Medyada sürekli olarak Fransa’da Ermeni soykırımını inkâr edenlere ceza verilmesini öngören bir yasa tasarısından söz edilmekte.
İlkin bir çarpıtmayı düzeltelim: Medyamız, haberi doğru aktarmıyor.
Çünkü Fransa Meclisinde görüşülmesine karar verilen yasa teklifi, Fransız yasaları tarafından tanınan soykırımların inkârının, bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezasıyla cezalandırmayı öngörüyor. Yani Fransa’daki yasa tasarısı yalnızca 1915 yılında Osmanlı’da yapılan Ermeni soykırımına inkâr cezası getiren bir yasa tasarısı değil. Tasarı, Fransa’nın resmen kabul ettiği tüm soykırımların inkârını kapsıyor. Yani yalnızca 1915 yılında Ermenilere soykırım yapılmamıştır demek bir suç sayılmayacak. Örneğin Nazilerin yaptığı Yahudi soykırımının inkârı için de geçerli bu tasarı.
Medya bu olayı Ermeni soykırımı ile sınırlı bir durummuş gibi göstererek, daha bir tepki oluşturmanın peşinde.
Hemen belirteyim; soykırım yapılmıştır demek nasıl ki bir suç sayılamazsa, soykırım yapılmamıştır demek de suç sayılamaz!
Soykırım vardır veya yoktur demenin ceza yasalarında yer alması, özgür düşünceye, bağımsız araştırmaya kesinlikle aykırıdır.
Elbette bir soykırımı inkâr etmenin etikle ve vicdanla doğrudan ilgisi vardır. En azından soykırım inkârcılarının toplumsal ölçekte ayıplanmasının bir değer ifade ettiği kanısındayım. Ancak soykırım inkârının ceza yasasıyla önlenmesi gibi bir durum, iktidarların siyasal taktikleri olarak görünüyor.
Türkiye’de daha düne kadar Ermeni soykırımı yapılmıştır demek, ceza maddesinde böyle bir suç maddesi olmamasına rağmen soruşturma konusu yapılabiliyordu. Soykırım yapılmıştır demek yalnız devlet kesiminden değil, aynı zamanda toplum kesiminde de ciddi tepkiler oluşturuyordu ve hala da oluşturuyor.
Her yıl nisan ayında ABD Temsilciler Meclisi’ne Ermeni soykırım tasarısı sunulur. Türkiye ayağa kalkar ve tasarı orada kabul edilmez. Çünkü bu durum ABD’nin siyasi bir taktiğidir! Türkiye’nin gözüne bu tasarıyı sokar, sonra da geri çeker. Tabi bu süreçte Türkiye’den bazı tavizler alınması muhtemeldir. Türkiye, ABD başkanlarının her nisan ayında bu konuda “Soykırım” kelimesini kullanacak mı, kullanmayacak mı konusuna kilitlenir ve başkanlar bu kelimeyi kullanmadıkları zaman derin bir “Oh” çekilir. Tabi Türkiye devleti için başkanların, 1915 olaylarını “Büyük felaket” vb. tanımlamalarının bir önemi yoktur. Ne zavallılık değil mi, ABD Başkanı, 1915 yılında Osmanlı Ermenilerinin büyük bir katliama tabi tutulduğunu söylüyor ama Türkiye’deki soykırım inkârcıları bu müthiş belirlemeyi görmezden gelerek ve başkan bu sene de soykırım kelimesini kullanmadı diyerek kendi kendilerini rahatlıyorlar.
Ancak biline ki tarihin bu yükü, kimseyi rahatlatmayacaktır!
Ermeni sorunu karşısında Türkiye’nin sergilediği tavırlar hiç de sorunun içeriğiyle ilgili değil.
Örneğin tasarı ABD’de mi görüşülüyor; Türkiye’de devlet görevlileri mealen şöyle haykırıyor: “Siz Kızılderilileri katletmiştiniz! Kendinize bakmıyorsunuz bir de kalkmış bizi suçluyorsunuz! Ticari ilişkilerimizi gözden geçiririz!”
Tasarı Fransa’da mı görüşülüyor, bu kez şöyle deniyor: “Siz Cezayir’de neler yaptığınıza, orada işlediğiniz soykırıma bakmadan bize çamur atıyorsunuz. Yok öyle yağma! Hem bu tasarı kabul edilirse Fransız firmaları zarar görür. Gerisini siz düşünün”.
Türkiye’nin bu tavırlarının özeti şudur: Tencere dibin kara, seninki benden kara!
Ancak o tencereler tarihleriyle yüzleşiyorlar!
Bu konuda şu iki durum üzerinde düşünmek ve soru sormak gerektiği kanısındayım.
Madem Ermeni soykırımı olmadı, Türkiye’deki hükümet de dahil o geniş cenah neden bu kadar agresif, niye rahat değil? Neden bu olayı ticari ilişkilere tahvil ederek bir tehdit unsuru olarak kullanıyorlar?
İkincisi, Türkiye’de muhalefet de iktidar da hemen her konuda birbirini eleştirirken, suçlarken, bütün bu kesimler neden yalnızca 1915 Ermeni sorununda tam mutabakat halindeler? İslamcısı da, milliyetçisi de, laisisti de, muhafazakârı da, köktencisi de, antiemperyalisti de, ulusalcısı da, Atatürkçüsü de Ermenilere yapılanları inkâr etmede yarış halindeler.
Neden?
Milli mesele mi dediniz?
1915 milli mesele oluyor da, diğer birçok mesele üvey evlat meselesi mi oluyor?
Bu ülkede bir tek 1915 mi milli mesele?
Ve zaten milli mesele denilenler her ne ise, sorunların kaynakları değiller mi?