(Ey Ulu Devletimin Ulu Kişileri)
“Sevgili dostlar, bu bayram hep birlikte bir proje yapalım istiyorum, Somali kampanyalarından sonra birçoğunuzdan bu tür yardımlaşma projelerini artıralım şeklinde öneri aldım,
Ben de hazır BAYRAM yaklaşmışken, bir çocuğun bayramda sevindirilmesinin ne güzel bir duygu olduğunu da kendi çocukluğumdan biliyorken, “BAYRAMDA 100 YETİM ÇOCUĞUMUZLA MUTLU OLUYORUZ” adıyla bir proje gerçekleştirelim istiyorum.
Türkiye’nin dört bir yanından 100 Yetim Çocuğumuzun bilgileri bize ulaştırılacak, cinsiyeti, yaşı, eğitimi gibi bilgiler,
Biz de bu güzel çocuklarımıza birer paket hazırlayacağız,
Pakette “oyuncak+kitap+giysi ya da ayakkabı+bayram harçlığı ve mektup” yer alacak, herkes kendine göre yetim arkadaşına bir mektup yazacak,
Bu proje için 100 tanecik iyilik meleği aranmaktadır,
Kendimi saymıyorum, çünkü benle 101:))
Evet sıradaki gelsin:)”
17 Ağustos 2011. İyi ve güzel insan, sevgili bir yazar dostum, dün gece beni telefonla aradı. yukarıdaki projelerine katkı vermemi rica etti.. Başım gözüm üstüne dedim. Yayınevinden gelen talep üzerine, Ekmel Ali Okur dostla birlikte Düziçi, Alibozlu Köyüne doğru yola koyulduk.
Yardıma vesile olan kişileri Düziçi’nden alıp söz konusu köye ulaştık.
Arabamızı uygun bir yere bırakıp yardım edeceğimiz aileye vardık. Aile 2009 da bir iş kazasında babalarını kaybetmişler. Anne 4 yavrusunu, canından canlarını, köy yerinde bir babalık eline bakıtmamak ve de en çok kimselere ezdirmemek için evlenmemeyi seçmiş.
Oturdukları evin damı beton olup içine hiç demir konmamış.
Sadece merteklerin üzerine beton dökülmüş. Tabii ki zaman içinde mertekler de çürümüş ve beton yer yer çatlayıp çukurlaşmış. Bu çukurlaşan beton aşağıya çökmemesi için odanın ortasına bir direk koymuşlar. Ancak direkte çürümeye yüz tutmuş. Biz bu durumu görünce alelacele dışarı çıktık..
Sonra ikinci aileye gittik.
Adamın 5 kızı olmuş. Eşi, oğlan doğurmuyor diye evini terk etmiş. Kayıp. Yok-yoksullar. Lise 1’e gidecek kızı var. Annesi okutmak istiyor ve fakat ilçedeki yetkililere derdini anlatamıyor.
Doğrusu ben bu annenin anlattıklarını duyunca şok oldum.
Şaşıp kaldım. Aman Allah’ım Devleti Aliyle ne işe yarardı? Tamam. Somali’ye, Afganistan’a, Gazze’ye, Libya’ya, Lübnan’a gidelim. Ama Düziçi’nde ki Alibozlu köyünü de görmezden, duymazdan gelmeyelim.
Biz, bu gariban, terk edilmiş aileyi yüreğimizde, beynimizde taşıyıp yokuş yukarı çıkarken, yaşlı, çökmüş, ayakta titreyen bir adamla karşılaştık.
-Buyurun bir soluklanın, dedi. Durduk. Hoşbeşten sonra, adamın anlattıkları karşısında, oraya yığılıp kaldım. Adam, hasta, çaresiz. İş kazasında ölen, evi oğlan çocuğu olmuyor diye terk eden, henüz 18 yaşında kemik kanserinden oğlunu yitiren, daha nice… kişilerin babasıymış.
Dedik, “O evde, o torunların nasıl oturur?”
Sustu.. Ağlamaklı oldu.
Epey bir süre durup
Önüne baktı ve ezik, çintik bir sesle “Benim hiçbir gelirim yok” dedi..
Yaşlılık maaşı da mı almıyorsun? dedik.. Durdu.. Hiç sesini çıkarmadı. Orada biri “Yaşlılık maaşı alması için, yaşı yetmiyor” dedi.
Adam 1949 doğumluymuş…
Ama en az 70-75 yaşında görünüyordu. Susup kaldık.
Neden sonra Adam, “Bana devletimiz 50 TL. veriyordu. Halkoylamasından sonra onu da kestiler.” deyip domur domur ağladı.
50 TL. için ağlayan ADAM!
1949 doğumlu olmasına rağmen 70 küsur yaşlarında görünen ADAM! 3 oğlunu kaybeden ADAM!
Bir dağ köyünde,
Dağların yamacında yaşamıyor gibi yaşayan adam!
Dayanamadım.
Daha fazla bu köyde kalamazdım.
Ardımızda, yürüyen, mahsun mahsun bakan gözler bırakarak ayrıldık…
Diyorum ki..
Ey ulu devletimin, ulu kişileri, Bu ÇIĞLIĞI, bu feveranı n’olur duyun! Sırf çocukları hep kız oldu diye, kızlarını terk eden, bu babanın o güzeller güzeli, ince, zayıf kızının da liseye gitmesini sağlayalım