Türkiye’nin en kadim sorunlarının başında kurtarıcılar gelmektedir. Ülkenin darboğaza saplandığı her zor zamanda kurtarıcı arama saiki toplumsal genlere yerleşmişçesine sürekli olarak başlar. Mehdi’nin dünyaya yeniden geleceği inancının bir parçası olan geleneksel beklentinin siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri sahalarda daha çok boy gösterdiği müşahade ediliyor. Hz. Peygamber’in vefatından beri karşılaşılan her bir sorundan sonra mütedeyyin halk kesimleri kıyametin yaklaştığı, sorunları kökünden halletmek için Mehdi’nin yeryüzüne döneceği ve dünyanın ömrünün sona ereceği kanaatini güçlü biçimde deklare etmişlerdir. Çok ilginç bir tespittir ki, hiçbir seferde de Mehdi imdatlarına yetişmemiştir! Çağlarının genel geçer havasına tanıklık eden güncel tarih ve gündelikler incelendiğinde söz konusu saptama daha belirgin düzeyde görülebilir.
Bu anlayıştan hareketle olmalı ki, kurtarıcılar masum kimliği dolayısıyla, ortaya koydukları her çalışmanın altında bir hikmetin gizli olduğu öne sürülerek, her türlü olumsuz gelişmeler sineye çekilir. Bu doğrultuda en kutsal değerlerin bile aleni ölçüde çiğnenmesine göz yumulur. Kurtarıcı addedilen zevatın bir bildiğinin olduğu varsayılarak, itiraz eden akl-ı evvellerin haddi bildirilir her seferinde. İran’da Humeyni’nin inkilabının dahi Mehdi’nin gelişine hazırlık mahiyetli bir çalışma şeklinde propaganda edilerek başarılması, İslam aleminde bu inancın ne kadar yerleşmiş olduğunun en açık kanıtıdır. Bu tür kutsal değerlerle ilişkilendirilerek sunulan çalışmaların arka planında, çoğunlukla İslam aleminin bu tür zaafını akıllıca çözen entrika sahiplerinin oyunları gizlidir. İslam alemi, içten çökertilmek istendiğinde kullanılan yöntem bellidir: Başında sarık, üstünde cübbe bulunan, sakallı ve hikmetli sözler sarf eden birinin toplumsal önderliğe soyundurulması ve o şahsın üstündek aşama aşama gediklerin açılmasıdır. Suudi Arabistan’da Vahhabbilik hareketinin zamanın İngiliz hükümeti tarafından desteklenmesi gibi örnekler bunun ispatlarınmış örnekleridir.
Sorunların üstesinden gelebilmek için bir Mehdi ve Hz. İsa’ya ihtiyaç duyulmasının altında yatan en büyük neden; kıyametten önce dünyaya geleceklerine inanılan Hz. İsa ve Mehdi’nin nasıl olsa İslam alemini kurtaracağına inanılarak peşinen küfrün kol gezen güçlerine karşı baş koyamayacağına duyulan kanaattir. Öyle ya, şayet bu dinin olağan temsilcileri bunu başarabilseydi, neden bir tane değil, iki tane kurtarıcı gönderilsin ki? Bu anlayış yığınları kaderci bir anlayışla rehavete sürüklemiş ve büsbütün her türlü gelişmeler karşısında nötr bir tutum sergilenmesine yol açmıştır.
Baştan beri Türkiye’nin en büyük sorunu, kurtarıcılardan kurtulmaktır. Bir asra yakındır milletin kendi kaderi üzerinde tercih hakkını kullanmasını engelleyen bu sakat anlayış, hep birilerinden himmet beklemeye sürüklemiştir toplumu. Başarı azim ve inançları peşinen söndürülmüş yığınların umut kaynağı, her türlü varlıklarını emanet ettikleri kurtarıcıların gösterdikleri yol doğrultusunda hareket ettiğinde ancak bir çıkış yolu bulabileceğini düşünmektedir. Kendisi gerçekleştirmesine, süreç içerisinde aktif rol almasına, sorumluluk alıp taşın altına elini sokmasına rağmen, başarı tacını hep kurtarıcı rolündeki bol keseden atan kişilere mal etmiştir. Doğal olarak her türlü karar ve yetkiyi onlara teslim etmiştir. Özgür düşünebilme, başarabilmeye azmetme ve inanma güdüsü peşinen engellenmiş bireylerin yerleşik fikirlerini değiştirebilmek için büyük boyutlu mucizelere ihtiyaç vardır.
Bağımsızlık ve kalkınma yolunda toplumların önünde duran en büyük engel yine kendileridir. Kendi zihinlerinde kurguladıkları basmakalıp görüşlerle bir başkasına bağımlılık adeta hayatın bir parçası halini almış durumda… Halen daha ağalık sisteminin refah dolu bir yaşam standardı için vazgeçilmez bir nizam olduğu kanısında birleşip eskiye özlem duyanların olduğu bir memlekette gelişmişlik adına ne beklenebilir ki! Yıllardır her türlü söz, eylem ve gidişatıyla tabanına bir nebze umut veremeyen, başarı şansı tahminlerin çok altında liderlerden, buna rağmen umut beklenip karşısına aday çıkmak/çıkarmaktan korkan bir ülkenin vatandaşları, yarınlarını nasıl şekillendirebilirler? Boyunduruk altıdan yaşamak, oh ne güzel hayat!