Siyasetçi,müteahhit ve beleş devlet kredi ve ihaleleri şeytan üçgeninin enkazı altından çok depremzede çıkar daha. Müteahhitler siyaseti finanse ettiği müddetçe bu iş düzelmez. Siyasetçiler makamlara oturabilmek için para ve desteğin etkisinde kalarak diyetini devlet ihale ve kredilerini babasının parası gibi dağıtan siyasetçiler her depremden bir ders çıkartmak yerine halkı uyutmayı tercih ediyorlar.
Bilhassa belediyelerin imar işleri ve müteahhitlerin kirli ilişkilerini bilmeyen yok. Park yapılacak yerlere bina kondurmayı, binalara birkaç kat kaçak kat eklemeyi, kontrol edilmeden ruhsat çıkartmayı çok iyi bilir bu kişiler.
Belediyelerin imar bölümlerindeki duvarlara 1 metrekare büyüklüğünde deprem resimlerinden asardım ben olsam. Cebe indireceğiniz her rüşvet toplumda bu felaketlere yol açıyor demek şart. Müteahhitlerin çaldıkları her kuruştan sizde hissedarsınız diyelim belediye yetkililerine. Belediyeler halka hizmet yeridir, halkı soyma yeri değil. Belediye seçimleri yaklaşıyor ve görün yine bol kepçeden yalanları, imar aflarını, rüşvetleri. Seçim rüşveti suç değil mi ? Seçim arifesinde suç olmuyor tabi.Tapınılan tanrılar para ve makam olunca siyasetçi ve müteahhitler bu kirli kısır döngüden çıkamıyor hatta rahatsız dahi olmuyorlar.
1 metrekare depremin çarpıcı resimleri belediyelerin imar bölümlerine asılmalıdır ki, balık hafızalılar unutmasınlar. Akıllı insanlar felaket gelmeden tedbir almayı bilirler. Biz toplum olarak çok zayıf akıllıyız ve her depremde bu ispatlanıyor. Van Erciş de 2 kattan fazla imar hakkı kanunen yokken yıkılan bu apartmanların vebalini kim yüklenecek ? Bu felaketlerin başlangıcını ben 1983 yılı ANAP iktidarına dayandırıyorum. O zamanları hatırlayanlar bilir. Manisa da kat karşılığı yeni daire furyası olmuştu ve ipini koparan müteahhit oldu. Bakkal, kasap, şambalici, imam, berber dahi müteahhit olup çıkmıştı. İşte hoşaftan kabaktan anlamayan bu adamların yaptıkları binalar şimdi şehrin yüzde seksenini oluşturuyor.
Aynı felaketi 1997-2001 yılları arasında ikamet ettiğim Didim Altınkum da da gördüm. Bizim evin yanı başında Karadenizli bir kişinin yaptığı inşaatı her gün inşasını izledikçe hayret ettim. İşin en berbat tarafı karabinayı yapan doğulu ilkokul mezunu bile olmayan sözde usta ve amalenin ördüğü tuğla duvarların kırık döküklüğü o kadar çoktu ki, içerden dışarısını rahatça seyredebilirdiniz. Sonra o kırık dökük tuğlaların üstü sıvandı bina süslendi ve bilmeyenlere satıldı. Mütaahhit Karadenizli de komşumuzdu ve bu çürük binayı karşıdaki evinden her gün izliyordu. İnşa edilen apartman zeminde 3 dükkan ve üstte 4 daire biçimindeydi ve o çürük binadan 1 daire sattığında apartmanın tüm maliyetini çıkarduğını kendisinden duydum. Yani anların artık bina ne kadar çürük.
Kat karşılığı düzeneğiyle 30 yıldır Manisa da bahçeli müstakil ev bırakılmadı. 1970 li yıların o güzelim Manisası gitti yerine gri bir beton harabe geldi. 2-3 daire alan tüm arsa sahipleri şimdi o çürük apartmanlarda mutlu değil. Apartmanlar 6-7-8 kat yükseltildi ama sokaklar aynı genişlikte 10-12 metre civarında bırakıldı. Bu şehir katliamında tabiî ki Manisa belediyesi baş rolde. Şimdi ne oldu biliyor musunuz ? Manisa çevresinde modern dubleks tribleks site bahçeli evler revaçta. Akla bakın işte. Şehrin merkezindeki güzelim bahçeli evlerin 30 yılda ırzına geçtikten sonra şimdi şehrin çevresinde bahçeli ev yapılıyor zenginlere. Ya Hu 30 yıl önce o apartmanları Manisa çevresine modern ve planlı bir şekilde baştan yapsaydın da, şambaliciyi, bakkalı müteahhit yapmasaydın ya ANAP İKTİDARINI HEP ŞEHİR KATLİAMCISI OLARAK GÖRDÜM VE HİÇ SEVEMEDİM. Çalışkanlık güzel de akıllı ve planlı olursa güzel. Yoksa çalışkan görünüp geleceğe sorunlar yaratmak akıllılık değildir.