Sarayburnu yakınlarında tuttular bizi. Tam da güzelim İstanbul manzarasında, en güzel sevgi şiirini okumaktaydık Gülhane’deki o elleri toz toprak, gözleri nemli çocuklarımıza… Aslında “bir ceviz ağacıydık Gülhane Parkı’nda. Ne siz bunun farkındaydınız ne de polis farkında…”*
*Nâzım Hikmet RAN – Ceviz Ağacı
Ne güzel söylemiş Nâzım Usta… Mavi gözlerinde göğe uzanmak ve yürümek boyluboyunca okyanusları…
Gecikmiş bir yazının hüznüyle merhaba sevgili dostlar… Gecenin güne boyun büktüğü bir zamanda merhaba. Biraz uzaklaşıp dünya halinden, şöyle düşlere dalmak istedim. Geriye dönmek ve yarına hazırlanmak…
Geçtiğimiz hafta, Sayın Ahmat FİDAN’ın önderliğinde bazı dostlarla aynı havayı soluma şansını yakaladım. Gerçi çok az kalabildim yanlarında ama; bu kısacık zaman bile, çantamı dost sohbetleriyle doldurmama yetti. Her zaman yanımda taşıdığım, küçük gri not defterime düştüm bugünü… Mevsim edebiyat ve hava oldukça heyecanlıydı. Kadıköy – Eminönü yolculuğunda denizle konuşmak, hatrını sormak martıların oldukça keyif vericiydi. Hele vapurdan inip, Sirkeci yokuşunda koşmak dostlara ve Gülhane Parkı’nda Nâzım Usta’yı okumak bağıra bağıra, ne güzeldi. Aldırmadan gelip geçenlere, okumak üstadı… Okumak bir ceviz ağacı altında Mavi Gözlü Dev’i…
Bu güzel şiiri bitirip, dost kervanına katılmak güzellikler zincirinin önemli bir halkasıydı. Sohbet hemen başladı. Öyle sıcak ve öyle samimi sohbet… İlk defa rastlıyorsun ve gözlerinde dost ışığını görebiliyorsun. Bu, çoğu zaman yitirdiğimiz insancıl olmanınve sevginin ışığıydı. Ara sıra gözlerimiz, güzelim İstanbul manzarasında takılı kalıyor… Ahşap masamızda sarışın semaver kaynayadursun, biz “muhabbet bağına girmiştik” çoktan. Aramıza katılan yeni dostlarla iyice kalabalık olmuştuk. Küçük tanışma fasıllarında, herkes bir başkası olup çıkıyordu. Ahmet Abi ile Maide Abla’nın şakalarıyla masamız iyice ısınmıştı. Hani, aramızda bir Aziz Nesin eksikti. Yanımızda yoksa da bir yerden bizi seyrediyor ve ıslık çala çala gülüyor olmalıydı…
Derken, benim için ayrılık vakti gelmişti. Denizin öte yanında, başka bir zamanda başka bir hayat… Demli çay tadında bir ayrılık selamıyla indim Gülhane’ye. Sirkeci’de çocuklar; ellerinde balonlar, mutluydular. Onları mutlu görmek, onları gülümsetebilmek… Çocuklarımızın yüzünden hiç eksilmesin gülücükler…
Başım köpük köpük bulut
içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz
ne sen bunun farkındasın ne polis farkında…
Nâzım Hikmet RAN – Ceviz Ağacı
Sevgili Yavuz,
Bu yeşilin ve mavinin göğü tırmaladığı yerdeki buluşmayı ne güzel dile getirmişsin.Kalemine ve yüreğine sağlık.Madem benim yüreğimden geçenleri farkettin bende sana aynını cevap vereyim.Koca mavi gözlü devden, Nazım’dan;
“Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!
Dağlarda gölgeniz göklere vursun,
göz göze
yan yana
durun çocuklar.
Tasları birbirine vurun çocuklar.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Başları
göklere
atalım
serden geçelim…
Heeey, nerden geçelim?
Yalnayak
koşarak
devlerin
geçtiği
yerden geçelim.”
Sevgiyle mutlu kal.
Teşekkür ederim Maide Abla.
Gerçekten çok güzel bir buluşmaydı ve tadı damağımda kaldı. İnşallah daha sonraki zamanlarda tekrar bir araya geliriz. Ayrıca; umut dolu hayat felsefene hayran kaldığımı da belirtmeliyim…
Sevgi ve selamlar…
Demek tanışmayı kaçırdığımız yazarlardan biri de sizdiniz… Yine de memnun oldum tanıştığıma 🙂 Ne yazık ki siz gitmişsiniz, biz gelmişiz…
Bir sonraki sefere artık..
Hoşçakalın.
Hazal Hanım gönüller bir olsun. Başka zaman başka mekanlarda bir arada olmak dileğiyle…