşaltır, rahatlatır. Deniz kenarında tek başınıza yürüyün, Atatürk’ün zaman zaman yaptığı gibi halkın içine girin, onları dinleyin, (ama yanınızda koruma ordusu olmadan, zira halk bunlardan hoşlanmıyor) bakın sinirleriniz yatışıp kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Hem atalarımız ne demiş: “Keskin sirke küpüne zarar verir”
Daha dış politika gibi birçok konu var ancak sizin de kafanızı şişirmek istemem. Siyasi hayatınızda başarılar diler, toplumun refahı ve mutluluğu için şiddetsiz ve demokrasi haklarını kullanmak isteyenlere biraz hoş görü diyerek, barış ve mutluluğun hâkim olduğu bir Türkiye özlemi diyorum.
Evet, okurlarım mektubumda daha birçok konuya yer vermek isterdim ancak kimsenin de başını ağrıtmak istemedim. Sürçü lisan ettiysem affola! Diyerek küçük bir hikâye ile hoşça kalın diyorum…
“Dere kenarında kızgın güneşin altında kurbağa güneşlenirken yanına yaklaşan akrebi görünce zıplayıp derenin ortasına kaçmış. Durumu gören akrep:
“Korkma kurbağa kardeş sana işim düştü” dediğinde kurbağa;
“Git! Sen akrepsin bana ne işin düşebilir”
“Beni karşıya geçirmeni rica edecektim” dediğinde, kurbağa; “Beni sokarsan ben de derenin suyuna kapılır ölürüm.” Der. Aralarındaki bu tür konuşmalar geçer ve akrep sonunda kurbağayı ikna etmiş. Akrep kurbağanın sırtına binmiş ve derenin ortasına geldiğinde akrep kurbağayı sokmuş. Kurbağa can havliyle;
“Ne yaptın! Ben birkaç dakika sonra öleceğim ve ters döneceğim, sen de suya düşüp boğulacaksın.” Akrep:
“Biliyorum ama ne yapayım, tabiatım böyle bunun için yaratılmışım”
Sevgilerimle,
Ertuğrul Erdoğan
3 Kasım 2012/Bursa