12 Eylül üzerine ben de dâhil birçok insan birtakım yazılar yazıp duruyoruz.
Ali Tarakçı ise, her 12 Eylül darbesinin yıl dönümünde kendi durumu üzerinden bir 12 Eylül eleştirisi üretiyor.12 Eylül gibi devasa bir konunun indirgemeci bir yolla epeyi şahsileştirilerek ele alınması bana, çok da doğru gelmiyor.
Bu sene de katılmadığım aynı girizgâhı yapan Tarakçı, yazısının ilerleyen bölümünde çok doğru ve benim de katıldığım eleştirilerini dile getiriyor.
Sanıyorum Ali bu yazıyı, Esenyurt’ta, 12 Eylül darbesinin 31. yılı üzerine düzenlenen bir paneldeki katılımcıların görüşleri üzerine yazdı.
Yeri gelmişken hemen ilave edeyim; katılımcılardan biri de AKP’nin 12 Eylül’ü yargılayamayacağını söylüyor. Bu kimi sol çevrelerde çok yaygın bir kanı. AKP’den haydi şunu yargılasın, haydi bunu çözsün diyen solculara şaşıyorum! Niye yargılasın? Niye oralara kadar varsın? Varabilir mi? AKP solcu ve Erdoğan da sol bir lider mi? Bunları AKP’den talep ederiz ama AKP’nin mutlaka bunları yapması gerekir demeye hakkımız var mı? Hem kronik bir AKP muhalefeti olacaksın, anayasa referandumunda “Hayır” diye uğraşacaksın, bu yüzden AKP’ye destek sunan “Yetmez ama evet” çilere söveceksin, hem de AKP niye 12 Eylül’ü yargılamıyor diyeceksin!
Kakafoniyi görüyor musunuz?
Yoksa siz açığa çıkan şu darbe planlarından birinin darbe yapmasıyla, 12 Eylül darbecilerini mi yargılayacaktınız?
Ayıptır ayıp!
Bugünün cezaevlerinin 12 Eylül cezaevi koşullarından daha ağır olduğunu, bugünün o günlerden daha zor olduğunu söyleyen katılımcıların görüşleri üzerine Ali Tarakçı’nın yazdıklarına katılıyorum. Dolayısıyla bunlara eklenecek çok şey olmasına karşın, eklemiyorum!
Yalnızca şunu söylemekle yetiniyorum: El İnsaf!
Ancak Tarakçı, bazı yazılarında olduğu gibi bu yazısında olgusal hatalar yapıyor. Dolayısıyla yorumları da havada kalıyor!
Tarakçı yazısının ilerleyen bölümünde şöyle yazıyor:
“PKK şiddeti sürerken devlet ne yapmalı?
Silah bırakmalı…
Akılcı bir öneri mi bu?
Hayır.
PKK silahlı mücadeleye son vermeyecek…
Kürt ulusal hareketinin sivil kanadı, PKK ile övünecek, yapılan şiddeti öyle ya da böyle haklı görecek, sonra da ‘devlete silah bırak’ diyecek.”
Tarakçı böyle yazıyor.
Muhayyilesinde bir şey üretiyor ve onunu üzerine bir analiz/yorum yapıyor!
Şimdiye dek kim devlete silah bıraksın dedi?
PKK bile bunu söylemedi!
Tarakçı, operasyonlar dursun demekle, silah bırakılsın demeyi birbirine karıştırıyor.
Devletlerin silahlı güçleri vardır ve kimse devlete silah bıraksın demedi, demez de!
Tarakçı, PKK şiddeti devam ederken, devletin silah bırakmasını isteyenler olduğunu, böyle bir talebin de mümkün olmadığını yazıyor.
Tamam!
Cümleyi şöyle düzeltelim: PKK şiddeti devam ederken, devlet, silahlı operasyonlarını durduramaz! Tarakçı’nın bunu demek istediğini sanıyorum.
Fakat bunda da bir sakatlık var.
Eğer PKK şiddeti karşısında devletin de bunu bitirmek için askeri operasyon yapmasının doğru bir yol olduğu görülüyorsa, bu görüşün, genelkurmayın görüşünden ne farkı var?
Aynı görüşü TSK ve vesayet rejimi hükümetleri dile getiriyordu zaten.
Bütün milliyetçi cenah, son PKK’lı öldürülene kadar askeri operasyonların devam etmesini fişekliyorlardı zaten.
Tarakçı, bu söylediğinde yeni ne var?
Elbette yeni bir şey var!
Dünün mağdurları, bugünün muktedirleri oldular: AKP’nin ağzından ve yandaş basının kalemlerinden kan damlıyor!
Tarakçı ise bu gidişata kendini sorgusuz sualsiz kaptırıyor!
Dün PKK meselesi, Kürt hakları temelinde barışçıl çözüme kavuşturulmalıdır diyen AKP destekli basın, bugün, Sri Lanka’da Tamillere yapılanların örneğini verecek kadar vicdansız ve ahlaksız oldular
PKK şiddeti askeri operasyonlarla bitecekse, dönüp geçmişi eleştirmeye ve bugün de AKP Hükümetinin Kürt sorunun da şiddete savrulmasına hiçbir eleştiri hakkın olamaz.
PKK şiddetini Kürt sorunundan koparan her görüş, yanlıştır!
PKK ile Kürtler özdeş değildir, PKK, şiddetin en alasını kullanan bir örgüttür, tamam.
Ancak Kürtlerin 80 yıldır yok sayıldığı, katledildiği, asimile edildiği bu ülkede, bu sorunun çözümünü dayatan güç kimdir?
PKK değil mi?
Devlet, Kürtlerin kimlik haklarını tanımak zorundadır. Bu hakları anayasal teminat altına almak zorundadır. Bu sorunun demokratik çözümü için devlet PKK’yı yok mu ediyor, aşıyor mu, uzlaşıyor mu; ne yapıyorsa yapsın ama bu sorunu demokratik tarzda çözsün!
Vesayet rejimi ya da oligarşi, bu topluma kan kusturdu.
AKP’nin bu ülkeye katkılarını savundum, biliyorum ve her demokratik katkısını da savunacağım.
Ancak bu benim başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP’nin şiddet diline, anti demokratik tavırlarına, baskılarına, yaşam haklarına, imar yolsuzluklarına, Deniz Feneri davasındaki tavrına, çevreyi tahribatına muhalif olmayacağım anlamına gelmez.
Bu konumum beni hiçbir zaman ulusalcı solla, milliyetçi cenahla, Ergenekoncularla yan yana getirmez!
Her türlü faşizan, otoriter ve hukuksuz dille mücadele etmek, demokratlığın asgari koşuludur.
Tarakçı’ya, benzer siyasi düşünceleri savunan biri olarak, bazı konularda uyarayım veya bazı önerilerde bulunayım istedim.
Hepsi bu!