Ne kadar ağrı kesici içsem olmadı, başağrısı kesilmedi. Öyle sık başım ağrımaz, arada bir…
Dün fena tuttu, önceleri nedenini tam anlayamayıp ağrı kesicilere yüklenirken, farkettim ki sabahtan itibaren şehit verdiğimiz gençlerin haberlerini, fotoğralarını gördükçe artık bünyem yaşananları kaldırmıyor; Vazgeçtim, ilaçların faydası olmayacak. Eskiden gencecik çocukları ‘adını bile savaş koyamadığımız savaşta’ kaybetmek yüreğimi ağrıtırdı şimdi yaşananlar yüreğimi ve başımı ağrıtıyor.
Winston Churcill, İngiltere halkına “Size kan ve gözyaşı vaad ediyorum” demişti, halk seçmedi. Elbette iktidarlar kan ve gözyaşı vaad etmezler ama yaşananlar da bu kadar kan ve gözyaşı getirmemeli…
Dün Meclis’te bir BDP milletvekili “Bu bir savaş. Sizler hala anlamıyorsunuz “ diyordu
Galiba haklı, anlamıyoruz. Çünkü yaşananlara bir gün savaş diyenler ertesi gün “sorun demokratik hak ve özgürlüklerdir” diyor.
Oysa hiçbir savaş demokratik haklar için yapılmaz.
Savaş toprak için yapılır. Eğer sorun toprak olmasaydı, vekil hanımefendi ‘savaştayız’ demezdi. Ötesi yalan, ötesi söz oyunu, beklentileri geleceğe bırakmanın ince ayarıdır.
Türkiye bir iç savaşta mı ve taraflar sonuca ulaşıncaya kadar herkes bu gerçeği örtmeye mi çabalıyor?
Elbette, eğer savaştaysak, Türk Ordusu neden içten içe zayıflatılıp itibarsızlaştırılıyor, neden dünyanın dikkatini Somali, Etiyopya’ya, Filistin’e çekmeye çalışırken, kendi sorunlarımızı sürekli “pembe haberlerin” içine gömüyoruz diye başlayan sorulara eklenecek yüzlerce soru var.
Ancak şu kesin ki; azalacağına artan, kemikleşen, ‘demokratik hak mücadelesinin’ ötesinde bir sorunla karşı karşıyayız ve net bir irade koyamamanın bedelini, gençlerin bedenleriyle ödemesini yüreğimiz kadar artık aklımız da almıyor, mantık yaşananları kaldırmıyor….
İtalyan işdünyasının yeni üssü Ege
Önceki gün Ege Bölgesi için güzel gelişmelerden biri yaşandı ve bölge yeni bir yabancı yatırım daha kazandı. Yatırım yeni ancak yatırımı yapanlar bölgeyi de ülkeyi de tanıyan bir İtalyan Ailesi.
Onlar daha önceki yatırımlarından memnun kalarak yeni fabrika yatırımı yapan Ege Bölgesi’ndeki ender ailelerden biri. İtalya’da yaşayan Bianco Ailesi’nin kurduğu Bitron, elektrikli ev aletleri, otomotiv ve kombi
sektöründe faaliyet gösteriyor. Bitron’un İspanya, Polonya, Çin ve Türkiye’de,12 fabrikası bulunuyor ve 2011 yılı sonunda 580 milyon avroluk bir ciroya ulaşacaklar.
İtalyan endüstrisinin yüzde 90’ı küçük ve orta ölçekli aile şirketlerinden oluşuyor. İçlerine kapalı, kolay risk almayan bir yanları var. Onlara göre Bianco Ailesi biraz daha dışa açık olan bir İtalyan şirketini temsil ediyor. Sipil İnşaat’a yaptırdıkları yeni fabrika nedeniyle verilen yemekte biraraya geldiğimizde, şirketin kurucusu Giovanni Bianco gülümseyerek “En cesur İtalyan yatırımcılardan biri benim” dedi.
Giovanni Bianco ve iki oğlu Alessandra ile Andrea, Türkiye’de, özellikle de Ege’de yatırım yapmış olmaktan mutlu.
Giovanni Bianco, kendilerinin Avrupa’da kriz sürerken, Türkiye’de ikinci yatırımı devreye almalarının örnek oluşturduğunu söyleyerek, birçok İtalyan işadamı arkadaşının da burada yatırımı düşündüğünü belirtiyor.
Şirketin CEO’su da yine bir İtalyan olan Pierluigi Picco.
Picco, sürekli Türkiye’de yaşıyor ve bana göre şirketin büyümesinde payı büyük. O da Bianco ailesi ile aynı fikirde. İtalyanlar için şu anda en uygun yatırım iklimi burada var. Ancak Ege’nin şu sıralar potansiyelini yeterince anlatamadığı konusunda hemfikirler. Onlara göre bu krizler bir fırsat ve Avrupa’da yatırımını kaydırmayı ya da büyütmeyi düşünen yabancılara katılma konusunda biraz eksik kalıyoruz.
Bu yatırımı seven İtalyan aliesinden aldığın izlenim ise şu oldu: Türk ve İtalyan aile şirketlerinin ortak yatırım ve işbirliği yapmaları için iklim hiç bu kadar uygun olmamıştı.