Bir de şöyle düşünün: “Hiçbir cihat gerekçesi olmaksızın yasa, hukuk, din ve ahlâk dışı sürdürülen Suriye macerası “sömürgeci BOB çeteleri” için mühimmat lâzım. Fakat bunu meşru ve resmi yollardan sağlayıp göndermek imkânsız, Meclisten alınmış bir teskere yok. NATO veya BM kararlarına müstenit herhangi bir meşruiyet kararı da söz konusu değil!..”
Şu halde nasıl? “hakkaniyet-adalet ve hukuk dışı” fitne-fesat, tefrika ve gaflet sonucu sürüklendiğiniz karanlık operasyona lojistik destek sağlarsınız? Ordunuz var, izniniz, yetkiniz ve hakkınız yok. Muhalefet denen melânetler üç maymunları oynuyor. Ama millet uyanık, her daim şehit edilen evlâtlarının gerçekte alçakça-kalleşçe bir tertibe kurban gittiği, taammüden katledildiği kanaati vicdanlarda yayılıyor. Diğer taraftan Mehmetçiğin gözü kara, gönlü gani, öyle şerefli ve soylu ki; Peygamber Ocağı’ndan bir zerre emvalin zayiine imanı razı değil.
Bu şartlar altında, ihanet şebekeleri ile gizli iş tutan hain ne yaptırtmak ister?..
Muhtemelen şöyle yaptırılır: “Dikkat çekmesin diye mesai bitiminde, çok önce özenle seçilen 25 kınalı kuzu mühimmat deposuna sokulup, nakliye araçları kapıya dayanır ve dolum başlar. Yükleme tamamlanıp araçlar selâmetle yola çıkarıldıktan sonra; Özellikle “hukuk dışı sevkiyat deşifre olmasın, ne kadar cephane alındığı bilinmesin” ve “geride şahit bırakılmasın” kaygısı ile ani ve çok ustaca bir sabotajla iş temize havale edilir!…”
Tabii bu bir kaygı, kuşku ve şüphedir. Şüphe şaibeyi muciptir. Olay, yukarıda ifade edildiği gibi gerçekleşmiş de olabilir; Vakıaya anarşi, terör-tedhiş, etki ajanı, provokatör ve casuslarda karışabilir. Şüphenin dayanağı: Mesai dışı gayri resmi faaliyet ve esasen imkânsız olduğu halde; Her nasılsa bir şekilde vuku bulan kaza ve muhtemel şahitlerin şehadetidir!..
Şaibesi ise: Mezkür ‘patlatma’ olayı muhaberat, cıa ve mossad ajanlarının ülkemizin şah damarlarına kadar nüfuz etmiş olduğunun en net ifadesidir. Hani Beşşar Esad'ın babası Hafız Esad ile ‘eşkıya başı bebek katili’ yüzünden kapıştığımız günlerde de, Kırıkkale silah fabrikasını patlatmışlardı. Başka gizemli yüzlerce vukuat daha var. Irak, Yunanistan ve Suriye tarafından düşürülen uçaklar; Muavenat, Eşref Bitlis, ASELSAN Mühendisleri, BBP Başkanı Yazıcıoğlu ve Isparta da ‘bilim adamı dolu’ uçak avı. Bir türlü esrar perdesi aralanamayan ve aydınlatılamayan; Hükümetlere Rağmen” daha binlerce esrarengiz, şüpheli ve şaibeli olay!..
Bu nedenle: Bahse konu vaka mahallerinde görev yapan komutanlar, subaylar ile ast subaylar hakkında geriye dönük olarak; Soy-sop, secere-mezhep-dünya görüşü-cinsel tercih ve mason (lions-rotary) olup olmadıkları konularında derin araştırmaların yapılması şarttır.
Şu ana kadar yapılan resmi açıklamalar çok muğlâk; Maalesef güven telkin edici ve tatminkâr değil… Bunun asıl önemli nedeni de: Hâlâ sınırlara hâkim olunamaması, öncelikle Hatay, Suriye, Irak ve İran gümrük kapılarının; Otorite yokluğu, idare, adalet zaafı ve hukuki boşluklar yüzünden, devlet umuru ile bağdaşmaz bir keşmekeş içinde bulunmasıdır.
Kaldı ki, ülkede vaki bir hükümete rağmen; Mecliste hükmen yasak bir ırkçı, faşist ve terörist partinin barınabilmesi; Devlet içinde tonlarca patlayıcının dolaşımda olması; Her köşe bucakta bir azılı anarşist, terörist, cani ve potansiyel katilin kol gezmesi;. Hükümetin koruma, kontrol ve sorumluluk alanında yer alan dağlarda eşkıyanın yuvalanması;. Yol ve sokaklarda mütemmimleri ile kucaklaşması; Yol kesmesi, sözde kontrol yapması; Hükümetin gözünün içine baka baka uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, insan ticareti yapabilmesi; AKP ve hükümet adına tam bir utanç, rezillik, otorite boşluğu, görev ihmali, suiistimal, kara-kirli bir zaaftır…
Şunu mutlaka kabul etmek lâzımdır ki; Balık baştan kokar; Baş bozuk olursa ayaklar istikametten şaşar; Beden ve ruh sağlığı, önce baş sağlığı/sağlıklı baş ile kabildir. İşin mecazı böyle, pekalâ aslı nedir? Aslı şu: TC’nin en üst yetkili, görevli ve sorumlusu: anayasa, yasalar ve mevzuata göre Cumhurbaşkanıdır. Buna şüphe yok! Anayasa’nın 101–107. maddelerinde yer alan amir hükümlerine göre, bu makamla iştigal eden kişi devletin en yetkilisi olduğu gibi; Hüküm-hikmet gereği (Hz. Ömer gibi) en baş sorumlusu olup mutlaka görevini yapmalıdır.